Şeker Savaşları Bölüm Üç:Büyüdük Artık

Yafta , , , , , , , , ,

Nasırlı ellerimi son bir kez zorlayarak pencerenin olduğu yerdeki boşluğa elimi atarak çıkmaya zorladım.Vücudumdaki bütün kaslarımla yüklendiğimde ortaya belirgin bir acı çıkıyor,acıyı hissetsemde taviz vermeden içime atarak sıkmaktan titreyen dişlerime son bir defa diyerek yalvarıyordum.Nasırlaşmış ellerimdeki çizgilerin açılarak kanamasına aldırmadan,er meydanında galip gelen büyük savaşçılar gibi mutluluk yaşıyor,evin en büyük zirvesi olan pencere boşluğuna çıkmam zorlu bir yolculuğu geride bırakan dağcılar gibi iliklerimde soğuğu hissetsemde bana heyecan veriyordu.Boşluktaki çıkıntıya oturarak terimi elimin tersiyle sildim ve yorulduğumu beden diliyle dudaklarımı birleştirip ''huf ! '' sesisini çıkartarak ifade ettim.Sırtımı çift katlı,dayanıklı cama vererek yorgun savaşçılar gibi sessizce harcadığım eforu,vücudumda dinlenerek şarj ediyordum.Benlenmedik bir anda cama sert bir cisim çarptı.Başlarda ne olduğuna anlam veremesemde kafamı arkaya doğru çevirişimde yaramazlık yapan çocukları gördüm.El kol hareketleri yaparak onları korkutup,kaçırmaya çalışıyordum.Korkuluk gibi durmamdan da etkilenmeyen hınzır çocuklar,pencereyi açıp düşme tehlikesini göze almamla kaçıp gitti.Kaçarken bahçeden topladıkları ganimetlerini düşürdüler.

Güneş ışıkları hiç olmadığı kadar keskin ve çarpıcıydı.Zayıf ve narin göz kapaklarımı tetikleyerek uyanmam için beni kaldırmaya çalışıyor,iki kolumu yüzüme tutarak siper etsem de yine de bertaraf edip uzun ve ince parmaklarımın arasındaki boşluklardan sıvışıyordu.Mağlup olduğumu anlayarak pinti adamlar gibi sitem ederek uyandım.Eve neşe havası hakimdi.Saatler öncesinden uyanan babam,daha uyanmadığım için bana laf yetiştirerek bugünün kutsal bir gün olduğunu hatırlatıyordu.Mutfağa gittim.Viski bardağından,damacana pompasını kas gücümle zorlayarak aşağı-yukarı hareket ettirmemle sistem hareket etti ve her basışımda yukarıya çekilen sıvı en sonunda bardağa döküldü.Viski bardağından kana kana suyumu içtikten sonra dökülen su damlacıklarına aldırmadan devam ettim.Mutfağın bir köşesinde mazlumca duran poşeti gözlerim görmeden duramadı.Son birkaç yılda şeker avlarında en büyük yardımcım olan vefakar poşetim,şimdi izbe,tozlu ve mutfağın en gereksiz eşyalarının konulduğu yerde durarak eski heyecanını tatmak isteyen bağımlılar gibi dil çıkartıyordu.Poşetle olan geçmişime rağmen,çetin yüzleşmeden galip çıkabilmek için aynanın karşısına geçtim.Artık yaşım şeker toplamak için büyüktü.Küçük çocukların yanında şeker isteyen büyük bir çocuk olayın estetiğini bozan,kutsal bir güne çomak sokan ve etik olarak kabul edilmeyen bir sınırı aşan ihmalkar biri olurdu.Üzülerek kendisini görmemem için bir köşeye atılmış sünepe gibi hisseden poşete baktım,artık kutsal görevler için vaat edilen topraklarda benim cebimde koşturamayacak,ikinci sınıf pazarlarda umutsuz ev kadınlarının biricik poşeti olacaktı.Terli elleriyle pazarda gezerken,kollarından inci inci dökülen terlerin son durağı olacaktı.Üzülerek mutfaktan ayrıldım.

Zor geçen yüzleşme dakikalarından sonra kapının zili çaldı.Çıplak ayaklarımla,soğuk betonlarda ayaklarımı özensizce havadan bodoslama indirerek yürüdüm ve kapıyı açtım.İlk şeker hasatını ümitle bekleyen,heyecandan dört dönen ve ilk şeker siftahını yapmak isteyen birkaç çocukla karşılaştım.Şeker istemekte nefsi çeldirici olan,nezaketen ''iyi bayramlar '' dedikten sonra,tüm nezaket havasını bozarak avuç avuç şeker alarak kaçan ibneler gibi kaçtılar.Arkalarına bakmadan,hırsızlık yapmış soyguncular gibi şekerlerini ceplerine ve teçhizatları olan poşetlerine koyarak tabanları yağladılar.Bir daha kapımızın önüne gelmeyecek ancak şekerleri bitince geleceklerdi.Alışverişimizi duygusal değil tamamen menfaat üzerineydi.Kapıyı kapatmamdan sonra telefonum çaldı.Arayan kişi,eski şeker hasatlarının lideri olan,yeni yetmelerin bilmediği gizli bir dergahın beyni niteliğindeki kişiydi.Şimdiki şeker avcılarından söze başlayarak,yeni kuşağın ne kadar aceleci ve plansız olduğundan yakındı.Eski günleri yad ederek nostalji sarhoşluğu yaşattı.Buluşucağımız mekanı söylerek telefonu kapattı.Üstümü dikey desenli bir kazak ve götü yazın sürekli giymekten terleyerek eskiden mavi olan kıç tarafını beyaza bırakan pantolonumu giydim.Buluşucağımız yere gittiğimde eski avcıların hepsi büyümüş ve bazıları bilinç altında eski günleri unutamayarak poşet getirmişti.Eskiden şeker avcılarının bir numaralı adamı olan,dergah liderinin sağ kolu olan arkadaş bir adım öne çıkarak gezeceğimiz yerlerin brifingini verdi.Herkes kol kola,omuz omuza aheste aheste yürüyerek iki lafın belini kırdılar.

Vaat edilen mekana geldiğimizde küçük tabulerde çavlarını içen ve nargilelerini tüttürerek bayram keyfi yapan elit tabakanın olduğu yerdi.Mekanınımız ambiyans olarak vasat olsada fiyat ve kalite olarak yüzümüzü güldürmüştü.Çaylarımızı ve nargilelerimizi söyledikten sonra masaları bileştirerek hiç buluşmayan ve muhabbetin ebesini zikecek olan arkadaşlar havasını vermiştik.İki lafın arasında çaya giden dudaklar ve bir yandan da garnitür olarak nargile içen bireyler saatler sonra terli götleri,ağrıyan sırtları ve anı havuzundaki tüm suyu boşaltıktan sonra kucaklaşarak istikametlerine doğru yol aldılar.Belkide bir daha karşılaşmayacaklar,böylesine kutsal bir günün değerini bir daha anlayamacaklardı.

Gidiş rotalarının üzerinden geçen dolmuşlara binen sıkı dostlar,kafedeki kucaklaşmalarının yetmemesinden kaynaklacanak,uğurlama merasimine öpüşmeyide ekleyerek ayrıldılar.

Comment (1)

serinin bitmesine üzüldüm, gerçekten hoşuma gitmişti.neredeyse bayramları sevecektim.
ellerine sağlık

Yorum Gönder