Yafta avm , consume obey die , çokella , havlu , reklam , selpak , selpak fili , tuvalet kağıdı
Büyük markaların satış pazarlamasında uluslar arası piyasaya ve tüm olan bitenlerden habersiz,beyinleri peynir kıvamına gelene kadar reklam kancalarına takılan, reklamların ellerini ceblerine sokan ütopik zamanlardı.Bize sadece tüketmeyi öğreten,sorgulamadan yaşamayı gösteren en büyük örnekler.Çocuktum.Çocukken tek eğlencem gizemli dünyasına kapılıp,içinde bulunan binbir çeşit çizgi film diyarlarında,soluk soluğa izlediğim ''devamı haftaya '' adlı yazı çıkınca iç çektiğim bir evrendi televizyon.Çizgi filmlerin bitişinde,amacı sadece bize satın aldırmak için bilinç altımıza gönderdiği uyarı mesajlarına kapılmıştım.Arkamda babam,kendisine ayrılan rezerve edilen koltuğunda,büyük keyfi olan pazar sabahı gazetesini okurken,başını gazeteden çevirip reklamlar gelince zaplayarak başka kanalları açardı.Babam bağışıklık kazanmıştı.Sağlam kişiydi.Enfeksiyona daha tanışmamış,beynini buna alıştırmamış ben,on dakikalık zaman diliminde araya sokulan reklam karnavallarında geziyor,ağzımın suyu aka aka bir hoş oluyordum.
Pazarların memur ailelerinde ayrı bir anlamı vardı.Sucuklu yumurta,sosis ve pazar postası kombinasyonunda geçen kutsal bir gündü.Pazartesinin omuz dayadığı bir sonraki güne aldırmadan,son derece neşeli geçen pazar günü aile üyelerinin de birbirleriyle ateşkes zamanıydı.Temizlik,alışveriş ve son dakikaya bırakılan ev ödevlerinin daimi,vazgeçilemeyen günüydü.Evdeki yiyecek stoğumuzun belirli bir standartın altında kalmasıyla babamın suratı ekşimiş,çekirge sürüsü gibi önüne çıkan şeyi kemiren ev ahalisini doyurmak gibi dramatik görevi vardı.Siyah not defteri çıkarılıp,hasar tespit kontrölleri yapıldıktan sonra alternatif alınacaklar listesi oluşturuldu.Alınacaklar listesinin altında garnitür olarak avin assolistleri abur cuburlar vardı.Şehirde yeni açılan,ihtişamlı alışveriş merkezine gidecektik.Hazırlıklarımızı yaptıktan sonra yola koyulduk.
Yolda giderken,yeni açılan alışveriş merkezinin sınırlarına geldikçe,heybetli görüntüsü bizi uzaklardan selamlıyor,mıknatıs etkisindeki çekiciliği ceplerimizi uyandırıyordu.Herkesin akım ettiği yeni açılan alışveriş merkezinde park edicek alan bulmak çok zordu.Binbir uğraşlarla bulduğumuz yere park ettikten sonra gösterinin başladığı yere doğru ağır adımlarla ilerledik.Mahalle süpermarketlerinden farkı,alışveriş arabalarının aparatlarında olan köklü değişiklikti.Küçük bir araba gibi yapılan,çocukları yanında gezdirip sünepe durumuna geitmekten kaçınılan,içinde her türlü düğmesi bulunan küçük arabaydı.Arabanın arka bölümüne sepet eklenmiş,içine binen çocuğun kendi kendine araba sürdüğüne dair şevkinin kırılmaması için yapılan güzel bir uygulamaydı.
Abur cubur reyonuna geldiğimizde,raflarda yeni alıcılarını bekleyen bisküvülerle karşılaştık.Bütçeye göre pahalı olmayan bisküvüler alındı.Alınan bisküvüler arasında,bantla yapıştırılmış petibör bisküvü takviye kuvvetleri birinci sıradaydı.Alışveriş arabasının abur cubur reyonundan çıkması,belirlenen programın dışına çıkmasıyla ulaşıldı.Uzakta dev çokella maketi vardı.Sıraya geçen insanlar,alışveriş merkezinin teknolojik nimetlerinden yararlanıyor,içi boş çokella kaplarını makinanın ağzına getirip,düğmeye bastıklarında ince uzun çokellanın akmasını hayretle,ağızları açık izliyordu.Babamdan gizli çokella makinasının yanına gittim.Teknolojik alet olarak hayatında daha önceden prototip çokella makinası görmeyen insanda farklı hissiyatlar oluşuyor.Bilinç altı daha önceleri böyle bir kayıt yapmadığı için,davranış problemleri ortaya çıkıyor.İlk başta boş çokella kabını makinanın ağzına götürdüm.Düğmeye basmamla erimiş çokella,ihtişamıyla akmaya başladı.Sonra etrafı kolaçan edip kimsenin varlığınn olmadığını onaylayıp ağzımı,çokellanın çıkış noktasına dayadım.Yaklaşık yarım saat çokella makinasından erimiş çikolota yemiştim.Ağzımın kenarları büyük ziyafetin izlerini taşımı,kana kana yediğim çokellaların izleri giysilerime dökülüp,leke yapmıştı.
Labirent reyonlardan sonra babamın alışveriş sepetini buldum.Temizlik malzemeleri reyonunda geldiğimizde aklıma bir kıvılcım uyandı.Günler öncesinden izlediğim selpak reklamında,çocuk evlerinin lavabosunda selpağın üzerine su döküyor ve neşeli filleri lavaboda gezidiriyordu.Babama yalvar yakar selpağı aldım.Eve geldiğimizde sırtımızı ve ellerimizi ağrıtan poşetleri bire bir yokladım.Tüm poşetleri yırtıp,heyecanlı ve sabırsız doğum günü çocukları gibi kendi eşyamı aradım.Selpağımı koltuğumun altına sıkıştırıp mutfağa gittim.Birazdan çıkacak fillere zemin hazırlıyor,rahatlıkları ve konforları için tesisimizin imkanlarının hepsini kullanıyordum.Selpaktan bir rulo alıp boylu boyunca tezgaha serdim.Suyu,selpakla birleştirdiğimde deneyim gerçekleşek,soyut filler somut olarak canlanacaklardı.Suyu atıp bekledim.Uzun bekleyişlerden sonra filler çıkmadı.Reklamdaki gibi hortumlarıyla ıslanan selpağı tüm güçleriyle emmiyorlardı.Neredeyse tüm selpağı kullanmam ve israf etmem dahilinde filler çımamak için ısrar ediyordu.Yenilen savaşçılar gibi er meydanından boynum bükük,mağlup ayrıldım.
O günden sonra hiçbir selpak reklamına inanmadım.
Pazarların memur ailelerinde ayrı bir anlamı vardı.Sucuklu yumurta,sosis ve pazar postası kombinasyonunda geçen kutsal bir gündü.Pazartesinin omuz dayadığı bir sonraki güne aldırmadan,son derece neşeli geçen pazar günü aile üyelerinin de birbirleriyle ateşkes zamanıydı.Temizlik,alışveriş ve son dakikaya bırakılan ev ödevlerinin daimi,vazgeçilemeyen günüydü.Evdeki yiyecek stoğumuzun belirli bir standartın altında kalmasıyla babamın suratı ekşimiş,çekirge sürüsü gibi önüne çıkan şeyi kemiren ev ahalisini doyurmak gibi dramatik görevi vardı.Siyah not defteri çıkarılıp,hasar tespit kontrölleri yapıldıktan sonra alternatif alınacaklar listesi oluşturuldu.Alınacaklar listesinin altında garnitür olarak avin assolistleri abur cuburlar vardı.Şehirde yeni açılan,ihtişamlı alışveriş merkezine gidecektik.Hazırlıklarımızı yaptıktan sonra yola koyulduk.
Yolda giderken,yeni açılan alışveriş merkezinin sınırlarına geldikçe,heybetli görüntüsü bizi uzaklardan selamlıyor,mıknatıs etkisindeki çekiciliği ceplerimizi uyandırıyordu.Herkesin akım ettiği yeni açılan alışveriş merkezinde park edicek alan bulmak çok zordu.Binbir uğraşlarla bulduğumuz yere park ettikten sonra gösterinin başladığı yere doğru ağır adımlarla ilerledik.Mahalle süpermarketlerinden farkı,alışveriş arabalarının aparatlarında olan köklü değişiklikti.Küçük bir araba gibi yapılan,çocukları yanında gezdirip sünepe durumuna geitmekten kaçınılan,içinde her türlü düğmesi bulunan küçük arabaydı.Arabanın arka bölümüne sepet eklenmiş,içine binen çocuğun kendi kendine araba sürdüğüne dair şevkinin kırılmaması için yapılan güzel bir uygulamaydı.
Abur cubur reyonuna geldiğimizde,raflarda yeni alıcılarını bekleyen bisküvülerle karşılaştık.Bütçeye göre pahalı olmayan bisküvüler alındı.Alınan bisküvüler arasında,bantla yapıştırılmış petibör bisküvü takviye kuvvetleri birinci sıradaydı.Alışveriş arabasının abur cubur reyonundan çıkması,belirlenen programın dışına çıkmasıyla ulaşıldı.Uzakta dev çokella maketi vardı.Sıraya geçen insanlar,alışveriş merkezinin teknolojik nimetlerinden yararlanıyor,içi boş çokella kaplarını makinanın ağzına getirip,düğmeye bastıklarında ince uzun çokellanın akmasını hayretle,ağızları açık izliyordu.Babamdan gizli çokella makinasının yanına gittim.Teknolojik alet olarak hayatında daha önceden prototip çokella makinası görmeyen insanda farklı hissiyatlar oluşuyor.Bilinç altı daha önceleri böyle bir kayıt yapmadığı için,davranış problemleri ortaya çıkıyor.İlk başta boş çokella kabını makinanın ağzına götürdüm.Düğmeye basmamla erimiş çokella,ihtişamıyla akmaya başladı.Sonra etrafı kolaçan edip kimsenin varlığınn olmadığını onaylayıp ağzımı,çokellanın çıkış noktasına dayadım.Yaklaşık yarım saat çokella makinasından erimiş çikolota yemiştim.Ağzımın kenarları büyük ziyafetin izlerini taşımı,kana kana yediğim çokellaların izleri giysilerime dökülüp,leke yapmıştı.
Labirent reyonlardan sonra babamın alışveriş sepetini buldum.Temizlik malzemeleri reyonunda geldiğimizde aklıma bir kıvılcım uyandı.Günler öncesinden izlediğim selpak reklamında,çocuk evlerinin lavabosunda selpağın üzerine su döküyor ve neşeli filleri lavaboda gezidiriyordu.Babama yalvar yakar selpağı aldım.Eve geldiğimizde sırtımızı ve ellerimizi ağrıtan poşetleri bire bir yokladım.Tüm poşetleri yırtıp,heyecanlı ve sabırsız doğum günü çocukları gibi kendi eşyamı aradım.Selpağımı koltuğumun altına sıkıştırıp mutfağa gittim.Birazdan çıkacak fillere zemin hazırlıyor,rahatlıkları ve konforları için tesisimizin imkanlarının hepsini kullanıyordum.Selpaktan bir rulo alıp boylu boyunca tezgaha serdim.Suyu,selpakla birleştirdiğimde deneyim gerçekleşek,soyut filler somut olarak canlanacaklardı.Suyu atıp bekledim.Uzun bekleyişlerden sonra filler çıkmadı.Reklamdaki gibi hortumlarıyla ıslanan selpağı tüm güçleriyle emmiyorlardı.Neredeyse tüm selpağı kullanmam ve israf etmem dahilinde filler çımamak için ısrar ediyordu.Yenilen savaşçılar gibi er meydanından boynum bükük,mağlup ayrıldım.
O günden sonra hiçbir selpak reklamına inanmadım.
Uhaheheh :) ya kaptan seni bunu gemide anlatmıştın da ne gülmüştük yav. Gözünü sevdiiğimin pazarlamasyonu.
Bir de kaptan, şu yorumlardan kelime doğrulamayı sen mi kaldırırsın ben ışın tabancamla toz edim mi?
kaldırdım kulaklarına kurban olduğum kabakulak.