Duman Canavarı

0

Yafta , , , ,

Heyecanlıyım.İlk maçına çıkan,takımına yeni transfer olmuş,adaptasyon sorunu çeken genç futbolcular gibi ayağımıza dar alanlarda pas gelmemesi için geri çekiliyor pozisyonu arkalardan izliyoruz.Terleyen fanilam,koltuk altımı oyununa dahil ederek hediyesi olan kötü kokuyu sunuyor.Alnımdan dökülen sicim terleri,son sürat ilerleyen arabalar misali rotası olan gözlerime doğru ilerliyor.Vaat edilen hedefe gelmeden önce siyah kaşlarıma uğruyor.Elimin tersiyle alnımdan boşalan terleri siliyorum.

Tam bitti derken bu sefer burnum ataklara başlıyor.Ter bezlerim hiç olmadığı kadar faliyete geçiyor.Faal bir terleme sorunu ile karşı karşıyayım.Böbrek üstü bezlerimin anormal çalışmasıyla idrar yollarım,üreyi atmak için hep birlikte çıkışa doğru itekliyor.Stratejik tuvalet yapma yeri arıyorum.Binaların arkasına yapıp,işaretimi bırakabilirim.Çalıkların bitişiğinde olan sarı binanın arkasına sinsice yaklaşıp,tekbir getirdikten sonra salıyorum.

Temkinlice şortumu bağların ilikledikten sonra,arkamda oluşabilecek tehliklere karşı göz gezdiriyorum.Mermerlerdeki ayak sesleri bulunduğum noktaya doğru ilerliyor.Boğazım düğümleniyor.Yutkunuyorum.Birkaç sene veya ondan daha kısa süreli zaman dilimlerinde gelen,göçmen kuşların dünyayla bağlantısını sağlayan televizyon uydusunun arkasına geçiyorum.Ebat olarak küçük olduğum için,ayaklarım gözüküyor.Çanak antenin arkasında alt dudağımı dişlerimle birleştirip,var gücümle ısırıyorum,hafiften tırsıyorum.Aralarda kafamı sağa-sola çevirip tehlikenin koordinatlarını alarak,saklanma sınırımın içine girip,girmediğine bakıyorum.Tehlike geçtikten sonra ağır adımlarla binanın arkasından çıkıp,buluşucağımız noktaya ilerliyorum.

Mahalle bakkalından alınmış,miladını dolduran,serseri bir ayağın abanmasıyla sivri tellerde biran önce patlamayı bekleyen dünden razı kames topla koltuğumun altında geliyorum.Mahalleden arkadaşlarım,benim gibi teçhizatlı gelmemiş,ağızlarında bakla varmış gibi mırım kırım ediyor,önceden yaptıkları planın içine sıçan biriymişim gibi davranıyorlardı.

Benden ayrı karşı kaldırıma oturmuşlar,yerdeki taşlarla oynayıp,içlerindeki sıkıntıyı taşlarla rehabilite edeceklerini zannediyorlardı.Sonu gelmeyen sessizlik,sonunda sinir kat sayımın artmasına sebep oldu.Topu emniyete alıp yanlarına geldim.Misafirperver,ev sahipleri gibi kapıyı güler yüzle açıp ikram cennetine gidiş-dönüş bileti vermediler.Kaymalarını söylediğimde,kimse oralı olmadı.Kıçımla Bahadır'ı itince,zincirleme reaksiyona uğrumış katı arkadaşlar,birbirlerini öteleme hareketi yaptılar.

Öteleme hareketleri sonucunda sürtünmenin etkisiyle,çakıl taşları tarafından yıpranan şortlarında Newton Amca'nın yarıkları kaldı.Nuh diyor peygamber demiyorlardı.Yanlarına oturup,negatif enerjilerini çekmeye çalıştım.Uğraştım.Olmadı.Birinin sessizliği bozması gerekirdi.''Ne oldu lan size ? '' diyerek gürledim.
Dış dünyayla bağlantılarını koparan bireyler,kaba kuvvetten anladıkları için algıları eski haline geldi.Konuşmasında çakıl taşından yardım almak isteyen Bahadır,taşı avucunda sallayıp söze başladı.''Umut,aslında biz bugün seninle oynamıcaz.Bizim başka planlarımız var.Hesapta yokken,sen çıka geldin.'' diyerek dış kapı mandalı olduğumu dobra bir şekilde,yüzüme vurdu.''Ne planınız var lan ? Sanki holding sahibisiniz.Çok yoğun insanlarsınız.Bulunduğunuz yerde de yapacağınız aktiviteler kısıtlı.'' diyerek açıklama yaptım.

Yarım ağızla konuşan Efe,suskunluğunu bozan ikinci kişi oldu.Bahadır'a set kurmak için lafı geveledi.''Umut,sen bilmiyorsun.Bugün ilaçlama arabası gelicek.Peşinden koşucaz.Aylık oynamak çok sıkıcı.Bıkmadın mı anne olmaktan.'' diyerek spor müsabaklarında olan beceriksizliğimi yansıttı.Kafamı hışımla Efe'ye çevirip,avuçlarımı var gücümle sıktım.Suratım pancar halini almış,nabzım hızlanmış ve yüreğim ceylan gibi atmaya başlamıştı.''Top benim lan.Ben olmasam,küçük dünyanızda tek eğlenceniz ilaçlama arabası olucak.En azından,alternatif oyun önerilerim var.


Hem ilaçlama arabasının peşinden koşup,ölüm fermanınızı mı imzalayacaksınız ?'' sorusunu yönelttim.Gerilimin hızla tırmandığı dakikalarda suskunluğunu bozan üçüncü kişi,Mustafa oldu.Veriler ve analizlerle konuşmasını örneklendirdi ve yaptığı araştırmalar sonucunda,böcek ilacı sıkan arabanın arkasında koşan insanların ölmediği istatisğini yüzdeye vurarak hesapladı.Sik gibi ortada kalmamak için,aptal oyuna katıldım.Kames topu,binanın arkasındaki çanağın arkasına zulaladım.Avını pusuya yatıran,aç hayvanlar misali böcek ilaçlama arabasını köşede bekliyorduk.''Vuvuvuvu'' sesleri büyük siyah borusundan çıkıyor,ağzından bırakılan ilaçlı beyaz dumanlar kirli ve soğuk sokak betonlarını arındırıyordu.

Araba köşeden dönünce peşinden koşmaya başladık.Kulvarlarından,silah sesiyle ayrılan atletler gibi koşuyorduk.Saklandığımız yerden ayrılınca,bizimle birlikte koşan binlerce çocuğu gördük.Kendi aramızda geçen koşu,mahalle maratonuna dönmüştü.Kendimize ait olduğunu sandığımız aptalca oyun,başka kişiler tarafından da benimsenmişti.Beyaz dumanın arkasından koşuyor,arabanın kıçına yaklaşmak için tabanları yağlıyorduk.Yüzlerce çocuk,hiçbir kriter beklemeden,alacağı hediye olmadan,ne yaptığını bilmeden beyaz dumanı takip ediyordu.Ön sahfalarda dumanın etkisiyle kendini kaptırıp,ilaçlı dumanı içine çeken kendini aşmış angutlar vardı.Araba döndükçe,bizde dönüyorduk.Ne kadar koştuğumuzu hatırlamıyorum.Mental olarak ayıktık.Adalelerimde ve ayaklarımda birikmiş laktik asitler son kulvarlara doğru hıyanet etti.Duman canavarının arkasında koşma oyununda yarıda kalıp,nefesim tükendi.

Önde koşturan Bahadır,Efe ve Mustafa'ya gitmeleri işaretini yaparak devam etmelerini tembihledim.Saçım böcek ilacı kokuyordu.Tişörtümde beter haldeydi.Gününü kahve ve kıraathanelerde geçiren,zaman öldürme ustalarının üstlerine sinen,sigarayla yaptıkları küçük kaçamakların lekelerinden vardı.Binanın arkasındaki uydu çanağına gidip,emektar ve vefakar topumu aradım.

Biri sinsice topumu araklamıştı.Son kez mahalle semalarında tur yapan böcek ilaçlama arabasına baktım,birkaç saat önce dışladığım,terk ettiğim kames topumun eski bulunduğu yere bakıp ikisi arasında çetin mücadeleler sonucunda kararımı verdim.Böcek ilaçlama arabasına koşup,diğerlerine yetişmeye çalışıyordum.

Uzun Lafın Kısası #3 (Gaptan Tatilde Editeyşın)

1

Yafta , , , , , , ,

Denizin tuzlu sularından etkilenerek buruş buruş olmuş ellerim,balta girmemiş ormanı andıran yapış yapış saçlarım ve güneş görmeyen yerimin hiçbir zaman kurumamsıyla;tatilci profili çiziyorum.Before-After olarak bronzlaşma resimlerimi koyup,arasındaki yedi farkı sizlerden istiycem.

İyice tuzlu hıyara döndüm.

Gaptan,cebinde olan üç kuruşluk parayla Kripton'a gidememiş,sıla hasreti burnunda tütmektedir.Anasının yaptığı goralılar,tadı damağında kalmış izbe ve köhne yerde kuru kuruya karnını doyurmaktadır.Ellere gitmiştir gaptan.Sahilde akdeniz akşamlarını çalıp,romantik ambiyans oluşturacak kadar ne karizması ne de nota bilgisi vardır.

Kendini avutmak için,kumsalda petrol çıkarma ritüellerine başlar.


*Gece gece buzdolabını açtığımda,pandayla göz göze gelsem,gözünün yaşına bakmaz ikametgah ettiği her gün için kira parası alırım.

*Küçük emrah ta eşek bahtı oldukça,amerikada da olsa zenciler mıknatıs misali annesini bulup,mısırını yerler.

*Otobüs yolculuğundan önce çişe gitme paradoksu,insanı süründürür.

*Kumsalda,hobi olarak kırmızı taytıyla,üzerinde pazardan aldığı göğüs dekolteli vahşi cazibesinin ana maddesi olan döş kıllarını hedefe doğrutan hıyar değilseniz,tek eksiğiniz yılmaz morgül baklava kasları ve leopar desenli slip don.

Amele yanığı,tatilcinin güneşle yaptığı tatlı kaçamaktır.

*A4 kağıt verir dı sikennır.

*Sarışın kızın kolundaki kıllar,güneşle dans eder.

*Kumsalda malak misali yatan miskin insanlara,nispet yaparcasına güvenli bölgeyi geçip kulaç canavarı olan tuzlu hıyarı sonraki gün muz üstünde kızlarla görürsün.

Ağlama oskarı gos to...tayyeap.şak şak şak.level ap the referandum oys.

*Geyşalık gelince,erkeğinin parmak aralarından çamaşır suyu içen kadın ruhu kayboldu.hepsi gavurların yüzünden.

*Fotoğraf albümleri arasında zengin piçi oktay müsfetlisi ''summer xxx'' ad türevlerinden oluşan,sahilde petrol çıkartırken veya before-after karşılaştırılmalı ütopik resimlerdir.diğer öksüz,yetimler misali boyunları bükük yorum kırıntısı beklerler.

Absürdistan (+31)

2

Yafta , , , , , , ,

Aur beys is apaçi alert.
İnsan hayatta her şeye karşı hazırlıklı olmalı.
Apaçi spotted.

Bir Günün Hikayesi

0

Yafta , , , , ,

Gıcırdayan otobüs kapıları ardına kadar açılıyor.Pos bıyıkları altında binlerce düşünce güden şoför,yolcu kalabalığına bakıp,hızlı davranmalarını işaret edermiş gibi dakikalık periyotlarla ayağını gaz pedalından çekip,insan denizini daha da dalgalandırıp,gelgitlerini arttırıyor.Ortama gereğinden fazla olan gerilimi yaşatıyor.Tüyleri diken diken olan yolcular,aceleyle adımlarını atıp,yerlerini almak için sicim terleri döküyor.Paradan sorumlu,otobüsün devlet bakanı her zamanki koltuğunda oturmuş,sıkkın,bıkkın ve biçare pembe panjurlu hayallerine dalmış,sığ sularda kulaç atıyor.Aortları içine çökmüş,melüm melüm gözlerle teker teker otobüse binen yolcuları izliyor ve para döngüsünün ana dişlisinin çarklarını hareket ettiriyor.Boş olan yerler parsellendikten sonra,muavin el işaretiyle kaptana onay verip,yoluna devam etmesini istiyor.

Ön safhalarda ileliyorum.Elim karıncalanmış.Yüzümde tazeliğini koruyan sinir ve endişe sentezleniyor.Sıkıntı yanaklarımı şişirmiş ve beden dilim tavana vurmuş.İnsan denizini,ileriye doğru hedef aldığım kafam ve gövdemle yarıyor,arkada kalan sevgilime göz atıyorum.Şampuan reklamlarındaki gibi saçlarını sırtına atıp,tıkış tıkış olan göt kadar otobüste ''pardon'' diyerek giderek düşen,ayaklar altına alınan insanlık seviyesini kurtarmak için nezaketen yardım istiyor.Önüne barikat olan hıyarlar,koyu sohbetine devam ediyor.Otobüsün baş kısmında olan dalgalanma sonucu,ayakta olan ahali öteleme hareketi yaparak,dar olan sınırı iyice küçültüyor.Meksika dalgası ayakta olan yolcular arasında elektriklenerek yayılıyor.Fiziksel olarak,otobüs ahalisinden ufak tefek olanlar durumdan hoşnut kalmayarak,çemkirmeye başlıyor.Fitilin ucunu ateşleyen duyarlı kalabalık,otobüs şoförünün,burada ben kuralları koyarım tavrıyla;monarşi sisteminde ezilen köylüler misali susarak,kolonileşmeye başlıyor.Sırt çantasından tanıdığım sevgilimi işaret parmağımla dokunarak ürkütüyorum.Beklemediği için,tepesi atan çatacak yer arayan bunamış teyzeler gibi patlamaya hazır düdüklü tencere gibi bakıyor.Önünde beni görünce,rahatlıyor ve omuzlarımda soğuyan,baskıdan ötürü nabzı hızlanan damalarlarını cildimde hissediyorum.Arka taraflara ilerleyerek,kümese dönmeyen temiz yerler buluyoruz.Parsellenmemiş boş koltuk bulup,hemen çöküyoruz.


Ayakta olanların çilesi henüz bitmemiş,aralarında bazıları müzakereye giderek,içgüdüsel olarak otobüsün dolduğuna inanmayan,nicelik anlayışı bizimkisinden farklı olan şoförü ikna edip rahatlıyor.Açılmayan camı,otobüsün kaslı,yakışıklı delikanlısının tek el hareketiyle açmasıyla kaldığı yerden devam eden sinerji,soluk kesmeden emin adımlarla otübüsün kirli koridorundan savrularak burunlarımıza işliyor.Havanın sert esmesiyle az olan saçlarım dalgalanmak istiyor.Kendisini rüzgarın şefkatli ellerine bırakıp,tüy gibi hafif olmayı istiyor ama bu isteğe karşı tezatlık oluşturan saç diplerim aralarında çetin mücadeleler veriyor.Kısa süre sonrasında laktik asit birikmesiyle yorgun,bithap düşen sevgilim omzuma yatıp romantik filmlerin izbe ve köhne mekanlarda da yaşanılabileceğini anımsatıyor.Yanaklarındaki tatlı tebessüm,cebinde anahtarlığın çıkardığı sesle yeni oluşan huzura çomak sokan,ıvır zıvırı eksik olmayan amcayla yerini ekşimiş surata bırakıyor.

Toplum olarak,hayatında böyle sahnelere tanık olmayan ahali,anne tespitinden öteye gidemeyerek kulaktan kulağa fısıldaşıp kendi çaplarında bizi kınıyor.Değerli farklı olduğu için fal taşı gibi açılan gözleri,üst dudak buselerinin hafifçe havaya kalkıp titremesi,kınama ritüelinin sonu oluyor.Konforsuz ve alışılmadık yolculuğumuzun kurtarıcısı,tepe ''inecek'' yazan neon ışıkla yapılandırılmış renkli tabela oluyor.Kalabalık arasında kendimizi kamufle edip,aralarına karışıyoruz.Adımlarımızı ritimsel ezgilerle atıyor,mırıldanmalar ve homurtular müziğimizin bir parçası oluyor.Yan sanayi olarak otobüs egzosu orkestranın şefi oluyor.Mutlu yolculuğumuzda (!) gondoluyla vaat edilen istikametine taşıyan otobüsü,selamlayıp tüm içtenlikle el hareketimizi yapıyoruz.

Olmasın

0

Yafta , , , , ,

Kült değerler ve değişmeyen fikirler üzerinde,cambaz olarak elimizde dengemizi sağlayacak herhangi bir nesne bulundurmadan,sıraat köprüsü misali sicim terleri döküyoruz.Kuşaktan,kuşağa geçen,kalıplaşmış ve beyinlere nüfuz etmiş,düşünme mekanizmasının bel kemiği olmuş kavramlar,söz öbekleri vs...

Bazıları gelenek,görenek,örf ve adetlerin getirdiği biçimlenme tarzından kaynaklanabilir.Yeri gelir,kişisel gelişimimizde çevremizin kaynak olmasıyla,taze dökülen çimento harcı olan biz,işittiğimiz her kelimeyi çimentoya düşürerek izler bırakıyoruz.

*Radyolarında en sevdiği sanatçı serenat yaparken,beş çaylarını ve orta şekerli kahvelerini yudumlarken,pembe düşüncelere yelken açan,fırsatlar ülkesine gidiş-dönüş bileti alan kişi,''pembe panjurlu ev'' hayalinden vazgeçsin.

*Canım,cicim aylarına kapılıp,batılılaşma çabaları içerisinde dişli çarkı görevi gören gavur özentisi sevgili kınasını ''Roma,Paris'' değil de,senelerden beri mazlum kalmış,evlilik,istikbal gibi hassas konuların döndüğü sohbetlerde garipsenmiş,beğenilmeyen ülkelere gidilsin.Zimbave.

*Gazeteciliğe yeni soluk getiren,sür manşetleriyle şaşkına uğratan,''bir gecede voleyi vurdu'' ''milyarder oldu'' gibi haber başlıkları,üçüncü sayfa haberlerini süslemesin.

*Artık,kaderi belirleyen sınavlarda birinci olup,dereceye giren parlak öğrenci,birinci olduğu haberini;Bodrum'da muz üztündeyken veya plajda bayanların sırtına güneş kremi sürerken öğrensin.

*Yurdum insanı manzaralarından,gittiğe yer her neresi olursa olsun,ben burdayım diye bağıran davranışlara girilmesin.Uçaktan,bizim ev gözüküyor mu ? Alt segmenti olarak,Google Earth'te emsalsizce dünyayı dolaşıp,bizim evi görebilir miyiz ? Hissiyatı son bulsun.

*Sınıflardaki inek kızlar Helvacıoğlu flütü,yılların ustası gibi gıpta edici soluklarla,engin nota bilgisiyle çalarak,sınıfın en iyi notunu alıp diğerlerine nispet yapmasın.

*Özellikle macera filmlerinde görülen,film boyunca civcivli sahnelerle süslenmiş,izleyicinin kanına donduran sahneler varken,araya yaşlandıran;örneğin erkek ve bayan karakter,canavarın soluğunu enselerinde hissetmektedir.Koşarken,senaryo yüzlerine bakar ve yerde elini atmışçasına tünel bulurlar.
Erkek:Hadi ! İpek,çabuk tünele gir.
Bayan:Mahmut,benim sana söylemem gereken bir şey var.
Erkek:İpek,şimdi sırası değil.Diken üstü durumdayız.Sen hala diyalog kurmak istiyorsun.
Bayan:Ama çok önemli
Uzunca bakışmalar...

*Korku filmlerinin olmazsa olmaz öğesi,esas oğlanların şükredeceği şişman ve her işe burnunu sokup hıyar olan,meraklı karakter.Evin en ucra köşesinde,kimseden habersiz yıllardır kullanılmayan odaya yönelmesin.

*Mahalle maçlarında,kalecilerin diktiği degaj dan gol olursa,kabul edilsin.Mümkünse,maç boyunca kıçından nefes alan,ameleye dönen,takımı sırtında taşıyan,hakkı yenilen,gariban kaleci omuzlarda taşınsın.

*Mitoz bölünme yaşayan,mahalle maçları kavramlarından ''kaleci/oyuncu'' ikilemi kalksın.Kalecilere çifte standart hakkı tanılmasın.

*''Onların da selamı var'' denilerek,kendisini olmayacağı sempatikliğe ve hoş görüye sokan,çaktırmadan yalan söyleyen,gecenin adamı olan misafir dobra olsun.Bir kere de yalan söylesin.

Senelerin Hıncını Çıkartmak(El Hareketi İçerir)

2

Yafta , , , , , , , ,

Pür dikkat kesilerek,dört gözle sevgili kahramanız mario nun nazını çekerek,yalçın kayalar gibi sert sarp,engin yollardan,bileği bükülemeyen bilmem kaç tane cengaverin mezarı olmuş,efsanelere konu olan fenomen yaratıkları bir el hareketiyle datalarına ayırdık.

Yeri geldi,şerefsiz oyun vaat ettiği prensesi başka bir yerde olduğunu,yanlış istikamette olduğumuzu bildirdi.Sadist.Tuğlaların üzerinde paytak ayakları ve piskelleşmiş efsane bıyığıyla saftirik mario,onun kadar ekran başında tuş kombinasyonu yapmaktan elleri su toplamış,nasırlaşmış körpe beyinlere meze oldu.

Çocuktuk.Anlayamadık.Tabi ki insana koyuyor böyle davranışlar.O kadar yol teperek gel,yaman engelleri aş,canın pahasına ateş toplarından kaç,ayağının tozuyla prensesi güçlü pazularınla göklere kaldırıp,romantik ritüellere başlayacakken şevkin kırılsın.

Yakışmadı.

Ayrılık(Romantik Ambiyans Oluşturamayan Adamın Dramı)

4

Yafta , , , , , , ,

Son derece mutluyduk.Keyfimize diyecek yoktu.Orta şekerli kahvemiz saatini şaşmıyordu.Tüm bu mutluluk kombinasyonları içerisinde güle oynaya eğlencemize devam ediyor,dozajı arttırarak mutluluk hormanlarını çifte telliye kaldırıyorduk.Yüz kaslarımızdaki ani gevşemeler,anlamsız gülüşmeler ve karın kaslarının fazla kasılmasıyla oluşan,en ufak gülme kırıntısında kollarımızı belimizin iki yanına tutup acısa bile diken üstü gülmeye devam ettiğimiz,pembe panjurlu anılar.Kuşların hiç olmadığı kadar geveze ve güneşinde içi içine sığmadığı,tüm ihtişamını kadim dostu dağlardan izlerini alarak,kaynağa doğru yöneldiği vakit.Doğayı mutluluk sarhoşluğumuzdaki çembere dahil ediyor,doğa anayı kıskandıracak manzaralara yelken açıyorduk.Uçsuz bucaksız kaynak niteliğindeki mutluluğumuzun dümeninin başında kuşlar,arkamızda güneş ve eksik olmayan kahkahalar misafirimiz oldu.

Yeşil çimenler arasında cesurca ilerliyor,adımlarımız su içinde dirence karşı koyan yalın ayaklar gibi ağır ve yavaş ilerliyordu.Aynı doğrultuda,sapmadan yollarına devam eden iki sevgi fıçısı,kendilerinden o kadar geçmiş,benliklerinden hiç olmadığı kadar sıyrılmışlardıki;doğanın engin kayalıklar gibi sert koşullarına göğüs gererek,cahil cesaretiyle yalın ayak koşuşturmaya başladılar.Börtü böceğe aldırmadan,kendilerini bekleyen hazin sona bir adım daha yaklaşıyor,bilinmeyene doğru kürek çekiyorlardı.Yeşil çimenlerin arasında ceylanlar gibi gezerken,yüreklerindeki çarpıntı richter ölçeğinin endişeli verilerinde dans ediyor,fazlasıyla çarpıyordu.Nihayet yoruldular ve tepede yalnız ikametgah eden,bunaltıcı sıcaklarda yolcuların bellediği durak,gölgelerin altında soluklanmak için biçilmiş kaftan,mavi gök yüzündeki bulutları en iyi izlenilen miskinlik bayırı,tutunacak bir dal...

Harcadıkları efor,vücutları tarafından belli ediliyor,sırtlarından ve alınlarından dökülen sicim terleri,dur durak bilmeyen iki apansız yolcunun tuzu,biberi oluyordu.Sırtlarını soğuk,dayanıklı ve konforsuz çınarın gövdesine dayadılar ve bulutların yapraklar gibi ordan oraya dağılışını,gözlerini kırpmadan izlediler.Mavi gök yüzünde pusulasını arayan bulutlar,bazı telaş içinde hızlı bazıları vurdumduymaz burnunun dikine giden yaramaz bir çocuk.Beyaz bulutların,usta aşçı gökyüzünün yemek kalıplarıyla aldığı şekilleri izliyor,arada ıslak taneleri dökülüyordu.Erkek,sırtının terinin kuruması sonucunda tir tir titreyen kadını,güç kollarıyla sarmaladı ve vücut sıcaklığı soğuğa karşı kalkan oldu.Arada bir dudaklarına ve yanaklarına buseler konduruyor,romantik filmlerin vazgeçilmez sahnesini gözlerinin önünde sergiliyordu.

Olayın gelişme bölümü,yukarıda anlattığım hadisedeki gibi büyük çalkantılarla,kaderin kendi eliyle yaptığı aşk tünelinde yolcu olan iki çiftin,gondollarının doğanın yardımıyla keyifli ve iyiliklerle süslenmiş aşk şölenine fersah fersah ilerlediği,adamın sevgilisini öpmesiyle biten mutlu sonlu filmler gibi noktalanmadı.Sevgilimle ağacın altındaydım.Yeşil çimenlerin arasında özgür atlar misali dart nala adalelerimiz şişene kadar koşturduk.Arada bir boğazıma yapışıp,aşk oyunumuzun içine çomak sokan,istikbalimi ve geleceğime barikat kuran nankör böcekleri öldürmem zaman aldı.Evet yalın ayak koşmuştuk.Ayağımızın kesilmesi,burkulması,acil bir önlem alınacak kazayı düşünmeden aşkın büyüsüne - dağa doğrusu sevgilimle öpüşmek için en doğru zaman - kapılmış,gözleri kara mücahitlere dönüşmüştük.Çimenlerin arasından,bitiş noktası olan tepedeki vaat edilen aşk yolculuğumuzun son durağı, çınara gelene kadar küfretmiş,ısırgan otları ve böceklerin mütekare antlaşmasıyla beni gafil avlamasının verdiği reaksiyon olan kollarımın kaşınması ve sürekli böcek bulma ihtimaline karşı taarruzda beklediğim götümden nefes aldığım dakikaları geride bırakmıştım.Sevgilim kendini oyuna o kadar kaptırmıştıki,küçüklüğümüzde bize devamı anlatılmayan ''tavşan ile kaplumbağa '' masalındaki tavşan misali,gerile gerile ağacın altında bekliyor,artistlik taslayarak geç kaldığım için utanmamı bekliyordu.Yolculuğumun dert ortağı ayaklarım ve ciğerlerime söz geçirmek için,ağacın yanında soluklandım.İnci inci terler yorgunluktan harap düşmüş vücudumun her yerinden pınar misali akıyordu.

Tam romantik ambiyans oluşturduk derken,koltuk altlarımda beliren ışık hızından daha hızlı yayılan,temas ettiği yüzeylerde ölümcül etkiler bırakan ter kokusu,sevgililerinde buluşmada korkulu rüyaları olan angut erkekler gibi başıma gelmişti.Hafiften turşu kokan tişörtümü önemsemeyip,sevgilimi yamacıma çektim.Güçlü pazularımla sarıp sarmaladım.Sarmalama işlemim saniyeler sürmüştü.Tiksindirici kokuyu alan sevgilim,iğrenmiş ve kollarımla sardığım yapay mağaradan güçlükle kendisini atabilmişti.Elini burnuna götürüp,deliklerini kapatınca,koltuk altın kokuyorun evrensel sembolü zorda kalınca makina misali işleyen beynime,kıvılcım çakmış ilk firesini vermişti.Yakınlarda su kaynağı aradım.Amazonda gezinen,kırk yıllık kampçılar gibi olmayan keskin aletimi çıkartmış,boyumu aşan devasa yaprakların arasında kaderimi değiştirecek doğa harikasını arıyordum.Gölete gelince tişörtümü çıkardım.Koltuk altlarıma su serpip,sevgilime geçici bağışıklık kazandıracak ama ilişkimizi az da olsa kurtaracak yönteme güvendim.Tedavisi koltuk altlarım kuruyana kadar sürsede,kısa sürelik zaman zarfında istediğimi alacaktım.Kararlıydım.Gelmişken hacetimi de gideriyim dedim ve bana en büyük kazığı atmış yeşilliklere kendi vücudumun hazırladığı sıvıyla karşılık verdim.Ağacın yanına geldim.Sevgilim ''gıhgıhgıhgıh'' gülüyordu.


''Ne oldu ? Niye gülüyorsun ? '' dedim.
İşaret parmağıyla kıllı göğsümü işaret ederek,''Tişörtünü mü kaybettin ? '' dedi.
Her şeyden habersiz,bi haber kendime baktım.Hakikaten tişörtümü kaybetmiştim.Şerefsiz doğa,uzatmada rövanşı kazanmıştı.Kollarımı iki yana açıp peluş ayıcıklar gibi paytak paytak sevgilimin yanına gittim.
Kalkıp benden uzaklaşmaya başladı.Gözleri kısık ve kollarını bana doğru hedef alarak ''Ne olur gelme Umut.Ben eve gidiyorum.Sözde ''çok romantik olacak '' diyordun.Ancak,yol kenarlarında veya yeşillik alanlarında mangal sevdalısı krolar gibi atletinle geziyorsun.Kusura bakma ama benim zamanım yok.Sana güle güle '' diyerek dilime pelesenk olmuş iki cümleyi boğazıma doladı.
Çekip giderken,galip olan doğa tüm dünyaya mağlup olduğumu ulaklarıyla yetiştiriyor,düşenede bir tekme misali havayı soğutarak,yağmur yağdırma kıvamına getiriyordu.Çimenlerin arasında atletiyle,koltuk altı kokan,yüz üstü bırakılmış adam haline ağlıyordu.

Gamsız

0

Yafta , , , , , , , , ,

Hayatta insanın eline fırsatlar gelir.Her insanın eline değerlendirebileceği şanslar yakalamıştır.İçinde bulunduğu durum,çevre ve ruh hali faktörleriyle,biçimlenir ve fırsata olan bakış açısı değişir.İstemsiz olarak,dışardan gelen baskılarla önüne altın tepside sunulan hayatının fırsatını,koca bir hiç misali elinin tersiyle iter.Duruma göre de itmek zorunda kalır.Hani derler ya ''talih kuşu kondu'' aslında konmaz.Semalarda özgürce kanatlarını açıp,küçük kemikleriyle süslenmiş karın boşluğunu alabildiğince temiz havayla doldurup süzülürken uygun bir tünek bulur.Tünek:Fırsalat ülkesinde gondoluyla gezinirken,talihsiz rehbere rast gelmiş orta direk memur maaşıyla kıt kanaat geçinen aile.Sonra talih kuşu bulunduğu yeri beğenmeyip yeni maceralara kanat açar.Arkasında şevki kırılmış,hayalleri parçalanmış ve ağzından dökülmeyen küfürlerle bir aile bırakır.

Soğuk bir kış akşamı.Dışarıda yağmur,tüm gazabını gösteriyor.Sevgilisinden yeni ayrılmış,dertli ve saniyeler sonra depresyona girecek avutulması gereken körpe genç kız misali içini boşatıyor.Pencereden yağmur tağnelerinin cama vurunca ''dıtdırıdıtdırı'' sesini işitiyor,vasat elektro gitar solosunu andırıyordu.Evin sıcak ambiyansından,soğuk ve ıslak sokak kaldırımlarına bakınca tüylerim diken diken oluyor,azıcık empati yapmak için beynimi meşgul ediyordum.Elinde bond çantası,ayaklarına kadar inen ıslanmış ve rengi açılmış koyu pardisüsüyle tam bir memur profili çizen babam,koşarak apartman kapısını bulmaya çalışıyordu.Babamla birlikte bardaktan boşalırcasına yağan yağmurla düelloya girmiş,şanslı olanların yanlarından eksik etmediği,televizyondaki gerzek;futbol programlarındaki allem edip kullem edip adam gibi yorum yapamayan tahmin adamlarını dinlemeyerek teçhizatlı işe gidenler,şemsiyeyi kılıç misali kullanıyordu.Yağmur damlaları arasında,şemsiyesiyle yararak geçiyordu.Babamın ıslanan ve hiçbir tutar ödemeden temizlenen,soğuk kaldırımlardaki ayak izleri;hamlesini yapıp geri çektiğinde oluşan ayakkabı kalıbından anlıyorduk.

Ev ahalisi olarak,gözü yollarda baba hasreti burunlarında tüten iyi süt emmiş aile çocukları gibi kapıyı açarak loş ışıkla aydınlanan ve ayak sesleri boşlukta yankılanan merdivenlere baktık.Babamın kafasının şekli ışığın yardımıyla gölgesini göstermişti.Sevinerek yanına koştuk.Ben babamın pardüsüsünü,kardeşimde evin çocuğunun erkek olma ritüellerinden olan babanın eşyalarını taşıma geleneğini devam ettiriyordu.İçine su giren ayakkabılarından sırılsıklam olmuş beyaz çoraplarıyla eşikte iki çift ayak belirdi.Sonra babamın loş ışıktaki eğilmiş vücudunun silüeti,kapıyı kapattı.Neşeli Amerikan filmlerindeki,aile reisinin günün olağan dışı iyi geçişi,sosyal standartlarının ortalama üstünde oluşu ve yemeği yemek için sabırsızlandığı karesini çizmiyorduk.Kollarını kocaman iki yana açınca ayaklarını dizlerine koyup,güçlü pazularıyla atlı karınca deneyimini yaşatan babamız yoktu.Klişelemiş sorulardan,işten,günün nasıl geçtiğinden sorular sorardık.Sorularımız o kadar gerçekçi gelirdiki,babam işin stresini omuzlarından ve mental olarak zihninden atamamış rehabilite olmak için demlenen çay ve telizyon kombinasyonuyla kendisine terapi yapardı.

Babamın ıslanmış pardüsüsünü odasına götürürken,holden geçerken üstünden damlayan tazeliğini koruyan su damlacıkları ve stresin ve kederin üstüne işlediği vazgeçilmez stres topu sigaranın küçük kaçamaklarından kalan kokuları küçük burnumla çekiyor,yüzümü ekşitip kafamı çeviriyordum.Kulak memesi kıvamındaki sevgiyle hazırlanan yemeğin,metal fırınlı tencerenin sevginin diğer tarif malzemelerini tepkimeye sokmasıyla kaynadı ve ''yemek hazır'' tekbirini kaynayarak tıpkı volkan misali çıkan sıcak buharının metal nesnesini havaya kaldırmasıyla,tüm ev ahalisine ferman okudu.Ailecek birlikte olabildiğimiz,hayatın zor koşullarına dar alanda kısa paslaşmalar yaparak küçük tatlar aldığımız yemek konuşmasını babam başlattı.Çatalıyla salatanın köşesinden ufak lokmalar alıyordu.Azğında yemek varken,konuşmacı resmini çizmeye çalışan akadamisyenler gibi iki birleştirip çenesine koydu ve ışıldayan gözlerle,bitmeyecek istekleri olan iki çocuğu dinlemeye koyuldu.

''Baba ben telefon istiyorum '' dedim çekinerek.Yanaklarımda hafif kızarma ve ağzımı yana kırma efekti oluşmuştu.
''Niye ? '' diyerek,gelen teklifin büyüklüğünü organik gıdayla zehrini almak için babam salatanın köşesinden ufak lokmalar almaya devam etti.
''Bütün yaşıtlarımda var baba.Hepsi çıkartıp önümde hava atıyor.'' diyerek ergenliğimin verdiği akranında ne varsa sende iste hastalığına yakalanmış,evet denilirse olayın enfeksiyon halinde kardeşimede geçeceği tehlikeli safhaya gelmiştim.
''Bakarız.Bir maaşımı alayım.'' diyerek babam,şuğan için durumunun olmadığı akıllı harcamalar yapması gerektiğinin ve memur çocukları için kutsal gün olan ay başını beklememizi şiddetle ısrar etti.
Konuşmamızdan iki hafta geçmişti.Kutsal gün geçeli üç gün olmuştu.Babam hasat zamanında,iyi ekin toplayan çiftçiler gibi güler yüzlü gelmiş,birkaç gün sonra taksitlerle çarçur olacak parayı bile bile kendisini avutmaktaydı.Balkonda,dolmuşlarında evimizin karşıındaki uğrak yeri olan seyyar ciğerciye bakıyordu.Ciğerciden yükselen arabesk ezgileri,balkonun soğukluğu,ankara ayazı ve babamın busesine dakikalık periyotlarla gelen sigara ortama ambiyans yaratmıştı.Balkondaki taburelerden bir tanesini babamın yanına çektim.Sıkı dostlar gibi elimi babamın sırtına koyup,ufka baktım.''Baba,ne oldu bizim telefon işi ? '' diyerek çıkmaz sokağa girerek sıkışan babamın nefes alma seviyesini iyice daralttım.Alnından sicim terleri akıyor,elleri nemleniyordu.Sigarayı uzun çekişten sonra hiç olmadığı kadar ufka baktı.''Oğlum,durumum müsait değil.Biliyorsun.Kardeşinin de istekleri var.Senin istediğini alırsam,kardeşine ne alıcam ? Hele birkaç ay daha geçsin,sende harçlık biriktir.Biriktirince gel ''baba bak ben bu kadar yaptım '' de.Bende üstüne koyarım '' diyerek önceden kurduğum hayelleri çöpe atmış,şevkimi nazikçe kırmıştı.Somurtup,hızlıca balkondan çıkıp salona gittim.

Yıllar sonra çay bahçesinde oturuyorum.Kışların cıvıldadığı,yapay şelalesinin eksik olmadığı,insanın üzerindeki negatif yükleri alarak nötrleyen,gizli rehabilite oluşumu olan terapiye kendimi kaptırmışım.Yarım saatten beri önümde dikilen,sipariş almak için kıvranan garsonu görmemişim.Bana ellerinde olan içecek stoklarını sayıyor,elllerindeki malları fiyatlarına göre kategorize ediyordu.''Çay mı içsem ? '' diye sesli düşündüm.Birden garsonun cebinde gizlice bekleyen,aniden göreve başlayan kalemi gördüm.''Yok ! Yok ! Ben sesli düşündüm.Söylicem şimdi '' diyerek beklemekten ağaç olan garsona meyve vermesi için zaman tanıdım.Cebimdeki bozuklukları elimle yokladım.Yol paramı ve içecek paramı tahmini hesabını yaptım.Çay alırsam halk otobüsüne binecektim.Kola alırsam dolmuşa binecektim.Pisboğazlığım tuttuğu için,mideme söz geçiremedim.Midem,aklımın yerine hınzırca geçip,robot misali beni kontrol etti.''Kola alıyım '' dedim.
Hesabı ödemeye gelince ceplerimi baya bi aradım.Arka cebimde,kötü günler için rezerve edilmiş yirmi milyon buldum.Kendime küfrettim.

Yakışıklılık Zımpara,Biz Odun,Olduk Yalama

4

Yafta , , , , , , , , , ,

Doğam gereği bazı zamanlar odunlaşabiliyorum.Yapımda ve hamurumda var.Popüler kültürün bir pompası haline gelmiş,ülkesindeki mevzulardan bihaber dangalaklar misali şuursuzca dolaşmaktan iyidir.Yeri geliyor yeni arayışlar içerisinde,kendimi sokağa atıp emsalsizce dolaşmadığım zamanlar olmuyor.Biçare geziyorum.Cana yakın,sempatik,öğrenci cebini sevindiren fiyat yaftasına sahip nadide dükkanlara girip,cebimdeki bozukluklarla hiç olmadığım kadar seviniyorum.Sokağın öksüz çocukları olan banklara oturup,elinde gitar;sadece birkaç nota bilen umudu çok ama imkanı az olan müzisyen adaylarını dinleyip,kulağımın pasını siliyorum.Bazen yanıma güvercin geliyor.İkimiz de hızlı geçen hayata kafamız eğri ve her an tetikte,hızlı adamlarla,kalbimiz çarpa çarpa,kim kucak açarsa oraya doğru yelken açmaya müsait vaziyette sokaktan geçenleri izliyoruz.Arada çaktırmadan puaçamı gagalıyor.Ses çıkarmayan,boynu bükük aş kaynağı bulunca,arkadaşlarını çağırıp ziyafet vermeyi planlıyor.

Neyse.Durum analizine geçelim.Yakın arkadaşımla bundan birkaç yıl önce kızılayda geziyoruz.Cebimizde küçük heyecanlar ve küçük şeylerden büyük tat alacak düzeyde nakitimiz var.Vitrinlere gözümüz takılıyor.Hava soğuk.Benim paltomdaki yere doğru sarkan,üşendiğim için düzeltmediğim metal parça vücudumun uzuvu haline gelmiş.Vitrindeki dolgun fiyatları görünce,şaşkınlıktan cama ''çıt,çıt'' vuruyordu.Her nefes almamızda vitrindeki şeffaf camlarda kalıntılarımızı bırakıyor,bizden önce gelen kişilerin soluk izleri camlarda tazeliğini koruyor.Sıcak olduğundan fazla uzaklaşamadıklarını anlıyoruz.Vitrine o kadar odaklanmışızki,gözümüzü kırpmadan,hayata kapalı şeffaf camı izlemişiz.Hafta sonu ailesiyle çarşıya çıkan,mutlu aile çerçeveleri ve fotoğraflarından nasibini alamamış,çocuklarına oyuncak alarak sevindirmek isteyen kurnaz baba dükkandan çıkıp el hareketleri yapıyor.El hareketi gözlerimizin önünde değişik hareketler alıyor,ve yanaklarımızda hafif sıcak,karıncalanmalar hissediyoruz.

Pos bıyıkların altından,sakallarını yeni traş etmiş,çakı gibi yüze ve kaslarıyla uzaktan izbandut misali görünen tilki baba,sesli ihtarlarından vazgeçip,kas gücüne başvuruyor.''La mına koduğum ! '' diyerek,yalçın kayalar gibi sert tokatlarıyla,dayağına estetik katıyor.Savurulunca kıç üstü yere düşüyorum.Ağzımdan ''Mıhıkı mıhıkı '' çıkıyor sadece.Tabanları yağlayarak,kalabalığı yarıp geçiyoruz.En yakındaki cafeye sığınıp,inzivaya geçiyoruz.Kapıyı ittirince çalan zil sesi,bize belgesel programlarındaki gibi av olan hayvanların neler hissettiğini ima ediyor.Aninden sevgi yumağı oluşturup babanın bir çalılıktan çıkma tehlikesiyle,voltran oluşturuyoruz.Tırsa tırsa en köşedeki,loş ışıkla aydınlanan ve servisi geç gelen masaya özellikle oturuyoruz.Benim titremelerim geçmemiş,yakın arkadaşım adeta zelzele geçiriyor.Üstümüzde cillop gibi,bol kürklü,çevreye aykırı ve greenpeace oluşumuna çomak sokacak nitelikte kabanlarımız var.Titreye titreye kafamı çevirince,bizi iki saatten beri izleyen tüm cafe ahalisine ''ne bakıyonuz lan ?! '' diyerek gürlüyorum.Engin çınarlar bile yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya geliyor.

Paltomu çıkarıp,oturduğum sandalyenin gövdesine koyuyorum.Boğazlı kazağım,cafenin sıcak ambiyansına dayanamayıp cildimdeki ter zerreciklerini harekete geçirip,sicim terleri döktürüyor.Garson yanıma gelip ''Abi iyi misin ? '' diyor.''Yok bir şey bilader.Terliyorumda.O yüzden '' diyerek olayı ört pas ediyorum.Sıcak çaylarımızı içip,böbrek üstü bezlerimizdeki adrenalin hormonunu az da olsa zapt ediyoruz.En köşedeki masa olduğumuz için tüm gözler bizim üzerimizde,çayımızı yudumlarken ''hüüüppp'' sesini çıkartırsak,hepsinin siniri bozulup bir daha gelmemek üzere cafeyi terk edecekleri havasına bürünüyorlardı.Karşımda stresten şekerlere mimari uygulayıp,kendince hane yapmaya çalışan arkadaşıma bakıyorum.Temeli iyi atmadığı için ufak sarsıntıda derma çatma şeker evi yıkılıyor.Çaylarımız bittiği için garson tazelemek için elini ikide bir zamanlık periyotlarla kombo yapıyor.Her elini uzattığında,pis boğaz çocuğunu durdurmak isteyen anne tespiti yaparak,elini vurup kınıyorum.Yakın arkadaşım gözcülük yapıyor.Cafeye giren tüm insanları tarayıp,psikanalizini çıkarıyor.Çocukluğunda futbolcu kartı sattığı için,her türlü insanla temas halinde bulunmanın verdiği ''insan sarraflığı'' etkisini gösteriyor.

Yağmur tüm şiddetiyle gürüldüyor.Kasa başındaki dükkan sahibinin bıyıkları ve yüz ifadesi yağmurla birlikte coşan korku filmini andırıyor.Fon müziğimizde ''Akrebin gözü,aklı ''.Çayı beklete beklete içince,kıllanıyor.Ulağı  olan garsonu gönderip,topraklarından gitmemizi yoksa atağa geçiceğinin üstü kapalı haber yolluyor.Yakın arkadaşım ağzından mırıltılar ve türkülü ezgiler şakımaya başlıyor.Çok zaman geçmeden kulağımı kabartınca,Yunus Emre'den ilahi söylediğini anlıyorum.Bende ona eşlik edip,boka saplandığımız durumu düzeltmek için Mevlana'dan okuyorum.Dükkan sahibi gürüldüyerek,kıllı kolları,çıkmış göbeği ve fırlayan asabiyetiyle masamıza geliyor.''Beyler,artık kalkın hadi.Bir çay söylediniz,ev bellediniz valla.İşgal ediyorsunuz burayı.''diyerek saatler içerisinde volkan gibi patlayan sinirinin küçük bir reaksiyonunu gösteriyor.Durumu açıklayarak,günün kahramanı olamk isteyen her boku bilen lavuklar gibi atılıyorum.Arkadaşım bir köşeye tünemiş,şekerle oynuyor.Tam söze başlayacakken yandaşları garsonlar arkasında beliriyor.Baş parmağımı,işaret parmağımın üstüne koyarak açıklamanın beden dilini yapıyorum.''Abi,biz birini bekliyoruz.Yoksa çok oturmayacaktık.Vallahi.'' diyorum yusuf yusuf ruh haliyle.Allah yüzümüze bakıyor ve cafeye iki bayan giriyor.Tam yukarıdaki salona geçicekken,kıvrak zekamı kullanarak onları işaret edip ''Ah ! Abi geldiler işte.Huhu biz burdayız '' diyorum gerzek gerzek.Arada da el sallıyorum.

Dudağını hafifçe büküp,olaya açıklık kavuşturmak isteyen kızlar başta hiç siklemiyor.Sonra meraklarına yenilip geliyorlar.Diken üstüne oturduk derken mutfakta sorun çıkıyor ve sıcak saatler yerini iki güzel bayana bırakıyor.Masamıza oturuyorlar.Şekerle oynayan yakın arkadaşım birden gökdelen yapmaya başlıyor.Boyu uzun,saçı bellerine kadar olan sarışın kız söze atılıyor.''Biz sizi tanımıyoruz ki.'' diyerek kendini savunuyor.Big bang'ten başlayıp içinde bulunduğumuz durumu ve zalım dükkan sahibinin bize uyguladığı gazabın izlerini göstermek için ibreyi arkadaşıma çeviriyorum.İnsanlık ölmemiş,düşenin halinden anladıkları için aralarında fiskos yapıp konuşuyorlar.Sonra bana dönüp ''Sen git,o kalsın.'' diyorlar.Kaşlarım kubbeyi gösteriyor ve ellerimdeki damaların izleri belirginleşiyor.''Neden ya ? O sadrazamın sol taşağı mı ? '' diyorum haliyle.''O senden daha nazik ve daha güzel o yüzden '' diyor ağzını bükerek.Alkışlayıp,ezilen ve bir gün muhteşem dönüşüyle herkesin canını yakacak dışlanan karakteri oynuyorum.''Yazıklar olsun sana ! '' diyorum arkadaşıma dönerek.''Umut ! Dur açıklayım.'' diyor arkadan yetişip kolumu tutarak.Tüm cafe ahalisi canlı yayınlanan pembe dizinin izleyicisi oluyor.''Ne açıklaması ben gidiyorum.'' diyorum.

Söylene söylene yolda yürürken peşimize musallat olan babaya kafamla giriyorum.Başımı kaldırınca anlıyorumki önceden karşılaştığımız,hır çıkaran baba.Ellerimi iki yana açıp ''Vur abi.Kim vurmadı ki ? '' diyerek dayağa başlarken terbiye edilmiş kurban oluyorum.

Haftanın İçinden #1

1

Yafta , , , , , , , , ,

Müessesemiz de müşteri memnuniyeti esas alınarak,uzman kadrosu,geçmişten gelen vizyonu ve amatör ruh,profesyonel yaklaşımla sevgili sizleri kucak dolusu saçma velhasıl güldüren pikçırlarla karşınızda.
Maystro.
Haftanın İçinden Köşesi nedir ? Yenilir mi ? İçilir mi ?
Ömer Üründül'den daha çok keyif veren,bağımlılık yaratan,bir bakanın bir daha elinden düşüremeyip müptela olacağı kronik hastalık.
Günlük gazete vb haber sitelerinden el emeği göz nuru derlediğimiz haberleri sevgili sizler için mercek altına alıyoruz.
Muzun içinden hamam böceği bile çıkartırız.

Haftanın Fışfışı

Böyle bir mesleğe,böylesine uygun bir ölüm cuk oturmuş.


Çoşamazsa Bilica'nın açtığı tünelden ülkesine dramatik kaçış trajedisi yaşatır.




 Memleketimin spor haberlerindeki üsluba hayranım.Hergün çeşitli deyimler,sözcükler,terimler türetiyorlar.
Yenişememek ?


Bazı pikçırlar döndürülemediği için siz monitor başındaki izleyiciler dönmek zorunda kalacaksınız.
İnsan budist,rahip olsa bile hiçbir kadın arzulayamaz mı ?
Maymunlarla mı gidericek ihtiyacını ?
Indian Style.




Ömer Üründül vasıtasıyla enfeksiyon hatta beyin bedava reaksiyonlarına yakalanmadık ama vuvuzela öldürdü.


Modern tıp çok ilerledi.
-Siz içeriye gidin soyunun,biz geliyoruz.


Ansayfa dediğin mayolu görüntülerle süslenmiş,grup seks imtihanıyla burun buruna olan adamlarla dolup taşmalı.

Milliyet Te Yeni Bir Gün

2

Yafta , , , , ,

Zaten haber sitesi dediğin birden çok mozaiği bünyesinde barındırmalı.
Çeşitli haber farklılıklarıyla okuyucuya renk katmalı.
Büyük resmi göstermeli.
Fotoğraf galerisine tıklattırmalı.
Tansu Çiller mayolu resimleri için tıklayınız.

Bisiklet

0

Yafta , , , , , , , ,

Her çocuğun hayellerini süsleyen,ayaklarını yerden kesecek ve akranları arasında popüleritesini arttıracak iki tekerlekli nesne.Her renkteki çeşidiyle görsel ve estetik olarak hareketli bir cümbüş yaratıyor,soğuk ve kirli sokakları dişli çarklarındaki sesler ve gövdesindeki boyayla renklendiriyordu.Yalvar yakar babamla birlikte kapalı çarşıya gittik.Yolda alacağım bisikletin özelliklerini kafamda canlandırıyor,düşündükçe miğdemde kelebekler uçuşuyordu.İnsanın mutluluk sarhoşu olmasıyla,diğer organları hakimiyetini kaybediyor,şuursuzca hareketler yapıyordu.İstemsiz çalışan ayaklarım sekerek ritim tutuyor,mutlu aile filmimizde tek eksik olan esnafların büyük bir müzikaldeki gibi sırayla çıkıp şarkı söylemesiydi.Gözlerim yuvalarında dört dönüyor,heyecandan alnımdan sicim terleri döküyordum.Sorgulama mekanizmam,vaat edilen rotaya yaklaştıkça yeni sorular türetiyor,isteksiz olan babamı terletiyordum.Nihayet bisikletçinin tabelasını köşe başında gördükten sonra hızlı adımlarla noktaya doğru yürüdüm.Arkamdan babam aheste aheste geliyordu.Uzaktan,bisikletlerin üzerindeki fiyat yaftalarını görünce aniden sigara içme isteği tavan yapmış,sırtından soğuk terler döküyordu.

Dükkanının önünde son derece temkinli ve istifini bozmayarak oturan dükkan sahibi,bunaltıcı sıcaktan ötürü rutubette kalmış,biraz daha güneş ışıkları alsa fotosentez yapıp mantar kıvamına gelecekti.Sandaletimin tabanından çıkan seslerle irkildi ve tek gözüyle çevreyi kontrol ettikten sonra nihayet şekelermesinden uyandı.Az önce sessiz sedasız uyuyan adam,birden müşteri memnuniyeti hizmetiyle yanıp,tutuşuyordu.Telsizinden çaycıya,çay siparişi veriyor;çayımızı yudumlarken gönüllerimize ferahlık hissi vererek etiketlerdeki fiyatları görmezden gelmemizi istiyordu.

İştima misali dükkanın önünde sıra olan bisikletlere baktım.Bugün birisi benim olacaktı.Çayımı bitirmemiştim.Babam yavaş hareketlerle çayı yudumluyor,gurmeler gibi ağzında çalkalayıp tat almaya çalışıyordu.Hipnozun etkisinde kalmış bireyler gibi adeta kollarını açıp,beni karşılayacak bisikletlere doğru koştum.Kara deliklerin çekim gücüne sahiptiler.Sokaktan geçerken,bisiklet alma arzuları olan çocukları yörüngesine çekiyor,parlayan ihtişamlı gücüyle görenleri büyülüyordu.Her bisikletin koltuğuna,tekerine dokunup okşadım.Sanki at seviyordum.Babam,dükkan sahibiyle hoşbeş yaparken ben sessizce bisiklete eğilip fısıldıyor,içinde gizli kalmış ruhu ortaya çıkartmak için çetin mücadeleler veriyordum.

Sokaktan geçenler,bisikletlere anlamsızca fısıldayan çocuğu garip buluyor,tırsarak önlerine bakarak yola devam ediyorlardı.Baştan sona tüm bisikletleri tarayıp,süzgeçten eledikten sonra seçim aşamasına gelmiştim.Ne yazıkki çok fazla fantazi yapıp,akıl oyunlarına daldığım için fiyat aralığını kaçırıp,pahalı bisikletlerle konuşup kendimi mest etmiştim.Kıyıda,köşede duran kalitesi düşük,yağı eksik,rengi atmış ve miladını dolduran küçük bisikletlere baktım.Harcanıp,atılmış kırmızı bisikletle bakıştık.Aramızda elektriklenme olmuştu.Gövdesine dokununca ''çıt'' sesiyle elektrik çarpmış,külüstür bisikletin kerameti yavaş yavaş kendini gösteriyordu.Babama içler acısı gözlerle bakmamdan etkilenmemiş olsa gerek,reddetme anlamında kaşlarını olabildiğince yukarıya kaldırıp,başını sağa sola salladı.Yanıma gelip,elini omzuma koydu ve hep birlikte ıskartaya çıkartılmış bisiklete bakıyorduk.Arkadan dükkan sahibininde sevgi yumağına katılmasıyla sinerjimiz tamamlanmıştı.

Pazarlık etme girişimlerimden sonuç alamayınca fiyatta indirim yapılamamış,bizi evinde misafir ağırladığı gibi konuk eden dost canlısı adam,suratı asık esnafa dönmüştü.Mırım kırım ettikten sonra uzun yıllar boyunca götümü üstüne koyacağım,hız sınırlarını aşıp rüzgarın oğlu olacağım,arkadaşlarıma hava atacağım değerli bir nesnem olmuştu.Çarşıdan eve kadar bisikletimi süre süre gittim.Babam bana söyleniyor,ilk günden bisikletin içine edeceğim korkusuna kapılarak yolda önüme çıkan engelleri kaldırıyordu.Mahalleye gelince hava atma zerreciklerini soludum ve duygusal olarak moda büründüm.Hiçbir şeyi iplemeyen havalı çocuk görünümüne girmeye çalışıyor,dakikalık periyotlarla kafamı aheste aheste çevirmemle profilimi tamamlıyordum.

Apartmanın kapısının yanındaki boşluğu bisikletim için rezerve ettim ve kartona pastel boyayla yazdığım uyarı sözünü bisikletimin üstüne koydum.Ayırılırken arkamda ağlıyormuş gibi his bırakıyor,vicdanım rahat etmiyordu.Bisikletimi alarak,yorgun adalelerime ve çok fazla efor sarfettiğim için halsiz,bitkin kalan vücudumdan son kez şans isteyip,duygularımı kamçıladım ve vefakar bisikletimle uzak diyarlara pedal çevirdim.

Mağlup Adam

0

Yafta , , , , , , ,

'''Mısır koçanının yanındayım.Seni bekliyorum '' dedim.Yaklaşık iki saatten beri sevgilimi bekliyor,yazın kavurucu sıcağını aldırmadan giydiğim kalın ve koyu oduncu gömleğim iki saatlik bir süreden sonra koltuk altları sarı rengine çalmaya başlıyordu.Yanında durduğum mısır koçanı maketinin içindeki mısır taneleriyle,koltuk altlarım aynı renk cümbüşüne bürünmüş,renklerin kardeşliğini yaparak terden sırıl sıklam olan saçlarımı bir nebze de olsa kamufle ediyordu.Telefonum avucumun içinde su altında kalmış sıçana dönmüş,her iki dakikada bir çıkan ''avea'' yazısı kaybolmuştu.İnceden tırsmış ve korkmuştum.Takoz telefonum bana ikinci darbeyi indirmiş.Geç gelerek beni ağaç eden sevgilime omuzdaş olmuştu.Elimin tersiyle alnımda inci inci dökülen terleri sildim ve yadigar gömleğime sürdüm.Planlanılan şekilde buluşulmadığı için,güneşin devreye girmesiyle yanıma ve çevremdekilere huzursuz edicek kokular salgılıyor,koltuk altımı reaksiyona sokuyordum.Çay bahçesindeki sandalyelere oturduğumda kot pantolonumun kıç tarafının terlediğini anladım.Terler kot pantolonuma öyle nüfuz etmiştiki,içinde bulunan renk kimyalarını bozarak beyaza çevirmişti.Moda olduğundan çok endişelenmedim.Sıcağın altında kurulu çalar saatler gibi gelip geçen,sahte gülümsemesinin altında kendi çıkar ve menfaatlerini koruyan garson gelerek ''bir şey ister misiniz ? '' sorusunu yönelterek bir saatten beri verdiğim cevapla yetinmeyerek,kendisini avutuyordu.

Çay bahçesinin karşı tarafındaki otobüs duraklarına baktım.Umutsuz denizcilerin karayı görmek adına ufka baktığı gibi baktım.Karayı göremesemde bir an için kendimi ümitlendirdim.Arada da hala yandan kombolarına devam eden,beni soru bombardımanına tutan garson,yenilmeye doymayan pehlivanlar gibi sıkıcı sorusunu yineliyordu.En sonunda köpeğini mutlu eden sahipler gibi önüne kemiğini attım.Bir çay istediğimi söyledim.Teklifimi duyunca yüzü güldü ve uzun süren yıpratıcı ve nefsi çeldirici hamlelerinden sonra galip gelmişti.Cebimdeki terli telefonum bir kez daha çaldı.Sinirlenerek telefonu açmadım.Garson çayımı getirdikten sonra savaşı kazandığının resmi belgesi olan fişi masaya bıraktı.Şekerleri atıp,birleşmiş dudaklarımı çay bardağıyla birleştiriyordumki slow motion sahneye sevgilimin görünmesiyle son buldu.Aheste aheste geliyor,geç kalmasına rağmen gülüyordu.Karşımdaki sandalyeye oturdu.Çay bahçesinin girişinde soğuk davranışları uzaktan belli oluyor,negatif yüklerler dolu zihni dokununca insanı çarpacak düzeyde hissettiriyordu.Birkaç dakika ikimizinde motorumuzun soğuması ve havada hakim olan tehlike çanlarının susması için sakince bekledik.İlk atağı o yaptı.Her zamanki gibi benden hızlıydı.

''Umut,ben ayrılmak istiyorum.''
Olumsuz geçen bir sürü olaydan sonra rahatlatıcı çayı içerken,yudumlarım boğazımda düğümlendi.
''Ne ? Kafan güzel mi ? ''
''Bir aydan beri ilişkimizden tat alamıyorum.Yeni atraksiyonlara ihtiyacım var.''
''Beni burada iki saatten beri beklettin.Benim için atraksiyon oldu zaten.Sayende pazar ezikleri gibi kokuyorum'' dedim.
''İşim vardı geç kaldım.İnsanlık hali.Olamaz mı ? ''
''İnsanlık halinin karşısındaki insanı bekletebileceği belirli bir zaman miktarı var.Kusura bakma ama sen onu fazlasıyla aştın.''
''Zaten beni son görüşün olacak.'' dedi kendinden emin tavırla.Cümlelerini ağzından dökerken kafasını sallayarak ortama ayar vermeye çalışıyordu.
Ahu Tuğba'nın petro fiyatlarına verdiği etkinin daha fazlasına bütün bedenimde hissediyordum.Üst üste gelen olumsuz olaylar silselesi son yandaşınıda yanına almıştı.
''Ayrılmak mı istiyorsun ? '' dedim emin tavırlarla.Özgüvenimi bozmak istemiyordum.
''Evet.''
Son cümlesini söylemesiyle adete ışınlanan erkek güzeli uzan saçlı bir homo sapiens yanına geldi.
''Bu Can.Senden kat kat daha iyi.''
''Sen benim ne marifetimi gördün ki ? '' dedim.
Erkek güzeli orangutan,sinir katsayısını yükselterek,asabiyetiyle doğru orantılı on kaplan gücünü doldurmak için kendisini sıkıyordu.Tasması sevgilimin elinde olduğu için her an azad edebilir,üstüme salabilirdi.
''Sana orangutanla iyi şanslar '' dedim.
Cümlemi bitirmeden on kaplan gücünün sınırlarına ulaşan orangutan arkadaş sevgilimin tekbiriyle zincirini kopardı ve güçlü yumruğuyla sağ yanağıma darbe indirdi.Rodos rüzgarlarının tekneleri yaladığı gibi,ince bir sesle yumruğun kemikli ve sert tarafını dişlerimde hissettim.Böbrek üstü bezlerim hiç oldığı kadar hızlı çalışıyor,beynim yem olmamam için ayaklarıma mesaj gönderiyordu.

Ayağa kalkmamla bir sol kroşe daha yedim.Bu gibi durumlarda insanların çocuklukları akıllarına gelirdi ama ilk kez kabız olduğum zamanı hatırladım.Fitilin götüme girerken verdiği acıdan daha büyüktü.Sonbahar rüzgarlarının ikinci baharını yaşayan yaprakları dökmesi gibi yere doğru hafifçe savruldum.Yer çekimi ve potansiyel enerjinin düşenede bir tekme misali kombinasyonlarıya hafifçe düşüşüm ağırlaştı.Çay bahçesindeki duyarlı kalabalık yanıma üşüştü.Gözlerim açıkken son gördüğüm eski sevgilimin,ahtapot kollu orangutan tarafından sarmaş dolaş görüntüsüydü.Daha sonrasında kabız olarak tuvaletimi yapmaya çalışıyordum.

Meme Fışfışları

2

Yafta , , , , , , , , , , ,

Haziran'ın kapı aralığından başını göstermesiyle haber kanallları ve ona benzer ajans niteliğindeki yerler plaj haberleri yapmak için fırsat kollamaya başladı.Yakın zamanlarda magazin programlarıyla başlayan kervana,akşam haberlerinin son dakikalarında televizyon izleyicilerine iki dakikalık orgazm yaşatmak için uğraşacaklar.Haberleri değişik betimlemeler kullanıp önümüze sürecekler.Haber kaynağının bol olduğu madenler Antalya gibi liman kentleri.Turistlere sıkça rastlandığı,halka açık plajlarda ergenlerin rüyalarını süsleyen nataşalar,helgalar haberlerin kapaklarını süsleyecek.Haberlere baktığımızda altında meme yaftasının olduğunu anlayamayacağız.Üstü kapalı olarak içinde meme geçen haberleri kombolarla gözümüze sokacaklar.Haberleri internet üzerinden veren siteler,garnitür olarak foto galeri yapacak ve iyice detaya inecekler.Artık sadece helgayı görürken yanında masum arkadaşlarını da göreceğiz.

Antalya'dan cıvıl cıvıl görüntüler:Halka açık plajlarda memleketimin zalım gençlerini sevindiren helga ablalarını,haberciler bok sinekleri gibi üstüne üreyecekler.Kameraman plajın son durumunu,serinlemeye çalışan halden anlmayan vatandaşımı,mavi donla denize gireni,geçim derdini düşünerek ''süt mısır ! '' nidalarıyla aramızdan geçen küçük esnafları gösterecek.Finali helga ablamızın götüne zum yaparak veya memelerini sinek kaydı çekerek ekran başındakileri mesut edecek.

Kemer cıvıl cıvıl:Kemer'e uğrayan turistler,kıpır kıpır olan ülkemin basının ikinci evresi.Bu evrede öğle saatlerine doğru verilen haberde,bunaltıcı sıcaklardan çekeceği görüntüye odaklanamayan kamereman alnından dökülen inci inci terler ve muhabirin ısrarı üzerine kadrajı diğer tarafa çevirdiğinde nataşa ablamızın incecik bikinisiyle karşılacak.Bu durum karşısında şoke olan kameraman,reyting uğruna meme fışfışına girişecek.

İnternet tabanlı haber sitelerinde ''bodrum geceleri '' ''yaz cıvıl cıvıl '' ''kıpır kıpır '' gibi betimlemeler görürseniz,hemen alt tarafta haberi görsellerle desteklenen bol memeli fotoğraf galerisinide görme şansına erişeceksiniz.

Yalçın Çakır Yaşlandırma Tekniği(Paint İçerir)

1

Yafta , , , , , , ,

Yalçın Abi'miz akıllara zarar yaşlandırma tekniğiyle kriminal araştırma laboratuarlarındaki kişileri kıskandıracak, adeta meydan okuyacak bir kimlik sistemi yapıyor.

NCIS bu işe çok bozulacak.

Mersinli Tsubasa

0

Yafta , , , , , , ,

Çocukluğumda halılara konuşlanarak,soluk soluğa gözüme kırpmadan izlediğim,kartal şutuyla mahalle maçlarında kendisine benzemek isteyen çocukların topa abanıp çevredeki camları kırmasını ve arkasına bakmadan tabanları yağlamasını sağlayan çizgi film.

Reklam yaparken veya alıcıyı harekete geçirirken cazip teklifler sunmak,ısrarlı olmak bir o kadar da görsellerle desteklemek önemlidir.Halka mal olmuş çeşitli televizyon kahramanlarını kullanmak,bilinç altına mesaj gönderir ve kahramanına güvenen bireyler sistem döngüsü içinde kendisini kaybediverir.

Peki Tsubasa'da bizi görecek mi ?

Ellere Varda Bize Yok Mu_Jpeg

0

Yafta , , , , , , ,


Her an tetikte olmak.
Radarları her ihtimale karşı açık tutup,bir anı kollamak.
Aralardan bakıp,yine de anı ölümsüzleştirmek.
Evreka !

Uzun Lafın Kısası #2

3

Yafta , , , , , ,

Birkaç gün süren aksaklıklar yüzünden bloğumda güncelleme yapamadım.Ama bu zaman diliminde boş durup,kıç büyütmedim.Araştırdım,soruşturdum,sizin için buldum.Müessesemiz için için çalışıyor.

*Haydar Dümen powers access to abazan keys.Posta Defender v1.31


*Uzman sorusu:Kemal Kılıçdaroğlu'nun eğilmemiş hali kaç santim ? Sorumuzu beş dakika içinde yollayan izleyicilerimiz bizden ''Onlarda Eğildiler '' adlı kuşe kağıda basılı resimli eğilen bakan takvimi kazanıcak.

*Yaz geldiğine göre barların girişinde uzun kuyruklara,köşe başlarında dışlanmış damsız kolonilerine ve çekirdek dağlarına alışmamız lazım.

*Ömer Üründül vs Stephen Hawking.

*En iyi ekarte edilebilen cinsiyet erkekler.Bunu bir erkek olarak söylüyorum.Özellikle jilet reklamlarında,bakım içerikli ürünlerde bu girişim tavan yapıyor.''Erkek xxx tir.'' çünkü ''yyy kullanır '' gibi sözcüklerle kışkırtılmaya devam ediliyoruz.

*''Bizim bir arkadaş'' ile başlayan konuşma türevlerinde,meçhul x'lerin hepsinin on parmağında on marifet vardır.Süre gelen hangi konu konuşulsa o işin uzmanı,yaman adamlar çıkar.

*Ömer Üründül'ü Güney Afrika dönüşü İsviçreli Bilim Adamları'nın yanına yollasak ? Birlikte dünyaya yeni ufuklar getirebilecek çalışmalara kolları sıvasalar.Kollektif hipotezler öne sürseler.Çokta iyi olur,güzel olur.

*Tikilerin ana sponsoru Abercrombie & Fitch sundu.

*2010 Kültür Başkenti olmamıza rağmen yıkamadığımız tabular,totemler var.Listenin başında cinsellik geliyor.Sokakta eteğini dizlerinin üst kısmına çekince,ar damarı sensörleri harekete geçerek,kınama reaksiyonuyla asitli tükürükler salgılamaya başlıyor.

*Adamlar yapıyor:The Hottest Girl In America

*Televizyonda kanalları gezerken,Okan Bayülgen,Mehmet Ali Erbil,Seda Sayan ve Gülben Ergen dörtlüsüyle karşılaştım.Hayat çok enteresan.

Sınır Sissiniz

3

Yafta , , , , , , , ,

Turizmin baş gösterdiği liman kentlerinde,hediyelik eşya dükkanlarının müdavimi,assolisti asortik pipiler.
Çeşitli boyutlarda,ister kuşa kağıda basılı kartpostallarda ister canlı elleme fırsatına erişebilmek isteyenler için cisim olarak önümüze serilir.
Asortik pipilerin hepsinin ayrı bir derdi vardır.
Pipilerinin göstediği yön,acılarının,kederlerinin durağı;pusulasıdır.
Oldukça kullanışlı ve her boyda ailecek misafirlerini karşılarlar.
Negatif yüklü olan kişileri nötrlemek için pipilerini hedef göstererek ruhsal boşalma işlevine başlarlar.
Asortik pipi hediyesini alan kimsenin,üç vakte kadar kısmetinin açılacağı söylenir.

Mahalle Kuaförleri Gizemi(Saadettin Teksoy Tadında)

2

Yafta , , , , , , ,

Gelmiş geçmiş bütün mahalle kuaförlerinde,kült ve değişmeyerek;mahalle kuaförlüğünü bir sonraki nesile aktaran,sırlarını gizemlerini adında barındıran,her semtte her köşede gözüme rast gelen fenomen.
Mahalle kuaförlerinin çoğunun isminin ''Parix xxx '' türeviyle başladığını biliyor muydunuz ? Neyşınıl Coğraphik gibi oldu.
Yaşadığınız yerlerde alıcı gözüyle bakarsanız sizde bir yerde kolonileşmiş,el sallayan ''Paris xxx'' adında dükkanın önünde kıllı havluları olan kuaför örneklerini görebilirsiniz.

Özkan Abi

2

Yafta , , , , , , , ,

Yeni bir hava,yeni insanlar ve yeni maceralara yelken açmak için,sitemlerimle süslenen acı saatlerimden sonra geçmişe sünger çekip ısparta'nın yolunu tuttum.Vaat edilen topraklara ilk adımımı attığımda,önüne geçtiğim ve gittikçe rahatsız ettiğim ama farkında olmadığım bayan,çemkirerek çekilmemi sert inkaz cümleleriyle ifade etti.Şehre yeni geldiğim için ne yapacağımı bilmiyor,emsalsiz insanlar gibi ayağım beni nereye götürürse oraya gidiyordum.Sağ elim,çenemde şehir haritasına bakıyor.Haritada küçük ölçekle çizilmiş ayrıntılara bakıyor,şehrin yerlisi,doğma büyüme oralı insanlar gibi ''hımmm'' ''şurdan gidiyim bari'' diyerek şehre daha yeni gelmiş keklik profilini çizmeden kendi rotamı belirlemek istiyordum.Düşünce öbekleri ve fırtınalarından sonra telefonum aniden çaldı.Eşofmanımın içindeki anahtarlıkları titreştirip ses çıkartıyor,aceleyle perondan perona koşan yolcuların,telaş duygusunu hafifçe en aza indirgiyor ve dakikalarından çalarak ortamı geriyordum.Telefonumu çıkardım.Arayan teyzemdi.Isparta'ya geldiğimi,odun gibi otogarda bir başıma beklediğimi söyledim.Söylediklerimi duyunca yüreği yanan ana misali elini dizlerine vurup,yaptığı yanlışlardan ve görmezlikten ötürü sitem edip bir çırpıda hazırlanıp,otogardan beni alacağını söyledi.Boş olan banklara oturup,yolunu şaşıran ayaklarımı dinlendirip,söz geçiriyordum.Geçimini sağlamak için ekmeğini taşdan çıkaran,sırtındaki simit teknesiyle yıllar boyu omur iliğini eğreltip kambur kalan ve otogarın soğuk parkelerini önemsemeden oturan fedakar adama baktım.Birkaç dakika bakıştık.Kaş göz yaptı.Bende ona yaptım.Oturduğu parkeden kalkıp,ağır adımlarla yanımdaki banka oturdu.Otururken daha ilk adımlarını atmayan samimiyetimizde ilk elektriği vermek için kuruyan ellerini ve parmaklarının arasına kaçmış susamları dizimde dövdü.Kafasındaki kepi sağ eliyle çıkartıp,sol eliyle terleyen saçlarından dökülen sicim ter damlalırını tek seferde sol elinin tersiyle sildi.

''Napıyorsun Genç ? '' dedi.''İyiyim abi,sen nasılsın '' diyerek dakikalar sonra bitecek olan arkadaşlığımızı doruğa çıkartmak istiyordum.Ellerini iki yana kocaman açarak koca bir hiç sembolü yaptı ''Ne yapalım çalışıyoruz,geçim derdi.'' dedi.Kafamı evet anlamında sallayıp onayladım.İlerleyen dakikalarda amca anlattı ben dinledim.Aralarda hiç duraksayıp,''Biraz da sen anlat '' cinsinden karşı tarafı da konuşmaya dahil edecek girişimci cümleler kurmadı.Omzumda soğuk ama tedirgin,titreyen bir el gördüm.Arkamı döndüğümde teyzem ve onun yanında duran top sakallı adama bakıyordum.Ayağa kalktım.Dakikalarca içini döküp,bana açılan amcayı bir kalemde silmiş,hısım akrabamı görünce feleğim şaşmıştı.Tokalaşmalar ve konuşmalardan sonra arabaya binip eve gittik.Hoşbeşin kutsal elemanı,çenelere durdurak bilmeyen haz vererek konuşma isteğini kamçılayan,saatlerin farkına vardırmayan ikiliyi aramıza alıp tükettik.Sonra yol yorgunu olduğum için yattım.Sabah erken saatlerde teyzemin başımın ucunda dikilip,beni örselemesiyle uyandım.Beni Özkan Abi'yle tanışmaya davet ediyordu.Yüzümü yıkayıp,bavulumdan temiz giysileri çıkartıp hazırlandım.Birlikte çıktık.Özkan Abi'nin dükkanına geldiğimde teyzem;bizi yalnız bırakıp kaynaşmamız için,iki farklı kutuplu daha önce birbirini görmeyen iki insanı sıcak dakikaların göbeğine fırlattı.Karşılıklı sessiz dakikalardan sonra kurtarıcımız çaycı olmuştu.Özkan Abi samimiyetini koruyarak ''Bir şey içer misiniz ? '' sorusunu sorarak,boşa geçen sessiz dakikaları telafi etmeye çalışıyordu.''Çay içerim'' dedim.Özkan Abi,elini sırtıma vurarak konuşmasından destek aldı ve çaycıya ''Sen bize iki kivi getir bakalım '' dedi.''Abi ne çivisi ? '' dedim.Gülerek ''Oğlum ne matrak adamsın.Ne çivisi.Kivi lan kivi ! Hiç içmedin mi ? '' dedi.Maruz kaldığım küçümsemeden sonra,ard arda gelen ataklardan sıyırılmak için ''Abi ben kiviyi biliyorum.Meyve ama hiç içmedim '' dedim.Konuşmasını örnekle desteklemek için ''Oralet varya hani ? Onun kardeşi oğlum bu.Bak iç,müptelası olacaksın adımı yazıyorum '' dedi.Özkan Abi'nin damak zevkine ve tavsiyesine güvenerek kiviyi çekingen yudumlarla içtim.Bardağım boşalınca damağımda tadını hissediyor,sıcak ama bir güzel olan oraletin son damlaları dilimin tat alma zerreciklerinde dans ediyordu.Yüz ifademi beğenmiş gibi yapıp,gerilen kaslarımı aşağıya çekerek,yanaklarımı doruk zirvesine kadar çektim.

Öğlen olmuştu.Güneş ışıkları,gölge sınırında açıkta kalan ayakkabımın burnuna vuruyor,terden yapış yapış olan vüucudum koltuğa yapışarak,tuz kalıntılarını bırakıyordu.Hafiften midem gurulduyor,ağzımdaki sakız bana cazip gelerek,dişlerimin arasında parçalama işlevine gidiyordu.Koridordaki holde elinde sigarası ve çayıyla keyif yapan Özkan Abi belirdi.Karşı tarafa bakarak,çayından bir yudum ve sigarasından bir fırt alarak bu işlemi senkronize gerçekleştiriyor,hiç hata yapmıyordu.Gurulduyan midem daha yüsek perdeden çalmış,tüm pasajın duyması için ses şiddetini yükseltmişti.Bana acıyan gözlerle bakan Özkan Abi elimden tutup lokantaya götürdü.Başlarda yemesemde zorla yedim.Sonra açılıp,ihtiyacımı karşıladığı için menfaat olarak Özkan Abi'ye karşı samimi duygular beslemeye başladım.Hesap geldiğinde de cömertliğinden bir tutam kaybetmeyen Özkan Abi,haftanın oyuncusu seçilmişti.Fair play ruhu damarlarına kadar işlemişti.Tekrar dükkana geldik.Gün geçtikte tohumlarından filizlenen samimiyetimiz daha da büyüyordu.Artık her öğle yemeğinden üşenmeden ve gücünmeden sipariş veriyor,birlikte dürümlerimizi ve şalgam sularımızı can yoldaşları gibi tüketiyorduk.Kısa zamanda bir elmanın iki yarısı,starksy ve hutch ve sonu gelmeyen ikili betimlemelerini hayat paragrafına yazdırmıştık.Özkan Abi bir gün odaya çekip bana ''Umut,sana bu işi çekirdekten öğreticem bak kısa zamanda piyasanın anuna koyacaz lan ! ''dedi.Bende onu destekleyerek ''Kim tutar bizi abi '' dedim.Gaza gelmiştik.Birlikte eczaneleri dolaşarak borçlarını topluyor,depolardan makinaları alıyor,seri bir şekilde reklam yapıyorduk.Sabah birlikte Özkan Abi'yle dükkanı açıp kapatıyordum.Özkan Abi,bana abiden de öte akıl ustası gibi olmuştu.Sayılı günler çabuk geçtiğinden,kara gün belli oldu ve yaşadığım onca maceraya elveda demek zorunda kaldım.

Otogara giderken yalnızdım.Özkan Abi gelmemişti.İşi çıktığının yetişemeyeceğini ama vedasını üzülerek bildirdi.Otogarda yarım bıraktığım simit satan amcayı gördüm,gevrek gevrek gülerek bana ''Yine ikimiz kaldık.'' dedi.

Diyet Yapmak İsteyenlere(Siken A.Ş. Ürünleri)

0

Yafta , , , , , , , , ,

Lanet Olsun Yakışıklıyız

3

Yafta , , , , , , ,

Türk Sinema'sı son zamanlarda maden yatağı değerinde,ganimet gibi jönler çıkarmaya başladı.Televizyonda boy boy gözüken bu adamlar,son derece yakışıklı ve bakışlarıyla televizyon izleyicisini büyüleyen yürüyen ilahlara dönüştü.Daha doğrusu dönüştürüldü.''Aayy edvırd mıydı ? '' türünden kız türlerinin - genellikle ergen - Kıvanç Tatlıtuğ'nun kuşe kağıdı basılı posterlerini boy boy duvarlarına asıp,saatlerce sebepsiz duvarda asılı duran çekici ve erotik fotoğrafına bakıp,fantezilerini gerçekleştirdiler.Bu sözleri yakışıklı değil ama sempatik biri olarak ön yargısız,verilere dayanarak söylemekteyim.Sözüm meclisten dışarı.

Son günlerde ultra yakışıklı,erkek güzeli olan bu adamlar,ego tatmini yaptılarki;Egolarından kızıl denizi ortadan ikiye bölecek nitelikteydi.Aldıkları şan,şöhret ve özgüven sayesinde,dillerine vuran basına açıklama yapma hastılığı feyatları olmuş.Basına demeç verirken gaf vermeye başlamışlar.Emsilik piyasasında ve apaçilik endüstrisinde hızla parlayan ''Mc Yakışıklı'' bile,şarkılarındaki naçizane anekdot değerindeki sözleriyle egosunu bu kadar tatmin etmemişti.

Böyle bir açıklamayı,gecelerin yargıcı,repin yanık sesli mazlum gurbetçi çocuğu,kızları kendisine hasta eden Mc Yakışıklı'dan beklerdim.Çokta iyi olurdu güzel olurdu.

 Bütün kızlar bana aşık çünkü çok yakışıklıyım.Çok çok çok...
Vücudum bomba gibi.

Mc Yakışıklı


Timsah.com
İzleyin:


Not:Resmi görmek için güzel kafanızı bükmeniz gerekmektedir.Resme yirmi saniye gözlerinizi ayırmadan baktığınızda çevrenizde değişik pozlarla mc yakışıklı silüetleri görebilirsiniz.

Biz Beş Kişiydik

0

Yafta , , , , , , , , , ,

''Aldım lan anahtarı ! '' diyerek Bekir sevinçli,içi içine sığmayan ruh haliyle geldi.Babasından karavanın anahtarını alana kadar dört dönmüş,en sonunda yalvar yakar almıştı.Bekir'in eşofmanın içinde ''çüküde,çüküde '' sesleri çıkartan metal nesne,hayatın sivilceli bakir olarak yaftladığı,ucuz Amerikan gençlik filmlerindeki azgın ve heyecanlı dört adamın ağzı açık ve gözlerinden sicim yaşlarının gelmesiyle son buldu.Hep birlikte Bekir'in elindeki biçimsiz metal araca bakıyor,güneş ışıklarının anahtarın üzerine düşmesiyle,metaldan yansıtılan ışıklar direk gözümüzü hedef alıyordu.Gözümüz kamaşsa bile,yolculuğun olmazsa olmaz elemanını kadroya almıştık.Görkemli sahnede parazit olan sineğin vızıltılı merasim geçişiyle tüm görsel şölen sona ermiş,şevkimiz kırılmıştı.Herkes küçük bavullarına iç çamaşırı,mayo ve temiz çoraplar aldıktan sonra yolculuğa çıkmak için hazırdı.Kararlaştırdığımız mekanda buluştuk.Herkes tatile gitmeden tatil moduna girmiş,parmak arası terlikleri ve havayi desenli şortlarıyla tipik bir tatilci havasına bürünmüşlerdi.İştima alındıktan sonra and içine beş genç teker teker karavana tıkıştı.

Dip dibe karavanda oturuyor,göt kadar yerde ayağımızı uzatmaya çalışıyorduk.Şoför koltuğunda,yolculuğun beyni Bekir'in abisi vardı.Deneyim ve tecrübelerini turizm skoru yapmak için sabırsızlanan,beş aç ve bilgiye aç sünger gibi beyinlere bir çırpıda anlattı.Anlatışında beden dilini de katarak,betimlemelerini ve ikilemelerini öksüz bırakmadı.Karavanın içinde hapsolmuş beş adam,kısa süre sonra ihtiyaçlarını gidermek için hep bir ağızdan mola istediler.Baştaki rahat tavırları yok olmuş,hacetlerini gidermek için kıvırttıra kıvırttıra koşuşturan,altına yapmamak için elinden geldiğini önüne koymayan beş adamdı.Gruptaki statü seviyesi,samimiyetlik,arkadaşlık bir dakika içinde unutulmuş,insanlık ölmüştü.Çünkü iş mühimdi.Çiş,yabana atılmayan bir doğal ihtiyaçtı.Herkes hacetini giderip rahatladıktan sonra,keyif çayı içtik.Tuvaletlerde bekleme ızdırabını yaşatan dinlenme tesisi,ikinci darbeyi çay fiyatlarında vurmuştu.Hiçbir şeyden habersiz zalım kanı kaynayan grup,ince belli tavşan kanı çaylarının bedelini duyunca gözleri fal taşı gibi açıldı.Pamuk eller cebe müessesesi birkez daha dümene geçti ve beş kişiden oluşan ortaklaşa para fonunu haciz etti.İçtikleri çayın tadını damaklarında hisseden bünyeler,ceblerinden çıkan parayı önemsemiyor,pansiyon için durumlarının kötüye gittiğini umursamıyorlardı.

Son dinlenme durağında,önceki deneyimlerinden ders çıkarmış grup,bağışıklık kazandı.Geçmişteki tecrübelerinden keriz gibi bodoslama çay söylemediler.Garsondan menüyü dinleyip,kurultaya gittikten sonra oy kararıyla fikirlerini beyan ettiler.Akşam ayazında,terlemiş atletlerinden,çatallarına inci inci dökülen terlere rağmen,tişörtlerle oturuyor hiçbir önlem almıyorlardı.İçlerini ısıtan çaylarını içtikten sonra yola devam ettiler.Nihayet ızdıraplı yolculuktan sonra vaat edilen topraklara gelince,karayı ilk kez görmüş denizciler gibi şen kahkahalar attılar.Arkadan gelen gürültü,patırtıdan kıllanan Bekir'in abisi grubu susturup,ikaz kombolarına yenilerini ekledi.Kapı açılınca ipini koparıp yeni maceralara yelken açmak için çıldıran,kanı kaynayan beş kişi tüm teçhizatlarını toplayıp bir an önce deniz + kumsal + kız üçgeninde kaybolmak için can atıyorlardı.Uyduruk,tuvaletlerinden sızan sidik kousu,gıcırdayan yataklar ve uyuşuk resepsiyon şevklerini kırmıyor,asıl işlerinin skor tabelasına bir hane yazdırmak istedikleri için standartları önemsemiyorlardı.

Macerayı seven adamlar bir odada beş kişi kaldı.Sırt çantalarındaki çıkıklarından çıkardıkları örtülerle yer yatağı yapıp,şekerleme fastına geçtiler.Susmayan böcekler ve ay ışığıyla arkadaş arasında osurmak için ambiyans yaratılınca,ortamı müsait bulan bünyeler teker teker salmaya ve arkaşlarını önemsemeden çevre kirliliğine devam ettiler.Sabah olduğunda aklı selim bazı arkadaşlar erken kalkıp,işe başlamıştı.Amaçlarını unutan diğer bünyeler,osuruklarıyla mısır patlatıyor,yolculuğun başında ettikleri yemini unutuyorlardı.Beş kişi birlikte bir mekana giriyor,havuza,bara,markete kısacası her yere birlikte gidiyorlardı.Grubun lideri başı çekiyor,yancıları ise perspektif misali sağlı ve sollu gruplarla,ellerini sağa sola çevirerek yürüyorlardı.Köpek görünce dağınık düzeninden birden toplanan grup voltarını oluşturuyor,korkudan birbirlerine yapışıp,yörüngelerinde dönme periyodunda olan grubun en uç kısmındaki yardımcı kişi halkanın dışına çıkıyor,en baştaki diğerlerini itirerek dişli sisteminin motoru oluyordu.

Kendilerinden emin,güçlü omuzları,içe çekik karınları,fırlamış göğüsleri ve uzaktan hissedilen parfüm kokularıyla dişiler için yalancı ayaklarını çıkartmış,avını sersemletip vurmak istiyorlardı.Kalabalık gezdiğimiz için ''vurucu tim'' profili çiziyor,abaza grup mitoz bölünmeye uğrayarak dişi avlama kat sayısını arttırmak istiyordu.Bara alınmayınca içerlenen grup,ters manevra yaparak pansiyonun kirli ve loş parkelerinin yolunu tuttu.Sürelerini doldurmuş,maceralarının son ayaklarına gelmişlerdi.Gitmeden hayaller kuran,eyleme geçmek için fırsat kollayan bireyler mağlup olmuş ve acısını banyoya gitmekle geçiştirmişti.

Dönüşte yine aynı noktalardan geçtik.Mola vermiyorduk.Suçluların olay mahaline tekrar döndükleri gibi geride bıraktıklarımızı hatırladıkça yüreğimiz burkuluyor,göz yaşları döküyorduk.

Kaptanın Seyir Defteri

0

Yafta , , , , , , , ,

Komuta gemisindeki masanın üzerindeki coyistiklerle oynarken uyuya kalmışım.Masanın üzerinde bulunan kahvem soğumuş ve siyah bulanık pis bir su haline gelmiş.Uyandığımda mürettabatın ortalıkta olmayışıyla inceden tırstım.Tutulan sırtım ve uykudan yeni kalkmış dengeyi sağlayamayıp,ağarlaşan göz kapaklarım büyük monitörden gelen gök taşlarına bakmaktaydı.Gök taşlarının arasından kuşlar misali süzülen gemimize kıç tarafından bir gök taşı çarpınca eşekten düşmüş karpuza döndüm.Ufak sarsılmalardan sonra içimden yumru oluşturan ve midemdeki emzimleri harekete geçiren hadiseyi çözmek için kolları sıvadım.Uyuya kalmadan önce nasırlı ellerimin arasında kalarak,ellerimdeki duyu almaçlarının fazla ısıya dayanamayıp yerini emzimlere bırakmasıyla terin gazabına uğrayan coyistiğimle güç kalkanlarını aktivite ettim.

Fosur fosur uyuyan,osuruğuyla mısır patlatan kaba kulağın yanına geldim.Rüyasında ''Necla necla '' diye sayıklıyor,ağzını şapırdatıp zevk rüyasının geride kaldığı bölümlerde kombine oynuyordu.Nida atarken kulakları bükülüp,farklı bir hal alıyordu.Yoldan çıkan kulaklarını zapt etmek için iki eliyle tuttum.Çığlığı basan kabakulak ne olduğu habersiz ayağa kalkarak bana sövüyor,kafasını saatlik periyotlarla gelen gök taşlarına çeviriyor,ortaya sinerji çıkartıyordu.Kalpli donuyla dal taşşak kalan kaba kulak,ordan oraya koşuyor,amele atletiyle cılız vücudundan gözüken kol kaslarının farkına varmıyordu.Keriz gibi uyuyan mürettebat,kaba kulağın yatakhanelerde ucuz korku filmlerindeki gibi katilin kurbanın arkasından çıkması misali kapli donuyla karanlığın ortasına belirmişti.Karanlıktaki silüetinden belirgin kulakları ve doksan derecelik açıyla minarenin kubbesine bakan kaşları,götlerinin üzerinde sinek uçuşan tayfanın kabusu oldu ve arkalarına bakmadan ışık hızında sıraya geçip iştima alındı.

Komuta merkezinde herkesin yerini almasından sonra yönergeleri vermek üzere kürsüme çıktım.Konuşmamı desteklemek için aralarda ellerini bir araya getirerek alkış temposunu tutturmak isteyen kabakulak,gündüz kuşağında gösterilen izdivaç programlarındaki cast ekibi tarafından tutulan,ölü seyircilerden destek alamamış ve küçük çapta gaz verdirici atraksiyonu suya düşmüştü.Konuşmamı tamamladıktan sonra kutsal hareketimizi yaptım.Hareketi göz bebeklerinde hisseden mürettebat,içlerine dolan güven ve cesaret duygularından enerjilerini alarak bir an önce göktaşı tarlasından çıkmak için karpuz patlatmaya başladılar.

Kompiterin yanına giderek,toz tutmuş ve bakımı yapılmamış kolunu aşağıya indirerek sistemini harekete geçirdim.''Vıjık,mulışık '' sesleriyle kablolarından gelen enerjiyi tüm gövdesine aktaran kompiter,uzun yıllar boyu kullanılmayıp,eskiciye gidecek zımbırtılar listesine girdikten sonra ilk kez rötar yapmadan çalışıyordu.Arada makinasının içinden çelen dişlilerin çıkarttığı çark sesleri saçlarınızı diken diken ediyor,sinir kat sayınızı büyük sayılarla çarpıyordu.Mikrofona ''at yarışı tüyoları '' dedikten sonra mavi ekrana gelen rakamları not defterime kaydettim.Kompiterin ''+rep '' ve ''emeğe saygı,teşekkür '' butonuna bastıktan sonra gıcırdayan yaylarından damlayan yağ sıvıları arasında ''teşekkürler '' sözcüğünü duyup,aldığım tüyoları arka cebime iliştirdim.

Komuta merkezindeki koltuğuma geçerek,sağ elimi çeneme koyarak düşündüm.Zihnimin karanlık odalarında kıvılcımı bekleyen susamış lambalar,her türlü fikre açıktı.Gök taşlarının kalkanlara çarpışının yarattığı sesle,soldan sağa taranmış jöleli saçlarıma inen ilhamın bıraktığı toz lekelerini hissettim ve ''evreka ! '' diyerek kabakulağın kafasına şaplak patlatarak ''şşşt '' sesiyle açılan kapılardan geçerek emsalsizce gemi içinde koşuşturdum.

[Manitamasyon] Maxwell Tomlinson

0

Yafta , , , , , ,