Gizli Clark Kent'ler

0

Yafta ,

Rutin.Gündelik işlerin programlar doğrusunda şekil aldığı,zincirleme alışkanlıkların çizginin sonunda hayat bulduğu dakik silseleler.Kravatımın rengi koyu ve üçgen şeklinde.Adem elmamın,ak gömleğimin çember olarak sarmaladığı fidan boynumda halkalar halindeki zincirin kilit noktası.Takımıma uyumlu,sade ama dikkat çekici kaliteli kumaşlardan yapılmış siyah ceketim.Benliğimi,egomu,öteki karakterleri ve ötekileştirmenin üzerine kuş kafesinin üzerine örtülen kara perde.



Kadife kumaş pantolonum.Dizlerimin üzerinde paralel olarak düzlemde uzanan çizgiler,mantığın bir anlık çöküşüne izin vermeyen sağlam ipler.İplerin ucunu tutan yetkili,yeni yapılmış çimentoyu kuruyana kadar üzerine hiçbir temasın etki etmemesini sağlayan baskıcı kemerim.



Ayaklarımı ortopedik şekil almasına katkıda bulunan,topuk kısmına hafif eklentiler yapılmış bağcıklı ayakkabım.Günlerin getirdiği,mutsuzluktan doğan kapının aralanmasıyla yorgun adalelerimin sükunet ambiyansında derdine derman bulamadığı,kaçamaklar.Hafif,taşınılabilir el çantam.Özümdekini saklayan,çelik ebeveyn şifreli soğuk kasa.İçinde travmaların,psikozların cirit attığı pandora kutusu.



Nasip,kısmet işleriyle birkaç yıla kadar çoluk çocuğa karışacağım.Yaşımın kemale ermesi,canhıraş istikbalimin ön ayak olmadığı,özgür kararımın emsali.Kütüphane raflarını çocuk eğitme,pedagoji kitaplarıyla dolduran yetişkinlerin,küçük hazinelerinin sünger beyinlerinin konu dışı sorusunda ağzı açık kalmalarına bir yenisini eklemeyecek,sosyal-dini değerlerin bütününü elimin tersiyle iterek ayrık parantezleri andıran narin ellerinin taşıyabileceğinden daha büyük yükler vereceğim.

Akranlarıyla iletişime geçip,okul çağına atladığı dönemde başarılarının yanında başarısızlık yapması için elimden geleni yapacağım.Etik olmayan kuralları bertaraf ederek,çizginin uç noktasında yalan söylemeyi, sahip olamadığı şeyleri özgürce düşlemesine vesile olacağım.



‘’Yemeğini yedikten sonra,odana çekilerek senden yalan söylemeye çalışmanı istiyorum.’’

‘’Ama, baba bunu yapamam bu yanlış.’’

‘’Sana ne kadar aykırı gelse de yarım saat maval okuman gerekli.’’



Aynı zamanda sorumluluklarının bilincinde öğrenci profili çizerken,dünyayı sallamak üzere bıçkın,laçka grup arkadaşlarıyla yola çıkmış rock grubunun umursamaz solisti gibi davranmasını sağlayacağım.Sahiplendiği benlik dışında,manevi bedenine aksesuarlar takarak yeni şeyler deneyecek. Başarı ya da başarısızlık duygusunun,sistemin önemli bir parçasının olduğunu fakat görmezden gelinilebileceğini öğreteceğim.Ders zamanında boş zaman yaratarak,yapmak istediklerini özgürce yerine getirecek,fikirleri için kendisi mesuliyet sahibi olacak.



Disiplinsiz davranışlarının hükmedeceği kendi evreninde,kuralları kendisi koyarak hür dünyasında kendi yargılarına varacak.İçindeki potansiyelin tepe noktalarına ulaştığında,bedeninde gizlenen Süpermen kostümünün yağ gibi üste çıktığını görecek.Gardırobunda,düzenlice tasnifi yapılmış takımlarını giyerken kendisine sahip çıkarak,Süpermenliğinden ödün vermeyecek. Bilmesi gerekiyor ki;bağcıklı ayakkabılarını bağlarken aynı saatlerde başka bir saklı Süpermen,kimliğini kamufle etmek amacıyla sistem

giysisini giyiyor,ıslattığı saçlarını tarağıyla sağa veya sola ayırıyor ve kalın camlı gözlüklerini takarak biteviye hayatına start veriyor.

Bakımlı Olmak Ya Da Olmamak

2

Yafta , , ,

İnsan doğasında iç yüzüne bakarsak pis bir hayvandır.Doğar,büyür,evlenir,ölür.Tüm bu doğa düzeni yazgısı içerisinde çeşitli değişikliklere uğrar.En hızlı gelişme dönemi 0-1 yaş arasıdır.Sonrasında bebeklik,çocukluk,okul,ergenlik,yetişkinlik ve son durak olan yaşlılığa kadar uzun bir maraton ve ardı ardına gelen,arkası kesilmeyen kulvarlar birbirini takip eder.

Canı sıkılır.Koşar,spor aktivitelerinde bulunur.Kas gücü kullanır.Koltuk altlarında bolca bulunan ter bezleri faal hale gelerek,çalışır.Bunun sonucunda burnumuza hoş gelmeyen kokular yaklaşmadan kendini belli eder.

Vücudunun dörtte üçü sudan oluşan,kıl kökleri durmadan çalışan biyolojik bir canlı.

İhityaçları karşılandıktan sonra vücut kendi seyrine geri döner.Uzun bir süre kendisine bakmadan yaşamına devam ederse,gözle görülücek değişiklikler baş gösterir.Saçı,tırnakları bilimum kıllanma potansiyeline sahip tüm organları el ele verir.Bir nevi ''ben buradayım'' mesajını verir.

Günümüz ilişkilerinde,insan anatomisinin büyük etkisi oluyor.Hepimiz duygularımızı bir kenara bırakıp,kalender meşrep olamıyoruz.Hepimizin belirli bir kriteri,prensibi,standartı,koşulları var.Kara kaşına,kara gözüne talip oluyoruz.Önemli olan dış güzelliği değil,iç güzelliği yalanını dış görünüşü ortalamanın altında olan bireyleri avutmak için söylenen hurafe olduğunu adımız gibi biliyoruz.

Vücut özellikleri yanında huyları,davranışları,kokusu gibi faktörler pazılın kayıp parçalarını tamamlıyor.Teknolojinin gelişmesiyle,başı açık - her erkeğin korkulu rüyası -  kel aynağa döndükten sonra,düzelme yollarına baş vurduğu kıl köklerini uyaran ilaçlar geliştirildi.Modern tıp etkili olamadığı yerlerde,lokman hekim ve aktarlarda satılan alternatif tıp yani koca karı ilaçları devamız oldu.Kaynattık,ezdik,karıştırdık,içtik.

Erkek doğası gereği dişiye kendisini beğendirmek için türlü numaralar giren süslü maymundur.Parfümeriden en seçkin parfümü şişeletir,en iyi butiklerde bulunmaz kumaşlardan elbise yaptırır,diksiyon için kitap okur,dağınık saçlar için berbere gider,tavsiye üzerine jöle sürer.Parmaklarıyla kazıya kazıya yaptığı yeni imajıyla centilmen beyefendi olmuştur.

Fıs Fıs İsmail Modeli

Fıs fıs İsmail,üzerine yapışan yaftadanda belli olucak diş fırçalayarak kötü ağız kokusunu yenme çabalarına naneli ağız spreyini ekleyen sağlığına ve inci dişlerine düşkün bir insan değildir.Kız tavlama kisvesi altında ağız sağlığına da ufaktan katkı yapmaktadır.Bir nevi diş bakımını yapan,başarısız çapkın.

Yukarıdaki örneklemeyi vermemin sebebi,hemcinslerimizin peşinde pervana olmadan bakımımıza dikkat etmediğimiz.Bir mevzu,neden olacak ki tüm dengemizi alt üst edip alışala gelmiş rutinleri çöpe atıp yeni düzen içerisinde bizi terbiye edicek.Çevremizdeki insanların tepkisi parfüm kokularını burunlarına çektikleri zaman,takım elbisenin görünmeyen fiyat yaftası karşıdaki kişinin cebini alarma geçirdiği vakit ''biriyle mi buluşacaksın ? '' sorularının hedefi oluyoruz.

Birileriyle randevu vb buluşmalara çıkmadan,bakımımıza özen göstermiyoruz.Sözüm meclisten dışarı.

Toplum olarak diğer erkeklerden daha çok parfüm sıkan,cilt ürünlerini kullanan,doktorlara başvuran kişilerin hikayelerini duyduğumuz zaman değişik yargılara varıyoruz.Bakımlı erkek gerçeği,saçı tarık yüzü görmemiş erkekleri tegirgin etti.Aynı ortamda dominat olan parfüm kokuları,rekabete zorladı.

Çeşitli lakaplar takılarak,açıklamalara izin verilmeden makus tarihini yenemedi,şeytanın bacağını kıramadı.Bakımlı olmak,daha çok kadınlara yakıştırıldı.Halbuki erkeklerinde kokabileceği,güzel gözükmeye ihtiyacı olacağı düşünülemedi.

Çevre faktörleri,elalem ne der gibi dış baskılara aldırmazsak,burnumuzun direğini kıran turşu kokusu balık istifi gibi dolan dolmuşları ebediyen terk edecek.Yabancılar tarafından bile tescillendik.Kokuyoruz !

Bunların yanında aşırıya kaçıp,apaçi vakalarına yenisini eklemek istemezsiniz.

(Kaş yapayım derken göz çıkarmak) Temsili Fotoğraf

Her gün parfüm sıkın,tırnaklarınıza manikür yapın demiyorum sadece günlük yapılan banyo ve sonrası kokudan geçilmeyen yerleri bertaraf edecektir.

Çakmaklar Hazır Mı ?

2

Yafta , ,

Benim içim ilklere girecek olan siyasi,politik hicivli yazımı yaz - ellerim klavyedeyken -yorum siz okurken -dım -

Bundan dokuz yıl öncesine gidelim.Dört tarafı denizlerle çevrili,deniz aşırı,sokaklarında hot dog satan bol hardallı seyyar sosisciler,metropol gerçiğini su yüzüne çıkaran bulutlara burnunun ucuyla dokunan gökdelenler şehri.

Yazgısını bilmeyen bireyler,günlük tekdüze tempolarında ilerlemekte.

Gökten zembille inermişçesine bir yolcu uçağı belirir.Alçak iltifata gittikçe binaların azami yükseklik seviyesine hızını düşüren beyaz tonlarca ağırlıklı uçan motor,niyetine belli etmeden hedefi olan kulelere gözünü kırpmadan çarpar.

Sonrasında gelişen yıkım sürecini yazılı ve görsel medyada takip eden kimseler,üçüncü bir kişinin ağzından anlatmaya çalışan yazarın,kıvrınma debelenişine deva olur.

Dokuz yıl önce olan,ülkeyi kana bulayan,seneler geçmesine rağmen son görüntüyü retinalara,uslara kazınan çarpışma sahnesi,bir kuşağın paranoyak,tedirgin,endişeli ve islam karşıtı yaptı.Şartlara göre hamuru yoğrularan bünyeler,direncini kaybetmeyip yaralarını sararak,uyandıklarında bütün şehri selamlayan dev silüete hüzünlü vedalarını,başka bir kızıllığı yaran sarı devin ayaklarına bırakmış.

Olayın şokunu atlatamamış,yıllardır geçen her dakikada kini,nefretini yaptığı intikam planlarıyla besleyen koyu taraftar din adamları,makamının getirdiği sorumluluğu unutarak kişisel algıladığı hadiseyi,selüloz faşizmi yaparak kanayan yaraya parmak basmak istemiş.

Bir din adamının görevi,ukala bir adamın ağzından dökülen mesleğinin haddini bildirme taşlamaları değildir.
Mensubu bulunduğu din itibariyle,kahinattaki tüm dinlere saygı duymak zorundadır.Bir söz vardır.İmam osurursa,cemaat sıçarmış.

Kendilerine örnek aldıkları kişinin diğer dinlere saygısızlık yapan,milli damarları tutunca vatan millet sakarya naralarıyla elde ne varsa teçhizatlanıp,gözü dönen islam karşıtı bir papazı antimodel örnek almak yerine,prim vererek tahrik ediyor ve içlerindeki depreşmeyen kilitli duyguları anahtarı olmadan,kaba kuvvet kullanarak kırıyor.

Bir ideolojiyi benimsersiniz.Hatta onun için sevişir,ölür,aç susuz kalır gerekirse azraille raks edip dar ağacına kadar haklı duruşunuzdan tek bir açık vermezsiniz.Bir olaya objektif açıdan yaklaşmanın en büyük silahı,taraf tutmadan,safınızı belli etmeden hipotezini doğrulamaya çalışan kişinin yanında kamufle olmaktır.

Meraklısı varsa American Dad adlı çizgi diziyi bilir.11 eylül olaylarından sonra,paranoyaklaşan,osuruktan nem kapan,peçeli,uzun tabiri caizse yahudi sakallı,her müslümana potansiyel bir terörist gözünde bakmış,envai çeşit hırdavat satan dükkanlarda tarife uyan adamın,alınıcaklar listesinde ev yapımı roket için malzemeler görünce ister istemez endişelenir.

American Dad,eli kulağında olan amerikan halkının yaşadığı olayları karikatürüze ederek,mizah kisvesi altında bir ailenin başından geçen maceraları mercek altına alıyor.

Reklam sektöründe,yamulmuyorsam geçen yıl izlediğim reklamda ''aids kitlesel bir silahtır.'' mottosu altında simgesel yüzler aranıyordu.Ajans çalışanları,11 eylül saldırılarındaki gibi intro hazırlayarak başlarda bir tane olan yolcu uçaklarının gitgide artarak binalara doğru yaklaşıp infilak edişini tercih etmişti.Kamuoyunun rahatsızlığından dolayı,hüsrana sebep olan geçmişe mazi reklam sektörde buharlaşıverdi.

WikiLeaks,wikipedia nın uzantısı,resmi bağlantısı olmayan,amerikan ordusunun kirli çamaşırlarını kamuoyunun gözü önüne altın tepside servis eden bir internet sitesi.Şimdi diyeceksiniz nerden aklına geldi zerzavat ? Efendim,teröristlerin hedef seçilen yere gelmeden önce çektikleri videolar internet sitelerinden,oradan televizyonlara,oradan evlerimize kadar gelmişti.İslamı,nefreti körükleyici kaynak olarak baz alan yobazlar;tertemiz akılları yıkayarak zehirledi.

Bir nevi Alamut Kalesi,Hasan Sabbah gibi...

Basın tarafından da büyük ter tututalan haberler,gün geçtikçe islam karşıtlığını gözlü görülür derecede arttırdı.
Şimdilerde bir papaz,arkasına dünyayı ve fikirdaşlarını alarak,islam dininin kutsal kitabı kuran-ı kerim i yakacağını iddiaa ediyor.Tatlı dille,yaptığının büyük bir hata,kardeşliği,bağlıkları zedeleyeceğini söyleyen dünya liderleri yılanı tatlı deliğinden çıkaracak güçe.

Nato kafa nato mermer papaz ise,söylenenlere kulak asmayarak bildiğini okuyor.

Velhasıl kelam,nefreti körüklenen papazı insani yollardan eylem yapma çağrısında bulunuyorum.Her şey adabıyla.

[Devamı Haftaya Hikayeleri] İsimsiz Kahraman

0

Yafta ,

Dakikalardan beri istiflendiği bekleme kulübesinde oturan,esas kahramanımız olacaklardan habersiz,hafta sonutatilini  kendisine ortak ederek tatlı bir yolculuğa çıkacaktır.Taşınabilir ve hafif çantasını sırtına yüklemiş,kısa yolculuğu için hafif teçhizatlarla,müebbet durağına doğru yürümektedir.
Dik gelen güneş ışınları,koyu renkli tişörtünü hedef alarak,yolculuğun başından talihsiz serüven dizisinin açılış kurdalesini maskasıyla kesmiştir.

Elleri cebinde,başı kaldırımın üzerindeki taşları kontröl ederek tipik kendine güvenmeyen,pısırık adam profili çizmektedir.
Yoldan geçenlerin,uzaktan simalarını tanımak amacıyla elini,kaşlarının üzerinden siper ederek,görüş mesafesini iyileştirmeye çalışmaktadır.
Kafasında yaptığı planlar,oyun sahnesinde,sırası geldiğinde doğaçlama çalışacağı macera serisine bir yenisini ekleyecektir.
Yolun yarısına gelmiştir.Ufuk çizgisinde gördüğü durak,yollardan gelen araba perspektif bakış açısıyla sergilenmiş sürrealist sanat tablosunun mihenk taşları olmuştur.
Otobüs bekleme durağının,kavuran sıcaklıktaki demirine oturup erimeden otobüsün gelmesini dua eder.
Geçen zamanını,telefonundan kulaklığı vasıtasıyla yüksek perdede müzik dinleyerek öldürmekte.
Ufukta beliren mavi renkli otobüs,hüsran içinde mırıldanan,homurdanan durak ahalisinin böbre üstü bezlerini çalıştırmakta,pir ayaklanan ahali itişip kakışarak,rutin insanlık öldürme hareketinin başlangıcını yapmaktadırlar.
Kalabalığın arkasında kalan kahramanımız,otobüs basamağına son basmanın verdiği avantaj ve strajetik yer belirlemedeki dezavantajıyla nötr haldedir.
Koltuk parselleyen,akl-ı selim,şoför arkası kitleden aşağılayıcı bakışlar gelmekte.Karakter analizini yapıp,fısır fısır aralarında bildirim yollamaktadırlar.
Tuzları kurudur tabi.Makam koltuğu,gözü iktidarda olanın göz nurudur.
Aynı kaderi paylaşan,derttaşlarıyla soğuk,kirli ve ıslak otobüs demirine dokunup,insan denizini hz.musa gibi yararak arka safhalarda yer arayışı içerisindedir.
Kapı tarafındakiler boşluğu değerlendirip tüneyerek,yıllardır ataması yapılmayan,batının bol torpilli memurunu oynamaktadırlar.
İnsanların arasından geçerken,mütevazıdan ırak olan kahramanımız tevazü gösterek,malını normal değerin altında bir fiyat biçerek,gitgide nazikleşen nevresim takımı satan esnafı kılığına bürünmüştür.
''bir saniye '' ''pardon '' ''özür dilerim '' ''afedersiniz'' rica kelimelerini,teker teker kullanmıştır.
Arka taraflarda,gizleneceği bir yer bulmuş ön safahalardaki yoğunluktan kaçan,şehrin dışında pembe panjurlu,bahçeli ev klişesini yiyen vazo kafalı emekli deniz subayı olmuştur.
---------------------------
Yanındaki adam,oda sıcaklığında mis gibi kokarken,otobüs standartlarında potansiyel turşu kokusunu otobüs semalarında yayarak,vefakar klimaların tekerine çomak sokmuştur.
Koku kaynağı,burnunun dibinde olduğun gıdım kıpırdayamayan kahramanımız balkanlardan gelen turşu dalgasını duyu almaçlarıyla içine çekmekte,zaman geçtikçe ecel terleri dökmekte.
İmdadına yetişen yeni yolcu,otobüs ahalisini meksika dalgası gibi öteleyip,kokusavar olmakta.
İlk macerasını,dışarıdan gelen destekle kazasız,belasız atlatan kahramanız,cenk meydanınla beklemektedir.

Gaipten gelen ''Aaaay !    Evladım,durağımı kaçırmışım.Sana zahmet butona bassan da,insem '' nidalarıyla,geri dönüşü olmayan ufukta asılı kalan teyzeye yardım eli uzatır.
Uzatır uzatmasına ama,insan denizinde binlerce kol,bacak,kelle varken değil elini uzatması başını çevirecek alan yoktur.
Avcılar tarafından,besin primadinde üst tabakalarda olan,hilal taktiği uygulanan zavallı maktüle bakar.
Gün bu gündür.Çekingenliği ve özgüvensizliğini yenerek,sosyal kahraman olup,açılmayan camı açan kaslı erkek kadar bir sonraki durağa kadar itibar sahibi olacaktır.
Saçları omuzlarından sarkan,boynu vücudundan daha ince olan ceylan fizikli narin bayanın omzuna dokunur.
Sondaj makinası ya da erotik bir dokunuş değildir.Dost canlısıdır.
Yoğunluk arasında,iki dakikada kafasını yüz seksen derece döndüren narin bayan,kahramanımızı heyecanlandırmaktadır.
Nutku tutulan kahramanımız,hamlesini yapmıştır bile.Kaçarı yoktur.
''Rica etsem,düğmeye basar mısınız ? '' diyerek centilmenliğini konuşturur.
''Elbette'' diyerek narin kız uzun ve kısa parmaklarını,milyonlarca parmak izi arasında bulur.





Çantasının sivri ucu ve otobüs ahalisinin jöle kıvamındaki gelgitleri,akşam habelerinde gördüğü yanlış anlaşılmalardan dolayı savaş çıkartan,çirkef kadınlar ve sorgusuz infaza göz yuman vahşi kalabalığın elinde mundar olmuş, delikanlının hazin sonunu üçüncü sayfa haberlerinde okumamak için büyük gayret eder.
Ar,ırz sensörleri osuruktan nem kapmakta,küçük bir kıpırtıda alarm vermektedir.

Yaşlı teyzenin iyi dualarını hanesine yazdıran kahramanımız yoluna devam eder.
Etkileşimde bulunduğu narin bayandan,randevu koparmak için farklı bir yola baş koyar.
Arkasını döndüğünde,oturduğu koltuktan beli gözüken genç kızın namahrem sergisini kesen adamla göz göze gelir.
Açık gişe,umduğundan erken bitmiştir.

Yırtıcı alana girerek,savaş paktının altına imzasını atıp başı dik ayrılmıştır.
Savaş naraları,dik dik bakan gözler,ufukta beliren taze kan kokusu gerilimin boyutunu arttırmıştır.
Uzatmalı sevgilisini,yem olmaktan kurtarıp,günün kahramanı olacaktır.
Köşelerde konuşlanmış,abaza kolonisinin kişi ve kas gücü olarak üstün olduğunun kanaatinde bulunmamış,burnunun dikine gitmiştir.

Omuz omuza geldiği can düşmanıyla,ormanın en güzel kuşu için savaş vermiş.
Bertaraf etmiş,bitap düşmüştür.

Ümitleri tükenir.
En yakın koltuğa oturup,soğuk su niyetine müzik dinleyecektir.
--------------------

Yarım saatlik yolculuktan sonra,temiz havayı soluyarak damarlarına zerk etmiş,hür olmanın ilk adımlarını sıcak kaldırımda tempo tutarak ilerlemiştir.

Kızılay a gidecek...

Buradan Bir Gavur Geçti(Ağır Ter Kokusu İçerir)

1

Yafta , ,

Merhaba sevgili okurlar.On parmağını geçmeyen izleyici kitlesine seslenen,konutundaki balkondan meraklı kalabalığın şevkini,azgınlığını,tutarsızlığını yumuşatmak için el kol sallayan diktatör misali sizi selamlıyorum.Kırk yıllık yazarın,giriş cümlesine başlama klişesini yaptığım için kendimden tesüf ediyorum,ve özür diliyorum.

Bildiğiniz gibi 2010 Dünya Basketbol Şampiyonası na ev sahibi ülke olarak,maddi ve manevi olarak koltuk altımız kabardı.Yabancı ülkelerden gelen sporculara beş şehir kapılarını açıp,turnuvanın uzantıları oldu.Gerisi çocuk bayramındaki gibi her ulustan,ırktan,renkten gelen insanların basketbol ve kültür harmanında eğlenceli günler geçirmesi için ayrılan bir aktivite.

ABD'de Danny Granger, Türkiye hakkında "Ölü eşek gibi kokuyor insanlar"

Yukarıdaki alıntıda,mevzu bahis başlıkta adı geçen malum sporcu ''danny granger'' kıssadan hisse yaparak açık bir dille,yalama yıkama yapmadan fikirlerini ifade etmiş.Bahsi geçen alıntıdaki yazı CNN Türk'ün haber sitesine aittir.Referans noktası vermemin sebebi,haberi yazan kişinin anlatım bozukluğu yapmış olması.

Elin gavurunun,memletimiz hakkında ne düşündüğü bizi ne kadar alakadar eder bilmiyorum.Çoğunluğun gücünü kullanıp,ağzına kilit vuracak değiliz.Konuşma özgürlüğü var.Yalnız söz ağızdan bir kere çıkar.Dilin kemiği olması lazım.Olayı ört bas etmek için,salt empoze şeysine girmeyeceğim.

Havalar sıcaktır.Terli bir insanın,hormonlarının reaksiyona girdikten sonra koltuk altlarından çıkan koku belirli mesafelerde öldürücü olabilir.Ekşimsi,turşu kokusunu andırır.Ter kokusu,evrensel olarak aynı kokuya sahiptir.

Ortada basketbol şampiyonası var.Sevsek te,sevmesek te katlanacağız.Empati kurarsak,geldiğimiz ülkenin vatandaşlarının kokusunu,kara kaşını gözünü sevmek zorunda değiliz.Hipotezimizi,kişilik haklarına saldırmadan,üçüncü şahıslara hakaret etmeden dile getirebiliriz.

Danny Granger ın açıklamasından sonra,köy kahvesinde ince belli,tavşan kanı çaylarını hüplete hüplete içen köy ahalisi şu soruyu sorması lazım.''Bazı köylerde eşeklere kötü muamele edildiğini ve cinsel istismara uğradığını biliyor muydun ? '' sorunun üzerine Danny Granger ın tepkisini,jest ve mimiklerini bizzat görmek isterim.

Uzun Lafın Kısası #5

0

Yafta

  ''Erkekler kendilerini yorgun hissettikleri için, kadınlar ise meraktan evlenirler. İkisi de hayal kırıklığına uğrar.''

Oscar Wilde


*Küçük esnafın yağmur duası,kapağı delik büyük pet şişe.

*Kaçan kovalanır felsefesinin en büyük kanıtı:pacman.

*Çarşıdan aldım robinho,eve geldim aurelio.

Tortorcu kaynana ve yan sanayi gelin


''Ay balam ceryan şoku atasan'' azeri usülü pokemon.

Dağdaki çobanla aynı kpss sorularına sahip mi oluc... soru hakkı stayla.


''Ramazan size yaramış'' balık etli ve iri kemikli arkadaşlar.

Başımın üstünde yeriniz var baştacı bir teklifi,avucumu açtım hacetinizi giderin ile senteze uğrar.
 
''İftar saatlerinde insan kurtarmıyoruz.'' niyetli cankurtaran.

Black sabahat.


Russian ecevit

Hayali paravan şirket:acme


'' Survivor '' adası sakinleri için iftar vakti.''Abi örgütleşerek merve nin direncini kıralım.gerisi çorap söküğü...'' ''Yeter lan ! ''

Gökteki bir gezegeni,bugüne kadar kaşif ruhla,şevkle,merakla aramadık.


Evde tek başına:buzdolabının ikinci rafında tencerede yemek var.ısıtıp yersin.

Plastik sevgi üçgeni:naylon adam,portfolyo kız ve geri dönüşümcü hıyar.


Çocuklara cinsel eğitim uygulaması nesnelerle bilgi aşılama:donut ve sosis.

''Elime mum diksin'' nidası çevredeki çocuklar arasında işitilince,elindeki her şeyi bırakıp avucun içine doğru maraton koşusu yapması...


''Kız olsam ilk sana verirdim.'' mevzu bahis konuşma erkek ortamında geçiyorsa,söyleyen kişi üstü kapalı gey olduğunu ifşa ediyordur.


Esenlik Powers dan önce girişlerde önemli husus,hatırlatma.
twitter.com/hobaney
www.formspring.me/hobaney


sorun beni parmakla gösterilirim.

Yüzeysel Adam:Boğaz

0

Yafta

-Ustaların binbir emekle inşa ettiği,el emekleri göz nuru mimariye bakıyorum...
+Bak abi.Memleketin dört bir yanından karış karış gelen var baş yapıtı görmek için.
-Diyaframımda bir şeyler hissettim.
+Çayına az şeker attın herhalde.Ufukta diyet mi gözüküyor ?
-Kendime dikkat ediyorum diyelim.Diyabet hastalarının rutin haplarından aldım.Daha ekonomik.
+Sohbeti yüzseksen derece döndürdün.Velhasıl kelam,önündeki ayaklı yapının hislerini tatmıyor musun ? Denizin hırçın dalgalarının dalga kıran betonlara çarpışından çıkan sesler tüylerini diken diken yapmıyor mu ?
-Kulağımda bir uğultu var.Kastettiğin oysa,bilemem.Araba motorlarından çıkan dişli çarklarının sesleri ve egzosların doğaya bıraktığı zehirli gazlar haricinde,garsonun elinden düşürdüğü ince belli bardakların,tuz buz olmadan önceki feryatlarını duydum.
+Senle muhabbet yapılmaz.İki kelam edelim dedik adamdan şevk bırakmadın.Şehrin ritmini hissetmiyor musun ?
-Benim için ritim,sabahın köründe kurulu çalar saatimle başlayan monoton hayatımın yumurtanın pişerken çıkardığı cız bız sesler.
+Tat alıyor musun hayattan ?
-Tat alma organımı kaybettiysem sana engel olan bir barikat mı var ? Ben sade ve mutlu olarak hayatımı rutin,sıkıcı işlerle oyalıyorum.
+Kendine ait meşgalen var yani ?
-Yaşlı teyzeler gibi kuran okuyup,sivri şişlerle yün çorap örmüyorum.
+İlla ki adamı tersliyeceksin !
-Cevaplarıma hazır olman gerek.Sohbetin akışı sana bağlı.Dümen senin elinde.Bense duruma göre yönünü şaşırıp,gürleyen akarsuyum.
+Çayın soğudu.
-Yenisini söyleriz.
+Laf salatası yapmaktan hoşlanıyorsun herhalde.
-İçine biraz eklenmiş arkadaş kini parmak ısırtır.
+İtiraf köşesine mi geçtik ? Güzin Abla'lığa soyundun aniden.Dobra kişiliğin egonu yarı yolda bıraktı.
-Egon olmasa her şeyi yapar mıydın ? Normal düzeyde bütün insanları yöneten benliklerinde gizli saklı duran egodur.
+Sosyolojik tespit.
-Ufak bilgi kırıntılarım var.

---------------------------
-Saat kaç olmuş ? Planlarım alt-üst oldu.Oyalıyorsun adamı.Arap saçına döndü her şey.
+Müebbet muhabbet.Unutma ki muhabbeti koyulaştıran elemanlardan sadece çay vardı.Çekirdek olsaydı damarına zerk ederdim hoşbeş erkamlarını.
-Çene.Ne istediğini bilmeyen kadın gibisin.Cazgır ve çirkef.Ben gidiyorum.Evet hayır ?
+İyi olan kazansın.

Meslek Aşkı(Yuhannes)

2

Yafta , , ,

Bazı zamanlar gazetelerin üçüncü sayfa haberleri trajikomik oluyor.İlk sayfada ünlülerin şanlı,şöhretli hayatlarının verdiği ufak kaçamakları lens arkasından ölümsüzleştirip,özeline giren haberlerden sonra,bodoslama olarak emsalsizce kuruyelik işine acemice başlangıç yapan,deyim yerindeyse gömleğinin üst cebinde kırmızı gülü eksik olan;düşündüren,bir o kadar da güldüren,halimize acındıran haberler karşıma çıkıyor.

Olay Konya da geçiyor.İki farklı şehirlerde esrar tacirleri anlaşıp,kuryelerini devreye sokuyor.Sokmasına sokuyor ama göz göze gelip,bir çift kelam etmeden,eli eline değmeden,sıcak bir teslimat yapmadan sadete gelmek istemiyorlar.Uzun uzun düşünüp,planlarını yaptıkları büyük vurgunda sükse yapmak için dahiyane çözüm yolunu buluyorlar.

Semt pazarlarında,üzerinde renkli tişörtlere envai çeşit elin gavurunun yazısı bulunan tişörtlerden birisi seçiliyor ve görev için kuryemiz hazır oluyor.Seçilen tişört,yüzlerce kişinin arasındayken ''ben buradayım '' diyerek elini dakikanın onda biri kadar hızlı sallayıp,asfalt yolda ekmeğine yağ süren tekerin,hızlı gidince arkaya doğru gittiğinin göz yanılgısına uğrayacak kadar sağ-sola sallıyor.Duymadımı ?

Problem değil.Her türlü aksiliğe karşı teçhizatlı geldik.Yöntemler tükenmez.Ufuklarda üzerinde iki çenekli,hint keneri olan,sekiz yapraklı yeşil otun siyah kumaşa işlendiği ''seviyorum bunu'' yazısı teslimatçının gözüne ilişince yönergeleri doğruluyor ve emin olduktan sonra,teslimat gerçekleşiyor.

İlk teslimatını yapan acemi kuryemiz,heyecanlanıp bir çuval inciri berbat ediyor.Enseyi ele veriyor.

Sorgu odasında soğuk ecel terleri dökerken,boğazı düğümleniyor,parmaklarındaki boğumlardan bile sicim terleri akıyor.

-Konuş,kimin için çalışıyorsun ?
+Ekmeğimi kovalıyorum abi.
-Helal yollardan alnının akıyla,her vatanını seven dürüst vatandaşlar gibi yapsan olmuyor değil mi ?
+Abi,malum işsizlik var.Kötü yollara düştüm.
-Sana git köprü altı işi yap,elin herifleriyle duj al demiyorum ki ! Koca adamsın.Taşı sıksan suyunu çıkartırsın.Halinden utan.İnsanların sağlıklarıyla,gelecekleriyle oynuyorsun.(Ağzın içine doğru kayan dil,tipik tükürme sapanının çarklarını hareket ettirerek,reaksiyona geçiriyor.Tükürük bezlerinden dil seviyesine ulaşan bol sulu tükürük;''ar,vicdan,ahlak '' kavramlarıyla birleşip maktulun suratına tokat olarak iniyor...1...2...3) ekşın !
Sessizlik.
-Üstündeki ne senin ? Gözüme ilişiyor.Gizliden şebekeden buluşucağın adama mesaj mı veriyorsun ? Adnan ! Gelsene.
+ Geldim abi.Sen sınavlara girmiştin.gavurcan iyidir.Şakı bakıyım.Boşuna mı gittin gurbet ellere.Yabancı kız kotasına girdin.
-Tamam abi.Bakıyım (Eğilerek zanlının hint keneviri altında yazan yazıları okur)
+Neymiş meali ?
-Abi,adam marihuanayı seviyormuş.Gizli mesaj bu bence.Buluşacağı adamla anlaştı.Kendini tanıması için kılığa büründü.Ama bize sökmez.İfşa etti kendini.
+Abicim,hayatımda bu bitkiyi görmedim.Kendi seram var.Orada bamya yetiştiririm.Tövbe ! Haşa,marihuana...
-Daha fazla kafa şişirmeden alın şunu nezaharethaneye atın.Sabahın ilk ışığıyla mahkemeye sevk ederiz.

Konya'da iki ayrı şehirlerarası otobüste 18 kilogram esrarın ele geçirilmesiyle ilgili yakalanan 4 kuryeden birinin, teslimatta tanınmak için giydiği, üzerinde kenevir resmi bulunan ve bu resmin altında ''Marijuana (esrar) - I'm lovin it (ben bunu seviyorum)'' yazılı tişört, dikkati çekti.

Samanlıktan Kaldıramadım

0

Yafta , , ,

Uzun Lafın Kısası #4

1

Yafta , , , ,

*Devlet dairelerindeki gişe veznedarlarını,sağ kolu kancalı,sol gözü siyah bantla kapalı korsanlara benzetiyorum

*Ramazan paranoyası:buzdolabına üç imsakiye yapıştıran anne.


*Bacak fizyolojisi terimlerini öğrenip,futbol klüplerinde ense yapıp,bol paralı doktorluk yapacağım.

*Gotik kızın makyajsız,doğal halini gören meçhul şahıs,medusa etkisine kapılıp taş kesildi 

*Yaşlılar arasındaki,meşrubat alışverişindeki gizli kripto ''sarı kola''. 

*İktidarsızın ilacı olsaydı,bağda bahçede fındık toplardı,avuç avuç. 

*Burada koltuk altı kokusu var.camı açmayıp,otobüsü ekmek fırınına çeviren,ablalarımızı menapoza sokan hıyar şoför var. 

*Marjinal erkeğin depresyona girmesi,yaşlı teyze selüliti gibi. 

*Reklamcı olsam,simgesel ayıyı her üründe kullanırım. 

*Evde mermer yapan usta kadar,özele giremedim. 

*Aydın olmak isteyenler,edebiyatçılar derneği ayda bir dirsekleri oduncu gömleği desenli yamalı ceket veriyor.
*Kolpa a takımı:çıkmaz sokak. 

*''Kıyamet araştırmacısı'' adında meslek var.fay hattının ne kadar uzunlukta olduğunu anlatan ünlü olmak isteyen jeologlar için ekmek kapısı. 
 
*''Bunu yazan tosun,yanına sesli harf koysun'' çarkıfelek fikilojisi. 

*Kanal d de çağrı yayınlanmazsa,bu ramazan tatsız tuzsuz geçecek demektir.
 
*Alnımdan sicim terleri akmış.tişörtümde ter damlalarından boğaz bölgesi gerdanlık şeklini almış.

*Vantilatör:portatif rüzgargülü.
 
*Fikirtepe abazalar derneği basın açıklaması '' rusyayla yapılan siyasi yakınlaşma bizi memnun etti.''

 Aklımda Kaldığı Kadarıyla:Dorian Gray

kasabasından bohçasını yapıp,cebine leblebilerini koyup londra nın jet sosyete kesimine girmiştir.başlarda sıla hasreti burnunda tütsede,içkilere,kuzu çevirmelere,hatunlara gönlünü kaptırarak yerini yurdunu bellemiştir.arkadaş çevresinde arkadaşı olan harry ``gel sana londra nın güzelliklerini göstereyim`` diyerek kirli sokaklara götürmüş,kendisine benzetmiştir.med cezire uğrayan dorian,şeftali tüylerindeki süt lekesi kurumadan karı kız peşinde koşturmaya,abilerinin manitalarını fortlamaktadır.

içindeki parlak ışık sönünce,baba korkusu iliklerine işleyen dorian,tövbe etmek ister ama geç kalmıştır.elindeki zarları doğru atamamış,kaderin cilvesi sert bir tokat olarak yüzünde patlamıştır.dert,keder,acı üçlü kombinasyonunda yarasına tuz basan dorian,giderek değişmektedir.

iyice kötü yola düşen dorian,akıl hocası,zampara harry bile geçmektedir.yaptıklarına göz yuman harry,yarattığı canavarı durdurmak için en çok korktuğu babasının tablosuyla baş başa bırakır.ertesi gün kremalı helvasını yerler.

*Esenlik powers dan önce önemli iki hatırlatma,
twitter.com/hobaney
www.formspring.me/hobaney
beni sorun. 

Bana Baksana Sen

4

Yafta

Adalelerimdeki ağrı ve başımı sürekli onaylamak için aşağı-yukarı indirmemle oluşan ağrılarla omuz omuza cenk meydanında yağlı güreş yapıyoruz.Özgüvenimi kaybettiğimde,odak noktam olan kağıdın ucunu fareler misali kemirmişim.Parmak uçlarımı kubbeye doğru çekmekten,noel babanın yanında çalışan amele cinlere dönmüş.Şampuan reklamlarındaki,ipeksi dokunuş yapan mankenler gibi dakikalık periyotlarla küçük bir tebessümle alnımın hizasına akan kırıklarımı elimle siper edip,set kurmuştum.

Kuşların eksik olmadığı,yaşlılar için en iyi rehabilite yeri çay bahçesinde yerimizi almıştık.Hediye paketi gibi hazırlanmıştım.Zira en iyi arkadamışın,sevgilisi ve onun arkadaşı gelicekti.Fırçalanmamış dişler fırçalanmış,balta girmemiş ormana dönüşen saçlar tarağı görünce mayışmış,bayram havası esmişti.En tedirgin bendim.Geldikleri zaman nasıl tokalaşacağımı kestiremiyordum.Avuç içlerim terliyor,güven tazelemek için masanın üzerinde duran şekerlerle oynuyordum.

Plastik sandalyenin aniden çekilmesi ve omzumdaki darbeli matkap dürtüsüyle beni uyaran arkadaşıma hak vererek nezaketen ayağa kalkıp,gelenleri karşıladım.Rezerve edilen sandalyelerin sahipleri gelince ortamın gerginliği,yüzümde soğuk rüzgarla kalıntılar bırakmakta,terleyen sırtım öbek öbek izler bırakmaktaydı.Sessizce sohbetlerini dinliyordum.Mazlumu oynayan,filmin sonunda esas oğlanın bile yapamayacağı hıyarlığı yapıp,sırtından bıçaklayan gizli adam olmuştum.

Çayımızı koyulaşan sohbetimizle eş değer oranda yudumladık.Havanın güzel olmasıyla,rotayı ayaklarımıza bırakıp çenemizi ilk 11 e davet ettik.Sahil boyunca durmadan konuşuyor,kırk yıllık özlemle kavrulmuş kumrular misali anlatacağımız çok şeyi,kıçı kırık dört-beş kelimeye sığdırmaya çalışıyorduk.Gezmeden sonra günü hasar almadan kapatmanın yorgunluğu sırtımda ve dizlerimde hissedilir olmuştu.Giderken arkadaşımın sevgilisinin en iyi arkadaşının telefon numarasını almıştım.

Sanat filmlerindeki ses kullanmadan içtenliği yansıtan,karakterin kendi iç dünyasındaki çatışmayı anlatan sahnenin içinde bulmuştum kendimi.Dolmuş durağında düşündüm.Maymunluk,soytarılık yapmama gerek yoktu.İleride sağlam temelleri atılıcak bir ilişkiye yelken açmıyorduk.Sadece arkadaşça flört ediyorduk.Beyin fırtınası yaptıktan sonra on dakikadan beri açık dolmuş kapısına yöneldim,şimdiden başım dönmüştü bile.

Bir Porsiyon Monotonluk

0

Yafta ,

-Pırasa yaptım.Yer misin ?
-Pırasa mı ?

Ağzından dökülen birkaç cümle durumun ne kadar vahim olduğunu açıklamıştı.Saatlerce masa başında bir işte çalışması,sırtının takati kalmaması ve adalelerindeki gevşeme...Yarıya çekilmiş kravatı,etekleri dışarı çıkartılmış beyaz gömleği ayaklarını basacağı yünlü halıyı aramaış,hayal ettiği karşılama ritüeli düşündüğü gibi olmamıştı.Fal taşı gibi açılan gözleri,kalbinin atışlarındaki düzensizlik ve deri çantası terli elinden kayıp gitmişti.Homurdanarak holden geçti.Taze aşk kokan yatak odalarından u dönüşü yaparak,oturma odasına geçti.Mahrem bölgelerinden,günün yorgunluğunu atmak için kendisini rehabilite ettiği yegane dört duvar arasındaki yer.

 Işık yüzü görmemiş,kirli havadan başı dönmüş ayaklarını çıkartıp kanepenin başına koydu.Burnundaki duyu almaçları işlevini yitirince kirli kokuyu bir daha hissetmedi.Sıkılarak,hapsolduğu kümesin içinde dolaşmaya başladı.İlk başta çekici gelen ama fikrini aniden değiştiren yatak odasına gitti.Terden koltuk altları sararmış gömleğini değiştirirken,giderek yaklaşmakta olan ayak seslerini duydu.İrkilmemişti.Yarım kalan işine devam etmiş,umursamadan üstünü değiştiriyordu.Ayak sesleri daha da yaklaştı.İki çift soğuk el,boğazında geziniyor yutkunmasını engelliyordu.Ense kökünden saçlarının arasında geziniyor,tarlada ekinleri biçen biçerdöver misali hıncahınç elini gezdiriyordu.Gömleğini indirmesiyle soğuk el,aşağıya indikçe sıcak olmaya başladı ve şehvetin ateşi giderek yükseldi.

Arkasını dönüp küçük oynaşmalardan nefret ettiğini söyliyecekken,dönülmez yolun eşiğinde olduğunu gösteren işaret parmağı ağzını mühürledi ve söyliyecekleri boğazında düğümlendi.Kemeri zorlanmadan çözüldü.Pantolonunu diz seviyesine indirdikten sonra güvencesi olmadan kendisini yatağa fırlattı.Sıcak dudak yüz çevresinde geziniyor,vakum misali noktaları emiyor,öpüyordu.Hassas noktalardan kulağına gelince birden ayaklarında karıncalanma,böbrek üstü bezlerinde salgılanan adrenalinde artış oldu.

Küçük kaçamaklar büyümüş,şehvetli dürtüler ve fantezilere yerini bırakmıştı.Kendisini eşinin kollarına bırakan bezgin memur anın tadını çıkarmaya çalışıyordu.Aniden cebinde unuttuğu faturalar aklına gelmişti.Öncelik sırasının faturalar mı yoksa eşi mi olduğunu düşündü.Dipsiz kuyu gibi bitmek tükenmeyen sevgi ateşi kapladığı odada aniden bir soğuk davranışla küle dönüştü.Hiçbir açıklama yapmadan odayı terkeden memur,pırasanın tatlı kollarına kendisini bıraktı.

Duman Canavarı

0

Yafta , , , ,

Heyecanlıyım.İlk maçına çıkan,takımına yeni transfer olmuş,adaptasyon sorunu çeken genç futbolcular gibi ayağımıza dar alanlarda pas gelmemesi için geri çekiliyor pozisyonu arkalardan izliyoruz.Terleyen fanilam,koltuk altımı oyununa dahil ederek hediyesi olan kötü kokuyu sunuyor.Alnımdan dökülen sicim terleri,son sürat ilerleyen arabalar misali rotası olan gözlerime doğru ilerliyor.Vaat edilen hedefe gelmeden önce siyah kaşlarıma uğruyor.Elimin tersiyle alnımdan boşalan terleri siliyorum.

Tam bitti derken bu sefer burnum ataklara başlıyor.Ter bezlerim hiç olmadığı kadar faliyete geçiyor.Faal bir terleme sorunu ile karşı karşıyayım.Böbrek üstü bezlerimin anormal çalışmasıyla idrar yollarım,üreyi atmak için hep birlikte çıkışa doğru itekliyor.Stratejik tuvalet yapma yeri arıyorum.Binaların arkasına yapıp,işaretimi bırakabilirim.Çalıkların bitişiğinde olan sarı binanın arkasına sinsice yaklaşıp,tekbir getirdikten sonra salıyorum.

Temkinlice şortumu bağların ilikledikten sonra,arkamda oluşabilecek tehliklere karşı göz gezdiriyorum.Mermerlerdeki ayak sesleri bulunduğum noktaya doğru ilerliyor.Boğazım düğümleniyor.Yutkunuyorum.Birkaç sene veya ondan daha kısa süreli zaman dilimlerinde gelen,göçmen kuşların dünyayla bağlantısını sağlayan televizyon uydusunun arkasına geçiyorum.Ebat olarak küçük olduğum için,ayaklarım gözüküyor.Çanak antenin arkasında alt dudağımı dişlerimle birleştirip,var gücümle ısırıyorum,hafiften tırsıyorum.Aralarda kafamı sağa-sola çevirip tehlikenin koordinatlarını alarak,saklanma sınırımın içine girip,girmediğine bakıyorum.Tehlike geçtikten sonra ağır adımlarla binanın arkasından çıkıp,buluşucağımız noktaya ilerliyorum.

Mahalle bakkalından alınmış,miladını dolduran,serseri bir ayağın abanmasıyla sivri tellerde biran önce patlamayı bekleyen dünden razı kames topla koltuğumun altında geliyorum.Mahalleden arkadaşlarım,benim gibi teçhizatlı gelmemiş,ağızlarında bakla varmış gibi mırım kırım ediyor,önceden yaptıkları planın içine sıçan biriymişim gibi davranıyorlardı.

Benden ayrı karşı kaldırıma oturmuşlar,yerdeki taşlarla oynayıp,içlerindeki sıkıntıyı taşlarla rehabilite edeceklerini zannediyorlardı.Sonu gelmeyen sessizlik,sonunda sinir kat sayımın artmasına sebep oldu.Topu emniyete alıp yanlarına geldim.Misafirperver,ev sahipleri gibi kapıyı güler yüzle açıp ikram cennetine gidiş-dönüş bileti vermediler.Kaymalarını söylediğimde,kimse oralı olmadı.Kıçımla Bahadır'ı itince,zincirleme reaksiyona uğrumış katı arkadaşlar,birbirlerini öteleme hareketi yaptılar.

Öteleme hareketleri sonucunda sürtünmenin etkisiyle,çakıl taşları tarafından yıpranan şortlarında Newton Amca'nın yarıkları kaldı.Nuh diyor peygamber demiyorlardı.Yanlarına oturup,negatif enerjilerini çekmeye çalıştım.Uğraştım.Olmadı.Birinin sessizliği bozması gerekirdi.''Ne oldu lan size ? '' diyerek gürledim.
Dış dünyayla bağlantılarını koparan bireyler,kaba kuvvetten anladıkları için algıları eski haline geldi.Konuşmasında çakıl taşından yardım almak isteyen Bahadır,taşı avucunda sallayıp söze başladı.''Umut,aslında biz bugün seninle oynamıcaz.Bizim başka planlarımız var.Hesapta yokken,sen çıka geldin.'' diyerek dış kapı mandalı olduğumu dobra bir şekilde,yüzüme vurdu.''Ne planınız var lan ? Sanki holding sahibisiniz.Çok yoğun insanlarsınız.Bulunduğunuz yerde de yapacağınız aktiviteler kısıtlı.'' diyerek açıklama yaptım.

Yarım ağızla konuşan Efe,suskunluğunu bozan ikinci kişi oldu.Bahadır'a set kurmak için lafı geveledi.''Umut,sen bilmiyorsun.Bugün ilaçlama arabası gelicek.Peşinden koşucaz.Aylık oynamak çok sıkıcı.Bıkmadın mı anne olmaktan.'' diyerek spor müsabaklarında olan beceriksizliğimi yansıttı.Kafamı hışımla Efe'ye çevirip,avuçlarımı var gücümle sıktım.Suratım pancar halini almış,nabzım hızlanmış ve yüreğim ceylan gibi atmaya başlamıştı.''Top benim lan.Ben olmasam,küçük dünyanızda tek eğlenceniz ilaçlama arabası olucak.En azından,alternatif oyun önerilerim var.


Hem ilaçlama arabasının peşinden koşup,ölüm fermanınızı mı imzalayacaksınız ?'' sorusunu yönelttim.Gerilimin hızla tırmandığı dakikalarda suskunluğunu bozan üçüncü kişi,Mustafa oldu.Veriler ve analizlerle konuşmasını örneklendirdi ve yaptığı araştırmalar sonucunda,böcek ilacı sıkan arabanın arkasında koşan insanların ölmediği istatisğini yüzdeye vurarak hesapladı.Sik gibi ortada kalmamak için,aptal oyuna katıldım.Kames topu,binanın arkasındaki çanağın arkasına zulaladım.Avını pusuya yatıran,aç hayvanlar misali böcek ilaçlama arabasını köşede bekliyorduk.''Vuvuvuvu'' sesleri büyük siyah borusundan çıkıyor,ağzından bırakılan ilaçlı beyaz dumanlar kirli ve soğuk sokak betonlarını arındırıyordu.

Araba köşeden dönünce peşinden koşmaya başladık.Kulvarlarından,silah sesiyle ayrılan atletler gibi koşuyorduk.Saklandığımız yerden ayrılınca,bizimle birlikte koşan binlerce çocuğu gördük.Kendi aramızda geçen koşu,mahalle maratonuna dönmüştü.Kendimize ait olduğunu sandığımız aptalca oyun,başka kişiler tarafından da benimsenmişti.Beyaz dumanın arkasından koşuyor,arabanın kıçına yaklaşmak için tabanları yağlıyorduk.Yüzlerce çocuk,hiçbir kriter beklemeden,alacağı hediye olmadan,ne yaptığını bilmeden beyaz dumanı takip ediyordu.Ön sahfalarda dumanın etkisiyle kendini kaptırıp,ilaçlı dumanı içine çeken kendini aşmış angutlar vardı.Araba döndükçe,bizde dönüyorduk.Ne kadar koştuğumuzu hatırlamıyorum.Mental olarak ayıktık.Adalelerimde ve ayaklarımda birikmiş laktik asitler son kulvarlara doğru hıyanet etti.Duman canavarının arkasında koşma oyununda yarıda kalıp,nefesim tükendi.

Önde koşturan Bahadır,Efe ve Mustafa'ya gitmeleri işaretini yaparak devam etmelerini tembihledim.Saçım böcek ilacı kokuyordu.Tişörtümde beter haldeydi.Gününü kahve ve kıraathanelerde geçiren,zaman öldürme ustalarının üstlerine sinen,sigarayla yaptıkları küçük kaçamakların lekelerinden vardı.Binanın arkasındaki uydu çanağına gidip,emektar ve vefakar topumu aradım.

Biri sinsice topumu araklamıştı.Son kez mahalle semalarında tur yapan böcek ilaçlama arabasına baktım,birkaç saat önce dışladığım,terk ettiğim kames topumun eski bulunduğu yere bakıp ikisi arasında çetin mücadeleler sonucunda kararımı verdim.Böcek ilaçlama arabasına koşup,diğerlerine yetişmeye çalışıyordum.

Uzun Lafın Kısası #3 (Gaptan Tatilde Editeyşın)

1

Yafta , , , , , , ,

Denizin tuzlu sularından etkilenerek buruş buruş olmuş ellerim,balta girmemiş ormanı andıran yapış yapış saçlarım ve güneş görmeyen yerimin hiçbir zaman kurumamsıyla;tatilci profili çiziyorum.Before-After olarak bronzlaşma resimlerimi koyup,arasındaki yedi farkı sizlerden istiycem.

İyice tuzlu hıyara döndüm.

Gaptan,cebinde olan üç kuruşluk parayla Kripton'a gidememiş,sıla hasreti burnunda tütmektedir.Anasının yaptığı goralılar,tadı damağında kalmış izbe ve köhne yerde kuru kuruya karnını doyurmaktadır.Ellere gitmiştir gaptan.Sahilde akdeniz akşamlarını çalıp,romantik ambiyans oluşturacak kadar ne karizması ne de nota bilgisi vardır.

Kendini avutmak için,kumsalda petrol çıkarma ritüellerine başlar.


*Gece gece buzdolabını açtığımda,pandayla göz göze gelsem,gözünün yaşına bakmaz ikametgah ettiği her gün için kira parası alırım.

*Küçük emrah ta eşek bahtı oldukça,amerikada da olsa zenciler mıknatıs misali annesini bulup,mısırını yerler.

*Otobüs yolculuğundan önce çişe gitme paradoksu,insanı süründürür.

*Kumsalda,hobi olarak kırmızı taytıyla,üzerinde pazardan aldığı göğüs dekolteli vahşi cazibesinin ana maddesi olan döş kıllarını hedefe doğrutan hıyar değilseniz,tek eksiğiniz yılmaz morgül baklava kasları ve leopar desenli slip don.

Amele yanığı,tatilcinin güneşle yaptığı tatlı kaçamaktır.

*A4 kağıt verir dı sikennır.

*Sarışın kızın kolundaki kıllar,güneşle dans eder.

*Kumsalda malak misali yatan miskin insanlara,nispet yaparcasına güvenli bölgeyi geçip kulaç canavarı olan tuzlu hıyarı sonraki gün muz üstünde kızlarla görürsün.

Ağlama oskarı gos to...tayyeap.şak şak şak.level ap the referandum oys.

*Geyşalık gelince,erkeğinin parmak aralarından çamaşır suyu içen kadın ruhu kayboldu.hepsi gavurların yüzünden.

*Fotoğraf albümleri arasında zengin piçi oktay müsfetlisi ''summer xxx'' ad türevlerinden oluşan,sahilde petrol çıkartırken veya before-after karşılaştırılmalı ütopik resimlerdir.diğer öksüz,yetimler misali boyunları bükük yorum kırıntısı beklerler.

Absürdistan (+31)

2

Yafta , , , , , , ,

Aur beys is apaçi alert.
İnsan hayatta her şeye karşı hazırlıklı olmalı.
Apaçi spotted.

Bir Günün Hikayesi

0

Yafta , , , , ,

Gıcırdayan otobüs kapıları ardına kadar açılıyor.Pos bıyıkları altında binlerce düşünce güden şoför,yolcu kalabalığına bakıp,hızlı davranmalarını işaret edermiş gibi dakikalık periyotlarla ayağını gaz pedalından çekip,insan denizini daha da dalgalandırıp,gelgitlerini arttırıyor.Ortama gereğinden fazla olan gerilimi yaşatıyor.Tüyleri diken diken olan yolcular,aceleyle adımlarını atıp,yerlerini almak için sicim terleri döküyor.Paradan sorumlu,otobüsün devlet bakanı her zamanki koltuğunda oturmuş,sıkkın,bıkkın ve biçare pembe panjurlu hayallerine dalmış,sığ sularda kulaç atıyor.Aortları içine çökmüş,melüm melüm gözlerle teker teker otobüse binen yolcuları izliyor ve para döngüsünün ana dişlisinin çarklarını hareket ettiriyor.Boş olan yerler parsellendikten sonra,muavin el işaretiyle kaptana onay verip,yoluna devam etmesini istiyor.

Ön safhalarda ileliyorum.Elim karıncalanmış.Yüzümde tazeliğini koruyan sinir ve endişe sentezleniyor.Sıkıntı yanaklarımı şişirmiş ve beden dilim tavana vurmuş.İnsan denizini,ileriye doğru hedef aldığım kafam ve gövdemle yarıyor,arkada kalan sevgilime göz atıyorum.Şampuan reklamlarındaki gibi saçlarını sırtına atıp,tıkış tıkış olan göt kadar otobüste ''pardon'' diyerek giderek düşen,ayaklar altına alınan insanlık seviyesini kurtarmak için nezaketen yardım istiyor.Önüne barikat olan hıyarlar,koyu sohbetine devam ediyor.Otobüsün baş kısmında olan dalgalanma sonucu,ayakta olan ahali öteleme hareketi yaparak,dar olan sınırı iyice küçültüyor.Meksika dalgası ayakta olan yolcular arasında elektriklenerek yayılıyor.Fiziksel olarak,otobüs ahalisinden ufak tefek olanlar durumdan hoşnut kalmayarak,çemkirmeye başlıyor.Fitilin ucunu ateşleyen duyarlı kalabalık,otobüs şoförünün,burada ben kuralları koyarım tavrıyla;monarşi sisteminde ezilen köylüler misali susarak,kolonileşmeye başlıyor.Sırt çantasından tanıdığım sevgilimi işaret parmağımla dokunarak ürkütüyorum.Beklemediği için,tepesi atan çatacak yer arayan bunamış teyzeler gibi patlamaya hazır düdüklü tencere gibi bakıyor.Önünde beni görünce,rahatlıyor ve omuzlarımda soğuyan,baskıdan ötürü nabzı hızlanan damalarlarını cildimde hissediyorum.Arka taraflara ilerleyerek,kümese dönmeyen temiz yerler buluyoruz.Parsellenmemiş boş koltuk bulup,hemen çöküyoruz.


Ayakta olanların çilesi henüz bitmemiş,aralarında bazıları müzakereye giderek,içgüdüsel olarak otobüsün dolduğuna inanmayan,nicelik anlayışı bizimkisinden farklı olan şoförü ikna edip rahatlıyor.Açılmayan camı,otobüsün kaslı,yakışıklı delikanlısının tek el hareketiyle açmasıyla kaldığı yerden devam eden sinerji,soluk kesmeden emin adımlarla otübüsün kirli koridorundan savrularak burunlarımıza işliyor.Havanın sert esmesiyle az olan saçlarım dalgalanmak istiyor.Kendisini rüzgarın şefkatli ellerine bırakıp,tüy gibi hafif olmayı istiyor ama bu isteğe karşı tezatlık oluşturan saç diplerim aralarında çetin mücadeleler veriyor.Kısa süre sonrasında laktik asit birikmesiyle yorgun,bithap düşen sevgilim omzuma yatıp romantik filmlerin izbe ve köhne mekanlarda da yaşanılabileceğini anımsatıyor.Yanaklarındaki tatlı tebessüm,cebinde anahtarlığın çıkardığı sesle yeni oluşan huzura çomak sokan,ıvır zıvırı eksik olmayan amcayla yerini ekşimiş surata bırakıyor.

Toplum olarak,hayatında böyle sahnelere tanık olmayan ahali,anne tespitinden öteye gidemeyerek kulaktan kulağa fısıldaşıp kendi çaplarında bizi kınıyor.Değerli farklı olduğu için fal taşı gibi açılan gözleri,üst dudak buselerinin hafifçe havaya kalkıp titremesi,kınama ritüelinin sonu oluyor.Konforsuz ve alışılmadık yolculuğumuzun kurtarıcısı,tepe ''inecek'' yazan neon ışıkla yapılandırılmış renkli tabela oluyor.Kalabalık arasında kendimizi kamufle edip,aralarına karışıyoruz.Adımlarımızı ritimsel ezgilerle atıyor,mırıldanmalar ve homurtular müziğimizin bir parçası oluyor.Yan sanayi olarak otobüs egzosu orkestranın şefi oluyor.Mutlu yolculuğumuzda (!) gondoluyla vaat edilen istikametine taşıyan otobüsü,selamlayıp tüm içtenlikle el hareketimizi yapıyoruz.

Olmasın

0

Yafta , , , , ,

Kült değerler ve değişmeyen fikirler üzerinde,cambaz olarak elimizde dengemizi sağlayacak herhangi bir nesne bulundurmadan,sıraat köprüsü misali sicim terleri döküyoruz.Kuşaktan,kuşağa geçen,kalıplaşmış ve beyinlere nüfuz etmiş,düşünme mekanizmasının bel kemiği olmuş kavramlar,söz öbekleri vs...

Bazıları gelenek,görenek,örf ve adetlerin getirdiği biçimlenme tarzından kaynaklanabilir.Yeri gelir,kişisel gelişimimizde çevremizin kaynak olmasıyla,taze dökülen çimento harcı olan biz,işittiğimiz her kelimeyi çimentoya düşürerek izler bırakıyoruz.

*Radyolarında en sevdiği sanatçı serenat yaparken,beş çaylarını ve orta şekerli kahvelerini yudumlarken,pembe düşüncelere yelken açan,fırsatlar ülkesine gidiş-dönüş bileti alan kişi,''pembe panjurlu ev'' hayalinden vazgeçsin.

*Canım,cicim aylarına kapılıp,batılılaşma çabaları içerisinde dişli çarkı görevi gören gavur özentisi sevgili kınasını ''Roma,Paris'' değil de,senelerden beri mazlum kalmış,evlilik,istikbal gibi hassas konuların döndüğü sohbetlerde garipsenmiş,beğenilmeyen ülkelere gidilsin.Zimbave.

*Gazeteciliğe yeni soluk getiren,sür manşetleriyle şaşkına uğratan,''bir gecede voleyi vurdu'' ''milyarder oldu'' gibi haber başlıkları,üçüncü sayfa haberlerini süslemesin.

*Artık,kaderi belirleyen sınavlarda birinci olup,dereceye giren parlak öğrenci,birinci olduğu haberini;Bodrum'da muz üztündeyken veya plajda bayanların sırtına güneş kremi sürerken öğrensin.

*Yurdum insanı manzaralarından,gittiğe yer her neresi olursa olsun,ben burdayım diye bağıran davranışlara girilmesin.Uçaktan,bizim ev gözüküyor mu ? Alt segmenti olarak,Google Earth'te emsalsizce dünyayı dolaşıp,bizim evi görebilir miyiz ? Hissiyatı son bulsun.

*Sınıflardaki inek kızlar Helvacıoğlu flütü,yılların ustası gibi gıpta edici soluklarla,engin nota bilgisiyle çalarak,sınıfın en iyi notunu alıp diğerlerine nispet yapmasın.

*Özellikle macera filmlerinde görülen,film boyunca civcivli sahnelerle süslenmiş,izleyicinin kanına donduran sahneler varken,araya yaşlandıran;örneğin erkek ve bayan karakter,canavarın soluğunu enselerinde hissetmektedir.Koşarken,senaryo yüzlerine bakar ve yerde elini atmışçasına tünel bulurlar.
Erkek:Hadi ! İpek,çabuk tünele gir.
Bayan:Mahmut,benim sana söylemem gereken bir şey var.
Erkek:İpek,şimdi sırası değil.Diken üstü durumdayız.Sen hala diyalog kurmak istiyorsun.
Bayan:Ama çok önemli
Uzunca bakışmalar...

*Korku filmlerinin olmazsa olmaz öğesi,esas oğlanların şükredeceği şişman ve her işe burnunu sokup hıyar olan,meraklı karakter.Evin en ucra köşesinde,kimseden habersiz yıllardır kullanılmayan odaya yönelmesin.

*Mahalle maçlarında,kalecilerin diktiği degaj dan gol olursa,kabul edilsin.Mümkünse,maç boyunca kıçından nefes alan,ameleye dönen,takımı sırtında taşıyan,hakkı yenilen,gariban kaleci omuzlarda taşınsın.

*Mitoz bölünme yaşayan,mahalle maçları kavramlarından ''kaleci/oyuncu'' ikilemi kalksın.Kalecilere çifte standart hakkı tanılmasın.

*''Onların da selamı var'' denilerek,kendisini olmayacağı sempatikliğe ve hoş görüye sokan,çaktırmadan yalan söyleyen,gecenin adamı olan misafir dobra olsun.Bir kere de yalan söylesin.

Senelerin Hıncını Çıkartmak(El Hareketi İçerir)

2

Yafta , , , , , , , ,

Pür dikkat kesilerek,dört gözle sevgili kahramanız mario nun nazını çekerek,yalçın kayalar gibi sert sarp,engin yollardan,bileği bükülemeyen bilmem kaç tane cengaverin mezarı olmuş,efsanelere konu olan fenomen yaratıkları bir el hareketiyle datalarına ayırdık.

Yeri geldi,şerefsiz oyun vaat ettiği prensesi başka bir yerde olduğunu,yanlış istikamette olduğumuzu bildirdi.Sadist.Tuğlaların üzerinde paytak ayakları ve piskelleşmiş efsane bıyığıyla saftirik mario,onun kadar ekran başında tuş kombinasyonu yapmaktan elleri su toplamış,nasırlaşmış körpe beyinlere meze oldu.

Çocuktuk.Anlayamadık.Tabi ki insana koyuyor böyle davranışlar.O kadar yol teperek gel,yaman engelleri aş,canın pahasına ateş toplarından kaç,ayağının tozuyla prensesi güçlü pazularınla göklere kaldırıp,romantik ritüellere başlayacakken şevkin kırılsın.

Yakışmadı.

Ayrılık(Romantik Ambiyans Oluşturamayan Adamın Dramı)

4

Yafta , , , , , , ,

Son derece mutluyduk.Keyfimize diyecek yoktu.Orta şekerli kahvemiz saatini şaşmıyordu.Tüm bu mutluluk kombinasyonları içerisinde güle oynaya eğlencemize devam ediyor,dozajı arttırarak mutluluk hormanlarını çifte telliye kaldırıyorduk.Yüz kaslarımızdaki ani gevşemeler,anlamsız gülüşmeler ve karın kaslarının fazla kasılmasıyla oluşan,en ufak gülme kırıntısında kollarımızı belimizin iki yanına tutup acısa bile diken üstü gülmeye devam ettiğimiz,pembe panjurlu anılar.Kuşların hiç olmadığı kadar geveze ve güneşinde içi içine sığmadığı,tüm ihtişamını kadim dostu dağlardan izlerini alarak,kaynağa doğru yöneldiği vakit.Doğayı mutluluk sarhoşluğumuzdaki çembere dahil ediyor,doğa anayı kıskandıracak manzaralara yelken açıyorduk.Uçsuz bucaksız kaynak niteliğindeki mutluluğumuzun dümeninin başında kuşlar,arkamızda güneş ve eksik olmayan kahkahalar misafirimiz oldu.

Yeşil çimenler arasında cesurca ilerliyor,adımlarımız su içinde dirence karşı koyan yalın ayaklar gibi ağır ve yavaş ilerliyordu.Aynı doğrultuda,sapmadan yollarına devam eden iki sevgi fıçısı,kendilerinden o kadar geçmiş,benliklerinden hiç olmadığı kadar sıyrılmışlardıki;doğanın engin kayalıklar gibi sert koşullarına göğüs gererek,cahil cesaretiyle yalın ayak koşuşturmaya başladılar.Börtü böceğe aldırmadan,kendilerini bekleyen hazin sona bir adım daha yaklaşıyor,bilinmeyene doğru kürek çekiyorlardı.Yeşil çimenlerin arasında ceylanlar gibi gezerken,yüreklerindeki çarpıntı richter ölçeğinin endişeli verilerinde dans ediyor,fazlasıyla çarpıyordu.Nihayet yoruldular ve tepede yalnız ikametgah eden,bunaltıcı sıcaklarda yolcuların bellediği durak,gölgelerin altında soluklanmak için biçilmiş kaftan,mavi gök yüzündeki bulutları en iyi izlenilen miskinlik bayırı,tutunacak bir dal...

Harcadıkları efor,vücutları tarafından belli ediliyor,sırtlarından ve alınlarından dökülen sicim terleri,dur durak bilmeyen iki apansız yolcunun tuzu,biberi oluyordu.Sırtlarını soğuk,dayanıklı ve konforsuz çınarın gövdesine dayadılar ve bulutların yapraklar gibi ordan oraya dağılışını,gözlerini kırpmadan izlediler.Mavi gök yüzünde pusulasını arayan bulutlar,bazı telaş içinde hızlı bazıları vurdumduymaz burnunun dikine giden yaramaz bir çocuk.Beyaz bulutların,usta aşçı gökyüzünün yemek kalıplarıyla aldığı şekilleri izliyor,arada ıslak taneleri dökülüyordu.Erkek,sırtının terinin kuruması sonucunda tir tir titreyen kadını,güç kollarıyla sarmaladı ve vücut sıcaklığı soğuğa karşı kalkan oldu.Arada bir dudaklarına ve yanaklarına buseler konduruyor,romantik filmlerin vazgeçilmez sahnesini gözlerinin önünde sergiliyordu.

Olayın gelişme bölümü,yukarıda anlattığım hadisedeki gibi büyük çalkantılarla,kaderin kendi eliyle yaptığı aşk tünelinde yolcu olan iki çiftin,gondollarının doğanın yardımıyla keyifli ve iyiliklerle süslenmiş aşk şölenine fersah fersah ilerlediği,adamın sevgilisini öpmesiyle biten mutlu sonlu filmler gibi noktalanmadı.Sevgilimle ağacın altındaydım.Yeşil çimenlerin arasında özgür atlar misali dart nala adalelerimiz şişene kadar koşturduk.Arada bir boğazıma yapışıp,aşk oyunumuzun içine çomak sokan,istikbalimi ve geleceğime barikat kuran nankör böcekleri öldürmem zaman aldı.Evet yalın ayak koşmuştuk.Ayağımızın kesilmesi,burkulması,acil bir önlem alınacak kazayı düşünmeden aşkın büyüsüne - dağa doğrusu sevgilimle öpüşmek için en doğru zaman - kapılmış,gözleri kara mücahitlere dönüşmüştük.Çimenlerin arasından,bitiş noktası olan tepedeki vaat edilen aşk yolculuğumuzun son durağı, çınara gelene kadar küfretmiş,ısırgan otları ve böceklerin mütekare antlaşmasıyla beni gafil avlamasının verdiği reaksiyon olan kollarımın kaşınması ve sürekli böcek bulma ihtimaline karşı taarruzda beklediğim götümden nefes aldığım dakikaları geride bırakmıştım.Sevgilim kendini oyuna o kadar kaptırmıştıki,küçüklüğümüzde bize devamı anlatılmayan ''tavşan ile kaplumbağa '' masalındaki tavşan misali,gerile gerile ağacın altında bekliyor,artistlik taslayarak geç kaldığım için utanmamı bekliyordu.Yolculuğumun dert ortağı ayaklarım ve ciğerlerime söz geçirmek için,ağacın yanında soluklandım.İnci inci terler yorgunluktan harap düşmüş vücudumun her yerinden pınar misali akıyordu.

Tam romantik ambiyans oluşturduk derken,koltuk altlarımda beliren ışık hızından daha hızlı yayılan,temas ettiği yüzeylerde ölümcül etkiler bırakan ter kokusu,sevgililerinde buluşmada korkulu rüyaları olan angut erkekler gibi başıma gelmişti.Hafiften turşu kokan tişörtümü önemsemeyip,sevgilimi yamacıma çektim.Güçlü pazularımla sarıp sarmaladım.Sarmalama işlemim saniyeler sürmüştü.Tiksindirici kokuyu alan sevgilim,iğrenmiş ve kollarımla sardığım yapay mağaradan güçlükle kendisini atabilmişti.Elini burnuna götürüp,deliklerini kapatınca,koltuk altın kokuyorun evrensel sembolü zorda kalınca makina misali işleyen beynime,kıvılcım çakmış ilk firesini vermişti.Yakınlarda su kaynağı aradım.Amazonda gezinen,kırk yıllık kampçılar gibi olmayan keskin aletimi çıkartmış,boyumu aşan devasa yaprakların arasında kaderimi değiştirecek doğa harikasını arıyordum.Gölete gelince tişörtümü çıkardım.Koltuk altlarıma su serpip,sevgilime geçici bağışıklık kazandıracak ama ilişkimizi az da olsa kurtaracak yönteme güvendim.Tedavisi koltuk altlarım kuruyana kadar sürsede,kısa sürelik zaman zarfında istediğimi alacaktım.Kararlıydım.Gelmişken hacetimi de gideriyim dedim ve bana en büyük kazığı atmış yeşilliklere kendi vücudumun hazırladığı sıvıyla karşılık verdim.Ağacın yanına geldim.Sevgilim ''gıhgıhgıhgıh'' gülüyordu.


''Ne oldu ? Niye gülüyorsun ? '' dedim.
İşaret parmağıyla kıllı göğsümü işaret ederek,''Tişörtünü mü kaybettin ? '' dedi.
Her şeyden habersiz,bi haber kendime baktım.Hakikaten tişörtümü kaybetmiştim.Şerefsiz doğa,uzatmada rövanşı kazanmıştı.Kollarımı iki yana açıp peluş ayıcıklar gibi paytak paytak sevgilimin yanına gittim.
Kalkıp benden uzaklaşmaya başladı.Gözleri kısık ve kollarını bana doğru hedef alarak ''Ne olur gelme Umut.Ben eve gidiyorum.Sözde ''çok romantik olacak '' diyordun.Ancak,yol kenarlarında veya yeşillik alanlarında mangal sevdalısı krolar gibi atletinle geziyorsun.Kusura bakma ama benim zamanım yok.Sana güle güle '' diyerek dilime pelesenk olmuş iki cümleyi boğazıma doladı.
Çekip giderken,galip olan doğa tüm dünyaya mağlup olduğumu ulaklarıyla yetiştiriyor,düşenede bir tekme misali havayı soğutarak,yağmur yağdırma kıvamına getiriyordu.Çimenlerin arasında atletiyle,koltuk altı kokan,yüz üstü bırakılmış adam haline ağlıyordu.

Gamsız

0

Yafta , , , , , , , , ,

Hayatta insanın eline fırsatlar gelir.Her insanın eline değerlendirebileceği şanslar yakalamıştır.İçinde bulunduğu durum,çevre ve ruh hali faktörleriyle,biçimlenir ve fırsata olan bakış açısı değişir.İstemsiz olarak,dışardan gelen baskılarla önüne altın tepside sunulan hayatının fırsatını,koca bir hiç misali elinin tersiyle iter.Duruma göre de itmek zorunda kalır.Hani derler ya ''talih kuşu kondu'' aslında konmaz.Semalarda özgürce kanatlarını açıp,küçük kemikleriyle süslenmiş karın boşluğunu alabildiğince temiz havayla doldurup süzülürken uygun bir tünek bulur.Tünek:Fırsalat ülkesinde gondoluyla gezinirken,talihsiz rehbere rast gelmiş orta direk memur maaşıyla kıt kanaat geçinen aile.Sonra talih kuşu bulunduğu yeri beğenmeyip yeni maceralara kanat açar.Arkasında şevki kırılmış,hayalleri parçalanmış ve ağzından dökülmeyen küfürlerle bir aile bırakır.

Soğuk bir kış akşamı.Dışarıda yağmur,tüm gazabını gösteriyor.Sevgilisinden yeni ayrılmış,dertli ve saniyeler sonra depresyona girecek avutulması gereken körpe genç kız misali içini boşatıyor.Pencereden yağmur tağnelerinin cama vurunca ''dıtdırıdıtdırı'' sesini işitiyor,vasat elektro gitar solosunu andırıyordu.Evin sıcak ambiyansından,soğuk ve ıslak sokak kaldırımlarına bakınca tüylerim diken diken oluyor,azıcık empati yapmak için beynimi meşgul ediyordum.Elinde bond çantası,ayaklarına kadar inen ıslanmış ve rengi açılmış koyu pardisüsüyle tam bir memur profili çizen babam,koşarak apartman kapısını bulmaya çalışıyordu.Babamla birlikte bardaktan boşalırcasına yağan yağmurla düelloya girmiş,şanslı olanların yanlarından eksik etmediği,televizyondaki gerzek;futbol programlarındaki allem edip kullem edip adam gibi yorum yapamayan tahmin adamlarını dinlemeyerek teçhizatlı işe gidenler,şemsiyeyi kılıç misali kullanıyordu.Yağmur damlaları arasında,şemsiyesiyle yararak geçiyordu.Babamın ıslanan ve hiçbir tutar ödemeden temizlenen,soğuk kaldırımlardaki ayak izleri;hamlesini yapıp geri çektiğinde oluşan ayakkabı kalıbından anlıyorduk.

Ev ahalisi olarak,gözü yollarda baba hasreti burunlarında tüten iyi süt emmiş aile çocukları gibi kapıyı açarak loş ışıkla aydınlanan ve ayak sesleri boşlukta yankılanan merdivenlere baktık.Babamın kafasının şekli ışığın yardımıyla gölgesini göstermişti.Sevinerek yanına koştuk.Ben babamın pardüsüsünü,kardeşimde evin çocuğunun erkek olma ritüellerinden olan babanın eşyalarını taşıma geleneğini devam ettiriyordu.İçine su giren ayakkabılarından sırılsıklam olmuş beyaz çoraplarıyla eşikte iki çift ayak belirdi.Sonra babamın loş ışıktaki eğilmiş vücudunun silüeti,kapıyı kapattı.Neşeli Amerikan filmlerindeki,aile reisinin günün olağan dışı iyi geçişi,sosyal standartlarının ortalama üstünde oluşu ve yemeği yemek için sabırsızlandığı karesini çizmiyorduk.Kollarını kocaman iki yana açınca ayaklarını dizlerine koyup,güçlü pazularıyla atlı karınca deneyimini yaşatan babamız yoktu.Klişelemiş sorulardan,işten,günün nasıl geçtiğinden sorular sorardık.Sorularımız o kadar gerçekçi gelirdiki,babam işin stresini omuzlarından ve mental olarak zihninden atamamış rehabilite olmak için demlenen çay ve telizyon kombinasyonuyla kendisine terapi yapardı.

Babamın ıslanmış pardüsüsünü odasına götürürken,holden geçerken üstünden damlayan tazeliğini koruyan su damlacıkları ve stresin ve kederin üstüne işlediği vazgeçilmez stres topu sigaranın küçük kaçamaklarından kalan kokuları küçük burnumla çekiyor,yüzümü ekşitip kafamı çeviriyordum.Kulak memesi kıvamındaki sevgiyle hazırlanan yemeğin,metal fırınlı tencerenin sevginin diğer tarif malzemelerini tepkimeye sokmasıyla kaynadı ve ''yemek hazır'' tekbirini kaynayarak tıpkı volkan misali çıkan sıcak buharının metal nesnesini havaya kaldırmasıyla,tüm ev ahalisine ferman okudu.Ailecek birlikte olabildiğimiz,hayatın zor koşullarına dar alanda kısa paslaşmalar yaparak küçük tatlar aldığımız yemek konuşmasını babam başlattı.Çatalıyla salatanın köşesinden ufak lokmalar alıyordu.Azğında yemek varken,konuşmacı resmini çizmeye çalışan akadamisyenler gibi iki birleştirip çenesine koydu ve ışıldayan gözlerle,bitmeyecek istekleri olan iki çocuğu dinlemeye koyuldu.

''Baba ben telefon istiyorum '' dedim çekinerek.Yanaklarımda hafif kızarma ve ağzımı yana kırma efekti oluşmuştu.
''Niye ? '' diyerek,gelen teklifin büyüklüğünü organik gıdayla zehrini almak için babam salatanın köşesinden ufak lokmalar almaya devam etti.
''Bütün yaşıtlarımda var baba.Hepsi çıkartıp önümde hava atıyor.'' diyerek ergenliğimin verdiği akranında ne varsa sende iste hastalığına yakalanmış,evet denilirse olayın enfeksiyon halinde kardeşimede geçeceği tehlikeli safhaya gelmiştim.
''Bakarız.Bir maaşımı alayım.'' diyerek babam,şuğan için durumunun olmadığı akıllı harcamalar yapması gerektiğinin ve memur çocukları için kutsal gün olan ay başını beklememizi şiddetle ısrar etti.
Konuşmamızdan iki hafta geçmişti.Kutsal gün geçeli üç gün olmuştu.Babam hasat zamanında,iyi ekin toplayan çiftçiler gibi güler yüzlü gelmiş,birkaç gün sonra taksitlerle çarçur olacak parayı bile bile kendisini avutmaktaydı.Balkonda,dolmuşlarında evimizin karşıındaki uğrak yeri olan seyyar ciğerciye bakıyordu.Ciğerciden yükselen arabesk ezgileri,balkonun soğukluğu,ankara ayazı ve babamın busesine dakikalık periyotlarla gelen sigara ortama ambiyans yaratmıştı.Balkondaki taburelerden bir tanesini babamın yanına çektim.Sıkı dostlar gibi elimi babamın sırtına koyup,ufka baktım.''Baba,ne oldu bizim telefon işi ? '' diyerek çıkmaz sokağa girerek sıkışan babamın nefes alma seviyesini iyice daralttım.Alnından sicim terleri akıyor,elleri nemleniyordu.Sigarayı uzun çekişten sonra hiç olmadığı kadar ufka baktı.''Oğlum,durumum müsait değil.Biliyorsun.Kardeşinin de istekleri var.Senin istediğini alırsam,kardeşine ne alıcam ? Hele birkaç ay daha geçsin,sende harçlık biriktir.Biriktirince gel ''baba bak ben bu kadar yaptım '' de.Bende üstüne koyarım '' diyerek önceden kurduğum hayelleri çöpe atmış,şevkimi nazikçe kırmıştı.Somurtup,hızlıca balkondan çıkıp salona gittim.

Yıllar sonra çay bahçesinde oturuyorum.Kışların cıvıldadığı,yapay şelalesinin eksik olmadığı,insanın üzerindeki negatif yükleri alarak nötrleyen,gizli rehabilite oluşumu olan terapiye kendimi kaptırmışım.Yarım saatten beri önümde dikilen,sipariş almak için kıvranan garsonu görmemişim.Bana ellerinde olan içecek stoklarını sayıyor,elllerindeki malları fiyatlarına göre kategorize ediyordu.''Çay mı içsem ? '' diye sesli düşündüm.Birden garsonun cebinde gizlice bekleyen,aniden göreve başlayan kalemi gördüm.''Yok ! Yok ! Ben sesli düşündüm.Söylicem şimdi '' diyerek beklemekten ağaç olan garsona meyve vermesi için zaman tanıdım.Cebimdeki bozuklukları elimle yokladım.Yol paramı ve içecek paramı tahmini hesabını yaptım.Çay alırsam halk otobüsüne binecektim.Kola alırsam dolmuşa binecektim.Pisboğazlığım tuttuğu için,mideme söz geçiremedim.Midem,aklımın yerine hınzırca geçip,robot misali beni kontrol etti.''Kola alıyım '' dedim.
Hesabı ödemeye gelince ceplerimi baya bi aradım.Arka cebimde,kötü günler için rezerve edilmiş yirmi milyon buldum.Kendime küfrettim.

Yakışıklılık Zımpara,Biz Odun,Olduk Yalama

4

Yafta , , , , , , , , , ,

Doğam gereği bazı zamanlar odunlaşabiliyorum.Yapımda ve hamurumda var.Popüler kültürün bir pompası haline gelmiş,ülkesindeki mevzulardan bihaber dangalaklar misali şuursuzca dolaşmaktan iyidir.Yeri geliyor yeni arayışlar içerisinde,kendimi sokağa atıp emsalsizce dolaşmadığım zamanlar olmuyor.Biçare geziyorum.Cana yakın,sempatik,öğrenci cebini sevindiren fiyat yaftasına sahip nadide dükkanlara girip,cebimdeki bozukluklarla hiç olmadığım kadar seviniyorum.Sokağın öksüz çocukları olan banklara oturup,elinde gitar;sadece birkaç nota bilen umudu çok ama imkanı az olan müzisyen adaylarını dinleyip,kulağımın pasını siliyorum.Bazen yanıma güvercin geliyor.İkimiz de hızlı geçen hayata kafamız eğri ve her an tetikte,hızlı adamlarla,kalbimiz çarpa çarpa,kim kucak açarsa oraya doğru yelken açmaya müsait vaziyette sokaktan geçenleri izliyoruz.Arada çaktırmadan puaçamı gagalıyor.Ses çıkarmayan,boynu bükük aş kaynağı bulunca,arkadaşlarını çağırıp ziyafet vermeyi planlıyor.

Neyse.Durum analizine geçelim.Yakın arkadaşımla bundan birkaç yıl önce kızılayda geziyoruz.Cebimizde küçük heyecanlar ve küçük şeylerden büyük tat alacak düzeyde nakitimiz var.Vitrinlere gözümüz takılıyor.Hava soğuk.Benim paltomdaki yere doğru sarkan,üşendiğim için düzeltmediğim metal parça vücudumun uzuvu haline gelmiş.Vitrindeki dolgun fiyatları görünce,şaşkınlıktan cama ''çıt,çıt'' vuruyordu.Her nefes almamızda vitrindeki şeffaf camlarda kalıntılarımızı bırakıyor,bizden önce gelen kişilerin soluk izleri camlarda tazeliğini koruyor.Sıcak olduğundan fazla uzaklaşamadıklarını anlıyoruz.Vitrine o kadar odaklanmışızki,gözümüzü kırpmadan,hayata kapalı şeffaf camı izlemişiz.Hafta sonu ailesiyle çarşıya çıkan,mutlu aile çerçeveleri ve fotoğraflarından nasibini alamamış,çocuklarına oyuncak alarak sevindirmek isteyen kurnaz baba dükkandan çıkıp el hareketleri yapıyor.El hareketi gözlerimizin önünde değişik hareketler alıyor,ve yanaklarımızda hafif sıcak,karıncalanmalar hissediyoruz.

Pos bıyıkların altından,sakallarını yeni traş etmiş,çakı gibi yüze ve kaslarıyla uzaktan izbandut misali görünen tilki baba,sesli ihtarlarından vazgeçip,kas gücüne başvuruyor.''La mına koduğum ! '' diyerek,yalçın kayalar gibi sert tokatlarıyla,dayağına estetik katıyor.Savurulunca kıç üstü yere düşüyorum.Ağzımdan ''Mıhıkı mıhıkı '' çıkıyor sadece.Tabanları yağlayarak,kalabalığı yarıp geçiyoruz.En yakındaki cafeye sığınıp,inzivaya geçiyoruz.Kapıyı ittirince çalan zil sesi,bize belgesel programlarındaki gibi av olan hayvanların neler hissettiğini ima ediyor.Aninden sevgi yumağı oluşturup babanın bir çalılıktan çıkma tehlikesiyle,voltran oluşturuyoruz.Tırsa tırsa en köşedeki,loş ışıkla aydınlanan ve servisi geç gelen masaya özellikle oturuyoruz.Benim titremelerim geçmemiş,yakın arkadaşım adeta zelzele geçiriyor.Üstümüzde cillop gibi,bol kürklü,çevreye aykırı ve greenpeace oluşumuna çomak sokacak nitelikte kabanlarımız var.Titreye titreye kafamı çevirince,bizi iki saatten beri izleyen tüm cafe ahalisine ''ne bakıyonuz lan ?! '' diyerek gürlüyorum.Engin çınarlar bile yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya geliyor.

Paltomu çıkarıp,oturduğum sandalyenin gövdesine koyuyorum.Boğazlı kazağım,cafenin sıcak ambiyansına dayanamayıp cildimdeki ter zerreciklerini harekete geçirip,sicim terleri döktürüyor.Garson yanıma gelip ''Abi iyi misin ? '' diyor.''Yok bir şey bilader.Terliyorumda.O yüzden '' diyerek olayı ört pas ediyorum.Sıcak çaylarımızı içip,böbrek üstü bezlerimizdeki adrenalin hormonunu az da olsa zapt ediyoruz.En köşedeki masa olduğumuz için tüm gözler bizim üzerimizde,çayımızı yudumlarken ''hüüüppp'' sesini çıkartırsak,hepsinin siniri bozulup bir daha gelmemek üzere cafeyi terk edecekleri havasına bürünüyorlardı.Karşımda stresten şekerlere mimari uygulayıp,kendince hane yapmaya çalışan arkadaşıma bakıyorum.Temeli iyi atmadığı için ufak sarsıntıda derma çatma şeker evi yıkılıyor.Çaylarımız bittiği için garson tazelemek için elini ikide bir zamanlık periyotlarla kombo yapıyor.Her elini uzattığında,pis boğaz çocuğunu durdurmak isteyen anne tespiti yaparak,elini vurup kınıyorum.Yakın arkadaşım gözcülük yapıyor.Cafeye giren tüm insanları tarayıp,psikanalizini çıkarıyor.Çocukluğunda futbolcu kartı sattığı için,her türlü insanla temas halinde bulunmanın verdiği ''insan sarraflığı'' etkisini gösteriyor.

Yağmur tüm şiddetiyle gürüldüyor.Kasa başındaki dükkan sahibinin bıyıkları ve yüz ifadesi yağmurla birlikte coşan korku filmini andırıyor.Fon müziğimizde ''Akrebin gözü,aklı ''.Çayı beklete beklete içince,kıllanıyor.Ulağı  olan garsonu gönderip,topraklarından gitmemizi yoksa atağa geçiceğinin üstü kapalı haber yolluyor.Yakın arkadaşım ağzından mırıltılar ve türkülü ezgiler şakımaya başlıyor.Çok zaman geçmeden kulağımı kabartınca,Yunus Emre'den ilahi söylediğini anlıyorum.Bende ona eşlik edip,boka saplandığımız durumu düzeltmek için Mevlana'dan okuyorum.Dükkan sahibi gürüldüyerek,kıllı kolları,çıkmış göbeği ve fırlayan asabiyetiyle masamıza geliyor.''Beyler,artık kalkın hadi.Bir çay söylediniz,ev bellediniz valla.İşgal ediyorsunuz burayı.''diyerek saatler içerisinde volkan gibi patlayan sinirinin küçük bir reaksiyonunu gösteriyor.Durumu açıklayarak,günün kahramanı olamk isteyen her boku bilen lavuklar gibi atılıyorum.Arkadaşım bir köşeye tünemiş,şekerle oynuyor.Tam söze başlayacakken yandaşları garsonlar arkasında beliriyor.Baş parmağımı,işaret parmağımın üstüne koyarak açıklamanın beden dilini yapıyorum.''Abi,biz birini bekliyoruz.Yoksa çok oturmayacaktık.Vallahi.'' diyorum yusuf yusuf ruh haliyle.Allah yüzümüze bakıyor ve cafeye iki bayan giriyor.Tam yukarıdaki salona geçicekken,kıvrak zekamı kullanarak onları işaret edip ''Ah ! Abi geldiler işte.Huhu biz burdayız '' diyorum gerzek gerzek.Arada da el sallıyorum.

Dudağını hafifçe büküp,olaya açıklık kavuşturmak isteyen kızlar başta hiç siklemiyor.Sonra meraklarına yenilip geliyorlar.Diken üstüne oturduk derken mutfakta sorun çıkıyor ve sıcak saatler yerini iki güzel bayana bırakıyor.Masamıza oturuyorlar.Şekerle oynayan yakın arkadaşım birden gökdelen yapmaya başlıyor.Boyu uzun,saçı bellerine kadar olan sarışın kız söze atılıyor.''Biz sizi tanımıyoruz ki.'' diyerek kendini savunuyor.Big bang'ten başlayıp içinde bulunduğumuz durumu ve zalım dükkan sahibinin bize uyguladığı gazabın izlerini göstermek için ibreyi arkadaşıma çeviriyorum.İnsanlık ölmemiş,düşenin halinden anladıkları için aralarında fiskos yapıp konuşuyorlar.Sonra bana dönüp ''Sen git,o kalsın.'' diyorlar.Kaşlarım kubbeyi gösteriyor ve ellerimdeki damaların izleri belirginleşiyor.''Neden ya ? O sadrazamın sol taşağı mı ? '' diyorum haliyle.''O senden daha nazik ve daha güzel o yüzden '' diyor ağzını bükerek.Alkışlayıp,ezilen ve bir gün muhteşem dönüşüyle herkesin canını yakacak dışlanan karakteri oynuyorum.''Yazıklar olsun sana ! '' diyorum arkadaşıma dönerek.''Umut ! Dur açıklayım.'' diyor arkadan yetişip kolumu tutarak.Tüm cafe ahalisi canlı yayınlanan pembe dizinin izleyicisi oluyor.''Ne açıklaması ben gidiyorum.'' diyorum.

Söylene söylene yolda yürürken peşimize musallat olan babaya kafamla giriyorum.Başımı kaldırınca anlıyorumki önceden karşılaştığımız,hır çıkaran baba.Ellerimi iki yana açıp ''Vur abi.Kim vurmadı ki ? '' diyerek dayağa başlarken terbiye edilmiş kurban oluyorum.

Haftanın İçinden #1

1

Yafta , , , , , , , , ,

Müessesemiz de müşteri memnuniyeti esas alınarak,uzman kadrosu,geçmişten gelen vizyonu ve amatör ruh,profesyonel yaklaşımla sevgili sizleri kucak dolusu saçma velhasıl güldüren pikçırlarla karşınızda.
Maystro.
Haftanın İçinden Köşesi nedir ? Yenilir mi ? İçilir mi ?
Ömer Üründül'den daha çok keyif veren,bağımlılık yaratan,bir bakanın bir daha elinden düşüremeyip müptela olacağı kronik hastalık.
Günlük gazete vb haber sitelerinden el emeği göz nuru derlediğimiz haberleri sevgili sizler için mercek altına alıyoruz.
Muzun içinden hamam böceği bile çıkartırız.

Haftanın Fışfışı

Böyle bir mesleğe,böylesine uygun bir ölüm cuk oturmuş.


Çoşamazsa Bilica'nın açtığı tünelden ülkesine dramatik kaçış trajedisi yaşatır.




 Memleketimin spor haberlerindeki üsluba hayranım.Hergün çeşitli deyimler,sözcükler,terimler türetiyorlar.
Yenişememek ?


Bazı pikçırlar döndürülemediği için siz monitor başındaki izleyiciler dönmek zorunda kalacaksınız.
İnsan budist,rahip olsa bile hiçbir kadın arzulayamaz mı ?
Maymunlarla mı gidericek ihtiyacını ?
Indian Style.




Ömer Üründül vasıtasıyla enfeksiyon hatta beyin bedava reaksiyonlarına yakalanmadık ama vuvuzela öldürdü.


Modern tıp çok ilerledi.
-Siz içeriye gidin soyunun,biz geliyoruz.


Ansayfa dediğin mayolu görüntülerle süslenmiş,grup seks imtihanıyla burun buruna olan adamlarla dolup taşmalı.