Beni Sevin

Yafta , , , , , , , ,

'''Mısır koçanının yanındayım.Seni bekliyorum '' dedim.Yaklaşık iki saatten beri sevgilimi bekliyor,yazın kavurucu sıcağını aldırmadan giydiğim kalın ve koyu oduncu gömleğim iki saatlik bir süreden sonra koltuk altları sarı rengine çalmaya başlıyordu.Yanında durduğum mısır koçanı maketinin içindeki mısır taneleriyle,koltuk altlarım aynı renk cümbüşüne bürünmüş,renklerin kardeşliğini yaparak terden sırıl sıklam olan saçlarımı bir nebze de olsa kamufle ediyordu.Telefonum avucumun içinde su altında kalmış sıçana dönmüş,her iki dakikada bir çıkan ''avea'' yazısı kaybolmuştu.İnceden tırsmış ve korkmuştum.Takoz telefonum bana ikinci darbeyi indirmiş.Geç gelerek beni ağaç eden sevgilime omuzdaş olmuştu.Elimin tersiyle alnımda inci inci dökülen terleri sildim ve yadigar gömleğime sürdüm.Planlanılan şekilde buluşulmadığı için,güneşin devreye girmesiyle yanıma ve çevremdekilere huzursuz edicek kokular salgılıyor,koltuk altımı reaksiyona sokuyordum.Çay bahçesindeki sandalyelere oturduğumda kot pantolonumun kıç tarafının terlediğini anladım.Terler kot pantolonuma öyle nüfuz etmiştiki,içinde bulunan renk kimyalarını bozarak beyaza çevirmişti.Moda olduğundan çok endişelenmedim.Sıcağın altında kurulu çalar saatler gibi gelip geçen,sahte gülümsemesinin altında kendi çıkar ve menfaatlerini koruyan garson gelerek ''bir şey ister misiniz ? '' sorusunu yönelterek bir saatten beri verdiğim cevapla yetinmeyerek,kendisini avutuyordu.

Çay bahçesinin karşı tarafındaki otobüs duraklarına baktım.Umutsuz denizcilerin karayı görmek adına ufka baktığı gibi baktım.Karayı göremesemde bir an için kendimi ümitlendirdim.Arada da hala yandan kombolarına devam eden,beni soru bombardımanına tutan garson,yenilmeye doymayan pehlivanlar gibi sıkıcı sorusunu yineliyordu.En sonunda köpeğini mutlu eden sahipler gibi önüne kemiğini attım.Bir çay istediğimi söyledim.Teklifimi duyunca yüzü güldü ve uzun süren yıpratıcı ve nefsi çeldirici hamlelerinden sonra galip gelmişti.Cebimdeki terli telefonum bir kez daha çaldı.Sinirlenerek telefonu açmadım.Garson çayımı getirdikten sonra savaşı kazandığının resmi belgesi olan fişi masaya bıraktı.Şekerleri atıp,birleşmiş dudaklarımı çay bardağıyla birleştiriyordumki slow motion sahneye sevgilimin görünmesiyle son buldu.Aheste aheste geliyor,geç kalmasına rağmen gülüyordu.Karşımdaki sandalyeye oturdu.Çay bahçesinin girişinde soğuk davranışları uzaktan belli oluyor,negatif yüklerler dolu zihni dokununca insanı çarpacak düzeyde hissettiriyordu.Birkaç dakika ikimizinde motorumuzun soğuması ve havada hakim olan tehlike çanlarının susması için sakince bekledik.İlk atağı o yaptı.Her zamanki gibi benden hızlıydı.

''Umut,ben ayrılmak istiyorum.''
Olumsuz geçen bir sürü olaydan sonra rahatlatıcı çayı içerken,yudumlarım boğazımda düğümlendi.
''Ne ? Kafan güzel mi ? ''
''Bir aydan beri ilişkimizden tat alamıyorum.Yeni atraksiyonlara ihtiyacım var.''
''Beni burada iki saatten beri beklettin.Benim için atraksiyon oldu zaten.Sayende pazar ezikleri gibi kokuyorum'' dedim.
''İşim vardı geç kaldım.İnsanlık hali.Olamaz mı ? ''
''İnsanlık halinin karşısındaki insanı bekletebileceği belirli bir zaman miktarı var.Kusura bakma ama sen onu fazlasıyla aştın.''
''Zaten beni son görüşün olacak.'' dedi kendinden emin tavırla.Cümlelerini ağzından dökerken kafasını sallayarak ortama ayar vermeye çalışıyordu.
Ahu Tuğba'nın petro fiyatlarına verdiği etkinin daha fazlasına bütün bedenimde hissediyordum.Üst üste gelen olumsuz olaylar silselesi son yandaşınıda yanına almıştı.
''Ayrılmak mı istiyorsun ? '' dedim emin tavırlarla.Özgüvenimi bozmak istemiyordum.
''Evet.''
Son cümlesini söylemesiyle adete ışınlanan erkek güzeli uzan saçlı bir homo sapiens yanına geldi.
''Bu Can.Senden kat kat daha iyi.''
''Sen benim ne marifetimi gördün ki ? '' dedim.
Erkek güzeli orangutan,sinir katsayısını yükselterek,asabiyetiyle doğru orantılı on kaplan gücünü doldurmak için kendisini sıkıyordu.Tasması sevgilimin elinde olduğu için her an azad edebilir,üstüme salabilirdi.
''Sana orangutanla iyi şanslar '' dedim.
Cümlemi bitirmeden on kaplan gücünün sınırlarına ulaşan orangutan arkadaş sevgilimin tekbiriyle zincirini kopardı ve güçlü yumruğuyla sağ yanağıma darbe indirdi.Rodos rüzgarlarının tekneleri yaladığı gibi,ince bir sesle yumruğun kemikli ve sert tarafını dişlerimde hissettim.Böbrek üstü bezlerim hiç oldığı kadar hızlı çalışıyor,beynim yem olmamam için ayaklarıma mesaj gönderiyordu.

Ayağa kalkmamla bir sol kroşe daha yedim.Bu gibi durumlarda insanların çocuklukları akıllarına gelirdi ama ilk kez kabız olduğum zamanı hatırladım.Fitlin götüme girerken verdiği acıdan daha büyüktü.Sonbahar rüzgarlarının ikinci baharını yaşayan yaprakları dökmesi gibi yere doğru hafifçe savruldum.Yer çekimi ve potansiyel enerjinin düşenede bir tekme misali kombinasyonlarıya hafifçe düşüşüm ağırlaştı.Çay bahçesindeki duyarlı kalabalık yanıma üşüştü.Gözlerim açıkken son gördüğüm eski sevgilimin,ahtapot kollu orangutan tarafından sarmaş dolaş görüntüsüydü.Daha sonrasında kabız olarak tuvaletimi yapmaya çalışıyordum.

Comments (0)

Yorum Gönder