Yafta babalar günü , casi f-91 w , casio , memur , memur çocuğu , memur çocuğunun babalar günü hediyesi , roleks , saat
Kurulu çalar saatten önce uyandım.Güneş ışıkları odama daha yeni yeni giriyor,tepenin arkasında kombinesini aldığı yerin sahibi olarak yerleşiyordu.Penceremde beliren birkaç kuş,ayak seslerimi duyunca aniden kanat çırparak kaçtı.Bir nevi benim bankam olan kumbaramın yanı başına geldim.Benim bankamın çalışanı yoktu.Veznedarı,güvenlik görevlisi,müdürü veya ona benzer makamdaki kişiler çalışmıyordu.Yedi gün yirmi dört saat hizmet verebiliyorduk ama.Güvenlik işini kartal gibi gözlerime,çitanın hızına sahip ayaklarıma bırakmıştım.Vefakar kumbaramı salladım.İçindeki paralar karnavallardaki dansçılar gibi sallanıyor ve kumbaranın içindeki metal yüzeylere her çarpışlarında sesler çıkartıyorlardı.Kumbaramı sallayışımda büyük hissettiğimi anladım.Kutsal bir histi.Yemeden,içmeden para biriktirmiştim.Sınıftaki zengin arkadaşların muhasebelerini yapan çocuklardan daha iyi hesap yapmaya başlamıştım.Olası harcamalarımı düzenliyor,ay sonu olunca kumbaramdan para çıkışlarını içeren belge alıyor ve inceliyordum.O güne kadar kumbaramı açmamıştım.Kumbara,benim için gizli bir dünyaydı.Paralarımın huzur içinde yaşadığı,insanların cebinde değilde başka bir ortamda kaldığı ve arkadaşlarıyla muhabbet edip günün stresini üzerinden atabileceği bir ortam.Kısacası lüks bir otel gibiydi.Kumbaramı ters çevirip altındaki kapağı açmaya çalıştım.Kapağa her yüklenişimde kollarımdaki damarlar açığa çıkıyordu.Bir süre sonra yorulan kaslarımın sözünü dinleyerek başka planlar yapma kararı aldım.Mutfaktan bıçak alıp,teçhizatla geldim.Bu sefer yanımda benim kas gücümden daha iyi bir yancım vardı.Ustaca hamlelerden sonra kapağı açtım.Uzun karanlık ve sessiz günlerden sonra paralar yeniden cebime girmek için sabırsızlanıyorlardı.
Kumbaramı açtığımda şevkim kırılmıştı.Salladığımda çıkan sesin değeri küçük ama boyutu büyük paralardan kaynaklandığını gördüm.Kumbaramdaki paraların transferine baktığımda büyük bir açık buldum.Bazı günlerde kumbaramdaki sermayemden yemiştim.İlk gün çokomel,sakız derken git gide büyümüş ve soğuk yiyecekler katagorisine kadar gelmiştim.Bankama dış güçlerden yardım yapmam gerekiyordu.Bu durumda devreye annem giriyordu.Önceki yıllarda bankamla yıldızları barışmamış,geçmişinde temiz bir olay bırakmamıştı.Saatler süren ısrar ve geri adım atmama politikası üzerinde yoğunlaşıldığında anneme ikna etme kıvamına getirmiştim.Takviye güçlerde devreye girince bozuk paralarıma yeni neferler çıkmıştı.Şortumu,pokemonlu tişörtümü ve bir zamanlara damgasını vurmuş,her Türk gencinin vazgeçilmez şapkası olan önünde NY yazan şapkamı giyerek çarşının yolunu tuttum.
Sahte mallarda bire birini yapan,ithalatta ödün vermeyen ve fenomen olmuş esnafların barınağıydı burası.Girişte ufak zorluklar yaşasamda kısa sürede ortama ayak uydurdum.Vitrinlere bakma mesafesine yaklaştığımda pusuda bekleyen dükkan sahipleri hemen çıkıp,nefsinizi harekete geçiren yıldırıcı cümleyi dudaklarından serbest bırakıyorlardı. Birkaç dükkan gezdikten sonra yorulmuştum.Merdivenlerin ortasına oturarak gelen kişilere bakıyor ve analizlerini yapıyordum.Şapkamı çıkarıp,başımı öne eğdim.Saatler boyu tüm çarşıyı dolaşmış ama uygun bir hediye bulamamış çocukların mazlum edebiyatı yapması böyle oluyordu.Ellerimi saçlarımın arasında gezdirirken köşede,unuttuğum bir dükkanı gördüm.Birbirinden güzel saatler satıyorladı.Koşarak vitrinin yanına geldim.Vitrinin yanına gelince uzaktaki görüntüsünün beni ne kadar yanıltabileceğini anladım.Güzel saatin yanında bir o kadar güzel fiyatı vardı.Tüm eğlencem kaçmış,bu yılı da pas geçerek çiçek alıcam derken kasvetli güne kahraman gibi yetişen hızır esnaf kapının önünde belirdi.
''Hangi saate baktın ? '' dedi bakışarıyla vitrini göstererek.
''Çok pahalıymış onlar '' dedim.Cebimdede Medine dilencisi gibi bozukluklar taşıyordum.
''Senin ne kadar paran var ? ''
''Kumbaramki tüm paraları aldım.Sayamadım çoktu '' dedim.Aslında saymıştım.Sayamadım demem paranın çokluğundan söz edip dikkatini çekmekti.
''Tamam gel sen sana uygun bir saatim var '' diyerek sırtımdan iki koluyla tutarak klimasıyla püfür püfür esen dükkanın içine sokuldum.
Tüm cafcaflı saatlerin arasında,pazardaki ezik mallar gibi duran siyah bir saat vardı.Başlarda onu beğenmemiştim ama günü kurtarabilmem için gerekli hediyenin o olacağına kanaat getirmiştim.Hissiyat olarakta saate ısınınca fiyatını sordum.Cebimdeki bozuk paralardan birkaç fiyat üzerindeydi.Yüzümü ekşittim.İyilerin dostu,kötülerin düşmanı esnaf,dünyaya pollyana gibi pembe gözlükle bakan çocuğun şevkini kırmamak için zararına bir saat sattı.Cebimdeki tüm bozuk parayı tezgahın üzerine koydum.Bazıları yuvarlanıp,tezgahın alt taraflarına düşmüştü.Hediye paketi yaptırdıktan sonra az olan parama bakmadan,büyük bir fedakarlığa kollarını sıvamış olan esnafa teşekkür ederek şen şakrak yoluma devam ettim.
Akşam olup sofra hazırlandıktan sonra herkes hediye tanıtım brifingini yaptı.Sıra bana geldiğinde babama ''benim roleksim '' dedim.Gerçekten benim roleksimdi.Terimin son damlasına kadar biriktirdiğim paramla,uzun uğraşlar sonucu esnafı yola getirmemle imanım gevremişti.Ama değmişti.Babam saati görünce mutlu oldu.Kolundaki saat kadar olmasada o güne mahsus benim saatimle evimizin semalarında dolaştı.
Comments (0)
Yorum Gönder