Yafta ahtapot kol , anı , beyaz atlet , doğa ana , romantik , romantik ambiyans , sarmaş dolaş , ter kokusu
Son derece mutluyduk.Keyfimize diyecek yoktu.Orta şekerli kahvemiz saatini şaşmıyordu.Tüm bu mutluluk kombinasyonları içerisinde güle oynaya eğlencemize devam ediyor,dozajı arttırarak mutluluk hormanlarını çifte telliye kaldırıyorduk.Yüz kaslarımızdaki ani gevşemeler,anlamsız gülüşmeler ve karın kaslarının fazla kasılmasıyla oluşan,en ufak gülme kırıntısında kollarımızı belimizin iki yanına tutup acısa bile diken üstü gülmeye devam ettiğimiz,pembe panjurlu anılar.Kuşların hiç olmadığı kadar geveze ve güneşinde içi içine sığmadığı,tüm ihtişamını kadim dostu dağlardan izlerini alarak,kaynağa doğru yöneldiği vakit.Doğayı mutluluk sarhoşluğumuzdaki çembere dahil ediyor,doğa anayı kıskandıracak manzaralara yelken açıyorduk.Uçsuz bucaksız kaynak niteliğindeki mutluluğumuzun dümeninin başında kuşlar,arkamızda güneş ve eksik olmayan kahkahalar misafirimiz oldu.
Yeşil çimenler arasında cesurca ilerliyor,adımlarımız su içinde dirence karşı koyan yalın ayaklar gibi ağır ve yavaş ilerliyordu.Aynı doğrultuda,sapmadan yollarına devam eden iki sevgi fıçısı,kendilerinden o kadar geçmiş,benliklerinden hiç olmadığı kadar sıyrılmışlardıki;doğanın engin kayalıklar gibi sert koşullarına göğüs gererek,cahil cesaretiyle yalın ayak koşuşturmaya başladılar.Börtü böceğe aldırmadan,kendilerini bekleyen hazin sona bir adım daha yaklaşıyor,bilinmeyene doğru kürek çekiyorlardı.Yeşil çimenlerin arasında ceylanlar gibi gezerken,yüreklerindeki çarpıntı richter ölçeğinin endişeli verilerinde dans ediyor,fazlasıyla çarpıyordu.Nihayet yoruldular ve tepede yalnız ikametgah eden,bunaltıcı sıcaklarda yolcuların bellediği durak,gölgelerin altında soluklanmak için biçilmiş kaftan,mavi gök yüzündeki bulutları en iyi izlenilen miskinlik bayırı,tutunacak bir dal...
Harcadıkları efor,vücutları tarafından belli ediliyor,sırtlarından ve alınlarından dökülen sicim terleri,dur durak bilmeyen iki apansız yolcunun tuzu,biberi oluyordu.Sırtlarını soğuk,dayanıklı ve konforsuz çınarın gövdesine dayadılar ve bulutların yapraklar gibi ordan oraya dağılışını,gözlerini kırpmadan izlediler.Mavi gök yüzünde pusulasını arayan bulutlar,bazı telaş içinde hızlı bazıları vurdumduymaz burnunun dikine giden yaramaz bir çocuk.Beyaz bulutların,usta aşçı gökyüzünün yemek kalıplarıyla aldığı şekilleri izliyor,arada ıslak taneleri dökülüyordu.Erkek,sırtının terinin kuruması sonucunda tir tir titreyen kadını,güç kollarıyla sarmaladı ve vücut sıcaklığı soğuğa karşı kalkan oldu.Arada bir dudaklarına ve yanaklarına buseler konduruyor,romantik filmlerin vazgeçilmez sahnesini gözlerinin önünde sergiliyordu.
Olayın gelişme bölümü,yukarıda anlattığım hadisedeki gibi büyük çalkantılarla,kaderin kendi eliyle yaptığı aşk tünelinde yolcu olan iki çiftin,gondollarının doğanın yardımıyla keyifli ve iyiliklerle süslenmiş aşk şölenine fersah fersah ilerlediği,adamın sevgilisini öpmesiyle biten mutlu sonlu filmler gibi noktalanmadı.Sevgilimle ağacın altındaydım.Yeşil çimenlerin arasında özgür atlar misali dart nala adalelerimiz şişene kadar koşturduk.Arada bir boğazıma yapışıp,aşk oyunumuzun içine çomak sokan,istikbalimi ve geleceğime barikat kuran nankör böcekleri öldürmem zaman aldı.Evet yalın ayak koşmuştuk.Ayağımızın kesilmesi,burkulması,acil bir önlem alınacak kazayı düşünmeden aşkın büyüsüne - dağa doğrusu sevgilimle öpüşmek için en doğru zaman - kapılmış,gözleri kara mücahitlere dönüşmüştük.Çimenlerin arasından,bitiş noktası olan tepedeki vaat edilen aşk yolculuğumuzun son durağı, çınara gelene kadar küfretmiş,ısırgan otları ve böceklerin mütekare antlaşmasıyla beni gafil avlamasının verdiği reaksiyon olan kollarımın kaşınması ve sürekli böcek bulma ihtimaline karşı taarruzda beklediğim götümden nefes aldığım dakikaları geride bırakmıştım.Sevgilim kendini oyuna o kadar kaptırmıştıki,küçüklüğümüzde bize devamı anlatılmayan ''tavşan ile kaplumbağa '' masalındaki tavşan misali,gerile gerile ağacın altında bekliyor,artistlik taslayarak geç kaldığım için utanmamı bekliyordu.Yolculuğumun dert ortağı ayaklarım ve ciğerlerime söz geçirmek için,ağacın yanında soluklandım.İnci inci terler yorgunluktan harap düşmüş vücudumun her yerinden pınar misali akıyordu.
Tam romantik ambiyans oluşturduk derken,koltuk altlarımda beliren ışık hızından daha hızlı yayılan,temas ettiği yüzeylerde ölümcül etkiler bırakan ter kokusu,sevgililerinde buluşmada korkulu rüyaları olan angut erkekler gibi başıma gelmişti.Hafiften turşu kokan tişörtümü önemsemeyip,sevgilimi yamacıma çektim.Güçlü pazularımla sarıp sarmaladım.Sarmalama işlemim saniyeler sürmüştü.Tiksindirici kokuyu alan sevgilim,iğrenmiş ve kollarımla sardığım yapay mağaradan güçlükle kendisini atabilmişti.Elini burnuna götürüp,deliklerini kapatınca,koltuk altın kokuyorun evrensel sembolü zorda kalınca makina misali işleyen beynime,kıvılcım çakmış ilk firesini vermişti.Yakınlarda su kaynağı aradım.Amazonda gezinen,kırk yıllık kampçılar gibi olmayan keskin aletimi çıkartmış,boyumu aşan devasa yaprakların arasında kaderimi değiştirecek doğa harikasını arıyordum.Gölete gelince tişörtümü çıkardım.Koltuk altlarıma su serpip,sevgilime geçici bağışıklık kazandıracak ama ilişkimizi az da olsa kurtaracak yönteme güvendim.Tedavisi koltuk altlarım kuruyana kadar sürsede,kısa sürelik zaman zarfında istediğimi alacaktım.Kararlıydım.Gelmişken hacetimi de gideriyim dedim ve bana en büyük kazığı atmış yeşilliklere kendi vücudumun hazırladığı sıvıyla karşılık verdim.Ağacın yanına geldim.Sevgilim ''gıhgıhgıhgıh'' gülüyordu.
''Ne oldu ? Niye gülüyorsun ? '' dedim.
İşaret parmağıyla kıllı göğsümü işaret ederek,''Tişörtünü mü kaybettin ? '' dedi.
Her şeyden habersiz,bi haber kendime baktım.Hakikaten tişörtümü kaybetmiştim.Şerefsiz doğa,uzatmada rövanşı kazanmıştı.Kollarımı iki yana açıp peluş ayıcıklar gibi paytak paytak sevgilimin yanına gittim.
Kalkıp benden uzaklaşmaya başladı.Gözleri kısık ve kollarını bana doğru hedef alarak ''Ne olur gelme Umut.Ben eve gidiyorum.Sözde ''çok romantik olacak '' diyordun.Ancak,yol kenarlarında veya yeşillik alanlarında mangal sevdalısı krolar gibi atletinle geziyorsun.Kusura bakma ama benim zamanım yok.Sana güle güle '' diyerek dilime pelesenk olmuş iki cümleyi boğazıma doladı.
Çekip giderken,galip olan doğa tüm dünyaya mağlup olduğumu ulaklarıyla yetiştiriyor,düşenede bir tekme misali havayı soğutarak,yağmur yağdırma kıvamına getiriyordu.Çimenlerin arasında atletiyle,koltuk altı kokan,yüz üstü bırakılmış adam haline ağlıyordu.
Yeşil çimenler arasında cesurca ilerliyor,adımlarımız su içinde dirence karşı koyan yalın ayaklar gibi ağır ve yavaş ilerliyordu.Aynı doğrultuda,sapmadan yollarına devam eden iki sevgi fıçısı,kendilerinden o kadar geçmiş,benliklerinden hiç olmadığı kadar sıyrılmışlardıki;doğanın engin kayalıklar gibi sert koşullarına göğüs gererek,cahil cesaretiyle yalın ayak koşuşturmaya başladılar.Börtü böceğe aldırmadan,kendilerini bekleyen hazin sona bir adım daha yaklaşıyor,bilinmeyene doğru kürek çekiyorlardı.Yeşil çimenlerin arasında ceylanlar gibi gezerken,yüreklerindeki çarpıntı richter ölçeğinin endişeli verilerinde dans ediyor,fazlasıyla çarpıyordu.Nihayet yoruldular ve tepede yalnız ikametgah eden,bunaltıcı sıcaklarda yolcuların bellediği durak,gölgelerin altında soluklanmak için biçilmiş kaftan,mavi gök yüzündeki bulutları en iyi izlenilen miskinlik bayırı,tutunacak bir dal...
Harcadıkları efor,vücutları tarafından belli ediliyor,sırtlarından ve alınlarından dökülen sicim terleri,dur durak bilmeyen iki apansız yolcunun tuzu,biberi oluyordu.Sırtlarını soğuk,dayanıklı ve konforsuz çınarın gövdesine dayadılar ve bulutların yapraklar gibi ordan oraya dağılışını,gözlerini kırpmadan izlediler.Mavi gök yüzünde pusulasını arayan bulutlar,bazı telaş içinde hızlı bazıları vurdumduymaz burnunun dikine giden yaramaz bir çocuk.Beyaz bulutların,usta aşçı gökyüzünün yemek kalıplarıyla aldığı şekilleri izliyor,arada ıslak taneleri dökülüyordu.Erkek,sırtının terinin kuruması sonucunda tir tir titreyen kadını,güç kollarıyla sarmaladı ve vücut sıcaklığı soğuğa karşı kalkan oldu.Arada bir dudaklarına ve yanaklarına buseler konduruyor,romantik filmlerin vazgeçilmez sahnesini gözlerinin önünde sergiliyordu.
Olayın gelişme bölümü,yukarıda anlattığım hadisedeki gibi büyük çalkantılarla,kaderin kendi eliyle yaptığı aşk tünelinde yolcu olan iki çiftin,gondollarının doğanın yardımıyla keyifli ve iyiliklerle süslenmiş aşk şölenine fersah fersah ilerlediği,adamın sevgilisini öpmesiyle biten mutlu sonlu filmler gibi noktalanmadı.Sevgilimle ağacın altındaydım.Yeşil çimenlerin arasında özgür atlar misali dart nala adalelerimiz şişene kadar koşturduk.Arada bir boğazıma yapışıp,aşk oyunumuzun içine çomak sokan,istikbalimi ve geleceğime barikat kuran nankör böcekleri öldürmem zaman aldı.Evet yalın ayak koşmuştuk.Ayağımızın kesilmesi,burkulması,acil bir önlem alınacak kazayı düşünmeden aşkın büyüsüne - dağa doğrusu sevgilimle öpüşmek için en doğru zaman - kapılmış,gözleri kara mücahitlere dönüşmüştük.Çimenlerin arasından,bitiş noktası olan tepedeki vaat edilen aşk yolculuğumuzun son durağı, çınara gelene kadar küfretmiş,ısırgan otları ve böceklerin mütekare antlaşmasıyla beni gafil avlamasının verdiği reaksiyon olan kollarımın kaşınması ve sürekli böcek bulma ihtimaline karşı taarruzda beklediğim götümden nefes aldığım dakikaları geride bırakmıştım.Sevgilim kendini oyuna o kadar kaptırmıştıki,küçüklüğümüzde bize devamı anlatılmayan ''tavşan ile kaplumbağa '' masalındaki tavşan misali,gerile gerile ağacın altında bekliyor,artistlik taslayarak geç kaldığım için utanmamı bekliyordu.Yolculuğumun dert ortağı ayaklarım ve ciğerlerime söz geçirmek için,ağacın yanında soluklandım.İnci inci terler yorgunluktan harap düşmüş vücudumun her yerinden pınar misali akıyordu.
Tam romantik ambiyans oluşturduk derken,koltuk altlarımda beliren ışık hızından daha hızlı yayılan,temas ettiği yüzeylerde ölümcül etkiler bırakan ter kokusu,sevgililerinde buluşmada korkulu rüyaları olan angut erkekler gibi başıma gelmişti.Hafiften turşu kokan tişörtümü önemsemeyip,sevgilimi yamacıma çektim.Güçlü pazularımla sarıp sarmaladım.Sarmalama işlemim saniyeler sürmüştü.Tiksindirici kokuyu alan sevgilim,iğrenmiş ve kollarımla sardığım yapay mağaradan güçlükle kendisini atabilmişti.Elini burnuna götürüp,deliklerini kapatınca,koltuk altın kokuyorun evrensel sembolü zorda kalınca makina misali işleyen beynime,kıvılcım çakmış ilk firesini vermişti.Yakınlarda su kaynağı aradım.Amazonda gezinen,kırk yıllık kampçılar gibi olmayan keskin aletimi çıkartmış,boyumu aşan devasa yaprakların arasında kaderimi değiştirecek doğa harikasını arıyordum.Gölete gelince tişörtümü çıkardım.Koltuk altlarıma su serpip,sevgilime geçici bağışıklık kazandıracak ama ilişkimizi az da olsa kurtaracak yönteme güvendim.Tedavisi koltuk altlarım kuruyana kadar sürsede,kısa sürelik zaman zarfında istediğimi alacaktım.Kararlıydım.Gelmişken hacetimi de gideriyim dedim ve bana en büyük kazığı atmış yeşilliklere kendi vücudumun hazırladığı sıvıyla karşılık verdim.Ağacın yanına geldim.Sevgilim ''gıhgıhgıhgıh'' gülüyordu.
''Ne oldu ? Niye gülüyorsun ? '' dedim.
İşaret parmağıyla kıllı göğsümü işaret ederek,''Tişörtünü mü kaybettin ? '' dedi.
Her şeyden habersiz,bi haber kendime baktım.Hakikaten tişörtümü kaybetmiştim.Şerefsiz doğa,uzatmada rövanşı kazanmıştı.Kollarımı iki yana açıp peluş ayıcıklar gibi paytak paytak sevgilimin yanına gittim.
Kalkıp benden uzaklaşmaya başladı.Gözleri kısık ve kollarını bana doğru hedef alarak ''Ne olur gelme Umut.Ben eve gidiyorum.Sözde ''çok romantik olacak '' diyordun.Ancak,yol kenarlarında veya yeşillik alanlarında mangal sevdalısı krolar gibi atletinle geziyorsun.Kusura bakma ama benim zamanım yok.Sana güle güle '' diyerek dilime pelesenk olmuş iki cümleyi boğazıma doladı.
Çekip giderken,galip olan doğa tüm dünyaya mağlup olduğumu ulaklarıyla yetiştiriyor,düşenede bir tekme misali havayı soğutarak,yağmur yağdırma kıvamına getiriyordu.Çimenlerin arasında atletiyle,koltuk altı kokan,yüz üstü bırakılmış adam haline ağlıyordu.
"Ohannes" diyorum Ohannes, bu hikaye doğru olamaz. Doğruysa da böyle basit bir olay yüzünden sana kötü not verip giden hanımefendi ile zaten şimdi olmasa bir sonraki romantik turda vedalaşırdınız sanırım:)
@basak ter kokusu sevgiyi öldürür.
ahahahah eh doğrusunu yapmış kız , arkasına bakmadan uzamış aferim:)
@judy abbott hepsi şerefsiz doğa yüzünden.