Bir Günün Hikayesi

Yafta , , , , ,

Gıcırdayan otobüs kapıları ardına kadar açılıyor.Pos bıyıkları altında binlerce düşünce güden şoför,yolcu kalabalığına bakıp,hızlı davranmalarını işaret edermiş gibi dakikalık periyotlarla ayağını gaz pedalından çekip,insan denizini daha da dalgalandırıp,gelgitlerini arttırıyor.Ortama gereğinden fazla olan gerilimi yaşatıyor.Tüyleri diken diken olan yolcular,aceleyle adımlarını atıp,yerlerini almak için sicim terleri döküyor.Paradan sorumlu,otobüsün devlet bakanı her zamanki koltuğunda oturmuş,sıkkın,bıkkın ve biçare pembe panjurlu hayallerine dalmış,sığ sularda kulaç atıyor.Aortları içine çökmüş,melüm melüm gözlerle teker teker otobüse binen yolcuları izliyor ve para döngüsünün ana dişlisinin çarklarını hareket ettiriyor.Boş olan yerler parsellendikten sonra,muavin el işaretiyle kaptana onay verip,yoluna devam etmesini istiyor.

Ön safhalarda ileliyorum.Elim karıncalanmış.Yüzümde tazeliğini koruyan sinir ve endişe sentezleniyor.Sıkıntı yanaklarımı şişirmiş ve beden dilim tavana vurmuş.İnsan denizini,ileriye doğru hedef aldığım kafam ve gövdemle yarıyor,arkada kalan sevgilime göz atıyorum.Şampuan reklamlarındaki gibi saçlarını sırtına atıp,tıkış tıkış olan göt kadar otobüste ''pardon'' diyerek giderek düşen,ayaklar altına alınan insanlık seviyesini kurtarmak için nezaketen yardım istiyor.Önüne barikat olan hıyarlar,koyu sohbetine devam ediyor.Otobüsün baş kısmında olan dalgalanma sonucu,ayakta olan ahali öteleme hareketi yaparak,dar olan sınırı iyice küçültüyor.Meksika dalgası ayakta olan yolcular arasında elektriklenerek yayılıyor.Fiziksel olarak,otobüs ahalisinden ufak tefek olanlar durumdan hoşnut kalmayarak,çemkirmeye başlıyor.Fitilin ucunu ateşleyen duyarlı kalabalık,otobüs şoförünün,burada ben kuralları koyarım tavrıyla;monarşi sisteminde ezilen köylüler misali susarak,kolonileşmeye başlıyor.Sırt çantasından tanıdığım sevgilimi işaret parmağımla dokunarak ürkütüyorum.Beklemediği için,tepesi atan çatacak yer arayan bunamış teyzeler gibi patlamaya hazır düdüklü tencere gibi bakıyor.Önünde beni görünce,rahatlıyor ve omuzlarımda soğuyan,baskıdan ötürü nabzı hızlanan damalarlarını cildimde hissediyorum.Arka taraflara ilerleyerek,kümese dönmeyen temiz yerler buluyoruz.Parsellenmemiş boş koltuk bulup,hemen çöküyoruz.


Ayakta olanların çilesi henüz bitmemiş,aralarında bazıları müzakereye giderek,içgüdüsel olarak otobüsün dolduğuna inanmayan,nicelik anlayışı bizimkisinden farklı olan şoförü ikna edip rahatlıyor.Açılmayan camı,otobüsün kaslı,yakışıklı delikanlısının tek el hareketiyle açmasıyla kaldığı yerden devam eden sinerji,soluk kesmeden emin adımlarla otübüsün kirli koridorundan savrularak burunlarımıza işliyor.Havanın sert esmesiyle az olan saçlarım dalgalanmak istiyor.Kendisini rüzgarın şefkatli ellerine bırakıp,tüy gibi hafif olmayı istiyor ama bu isteğe karşı tezatlık oluşturan saç diplerim aralarında çetin mücadeleler veriyor.Kısa süre sonrasında laktik asit birikmesiyle yorgun,bithap düşen sevgilim omzuma yatıp romantik filmlerin izbe ve köhne mekanlarda da yaşanılabileceğini anımsatıyor.Yanaklarındaki tatlı tebessüm,cebinde anahtarlığın çıkardığı sesle yeni oluşan huzura çomak sokan,ıvır zıvırı eksik olmayan amcayla yerini ekşimiş surata bırakıyor.

Toplum olarak,hayatında böyle sahnelere tanık olmayan ahali,anne tespitinden öteye gidemeyerek kulaktan kulağa fısıldaşıp kendi çaplarında bizi kınıyor.Değerli farklı olduğu için fal taşı gibi açılan gözleri,üst dudak buselerinin hafifçe havaya kalkıp titremesi,kınama ritüelinin sonu oluyor.Konforsuz ve alışılmadık yolculuğumuzun kurtarıcısı,tepe ''inecek'' yazan neon ışıkla yapılandırılmış renkli tabela oluyor.Kalabalık arasında kendimizi kamufle edip,aralarına karışıyoruz.Adımlarımızı ritimsel ezgilerle atıyor,mırıldanmalar ve homurtular müziğimizin bir parçası oluyor.Yan sanayi olarak otobüs egzosu orkestranın şefi oluyor.Mutlu yolculuğumuzda (!) gondoluyla vaat edilen istikametine taşıyan otobüsü,selamlayıp tüm içtenlikle el hareketimizi yapıyoruz.

Comments (0)

Yorum Gönder