Zevkiniz Hayrolsun(Defne Samyeli İçerir)

3

Yafta , , , , , , , ,

Geçmişin televizyon programcılığı.Gecenin ilerleyen saatlerinde küçük çocukların yatırılması ve büyüklerin televizyon başına geçince sessiz evde kendilerine mastürbasyon malzemesi bulmak için en ideal program.Programın belli bir sınırı,kuralı,kriteri yok.Herkes kafasına göre davranıyor.Bölümler de birbirinden kopuk.İzlerken kameranın Defne Samyeli'nin leopar desenli eteğine zoom yaparken aniden bir adamın kırbaç yerken görüntüsüyle şoke olabilirsiniz.Yazları sıcak ve kurak,kışları soğuk ve ılık geçer ya işte öyle.Rahat bir sunuculuk.Masanın yanında gelen fakslarla orgazma uğrayan fak makinası,miladını doldurmadan önce ebeveynleri yatarken sinsice plan yapıp erotik kanalları izleyen ergenlerin soru bombardımanına tutulmuş.Hepside sapıklığın ilk evresi olan ''telefona üfler misin ? '' ''ooohhh '' gibi klasik amatörce atraksiyonlardan vazgeçmiş,hayal gücünün sınırlarını zorlayarak ayrı bir ütopya olan canlı kırbaçlama da hemfikir olmuşlar.

Canlı telefon bağlantılarıyla izleyiciler,bedenlerinin içinde hapsolmuş çıkmayı bekleyen gizli fantezilerini Defne bacılarına söylüyor,oda striptizci kostümlü elinde cinsel şehveti arttırmak için kullanılan kırbaça başvuruyorlar.İstekler içinde ''kırbaç'' öğesi geçen ''yi beni kırbaçla beni '' cümleleriyle doruğa ulaştırılıyor.Geçmişimizin ve şimdi de günümüzün televizyon programcılığı.Tutti frutti den sıkılan bünyeler yeni heyecanlar aramak için Defne Samyeli'nin leopar desenli giysinin altında tutunacak dal ediniyor.Aslında rahat kafa ve bol tiraj için ideal yöntem.Günümüz gündüz kuşaktaki kadın programları da bunun üzerine olmalı.

Programlardan azıcık göz kırpan,ben burdayım diyen ve geceleri yayınlanan sikindirik ''evcilik oyunu'' format olarak biraz benziyor.Egosu tavan yapmış,ihtiraslı,şımarık birkaç ünlüyle aynı sorumlulukları paylaşarak birliktelik yapmaya çalışan bireyler kobay gibi televizyon maymunu oluyor.Gecenin ilerleyen saatlerinde kırbaç objesinin odalarında belirmesi ve çiftlerden birinin leopar desenli bikinisiyle kameranın kadrajına girmesi reyting orgazmı yapar.Yapılmalı bence.Tek eksiğimiz bu.Canlı yayında küfür edilen,birbirlerinin anasını avradını yolda görüp güsul abdestini bozan hissiyat,bunu da denemeli.

Yayın yapılırken de kırmızı nokta eklenmeli ve ''dikkat kırbaç ve leopar deseni '' içeriyor uyarısı yapılmalı.Videodaki Defne Samyeli'nin içinde bulunduğu ortam ve oturduğu leopar desenli koltuk,televizyondan gelen erotizm ateşinden uzuvları yanan izleyici için biçilmiş kaftan.Defne Samyeli'nin bulunduğu ortamda yeşil suni halıyla kaplıyken,birazdan kırbaçlanıp,hasatını almak için televizyon karşısında bekleyen izleyiciler için ziyafet niteliğindeki zalım abimiz siyah-beyaz kareli taşlarda,tuğlalara bağlanmış ve gözü kapatılmış vaziyette bekliyor.

Sevişelim Mi ?

1

Yafta , , , , , , , ,

Kırmızı koltukta oturup ağzımdaki cümleyi geveliyorum.Daha ilk buluşmasında ecel terleri döküp,alnından inci inci ter dökülen acemi bir aşıktan farkım yok.Koltuğun iki kolu arasında sıkışan bedenimi maruz kaldığı muameleden kurtarmak için ayaklarımı kaldırıp,diğer kolun üstüne koyuyorum.Uzaktan bakıldığında taktirevalli silüetini andırıyordum.Pencereden gelen güneş ışıkları,evin içindeki tozları açığa çıkartıp festivaldaki karnaval havasına bürünmelerini sağlıyordu.Sağ elimi çeneme koyup,beynimim alışık olmadığı fikir türevlerine karşı ağzımın telaffuzunu yokluyordum.Bir ara ikisinin arasındaki dengeyi kaybetmiş ''dızıdıdı dızıdıdı'' diye garip sesler çıkartıyordum.

Dar kırmızı ve güneşin kendisini göstermesiyle tüm ışığı kara delikler gibi üzerine çekicek olan koltuktan kalktım ve evin içinde volta atmaya başladım.Aysonu gelmiş,gelen faturaların kol gibi girmesi ve yanında ocağına incir ağacı dikilen memurlar gibi,saçları diken diken olmuş.İçinde bulunduğu labirentten tuzaklara yakalanmadan peyniri bulmaya çalışan fare gibiydim.Üzerimde bornozum ve viski bardağındaki vişne suyumla eserini yazmak için uygun ortam bekleyen insan üstü yeteneğe sahip yazarlar gibiydim.Sehpağada karanlanmış sayfalarımın üzerine güneş ışıklarının lekelerinin gelmesiyle,bozulmayan eşyam kalmamıştı.Volta atarken uygun adımda ilerliyor,periyodik hareketlerle aynı noktada geri dönüyordum.Her geri dönüşümde kafamı çevirmem hızlandığı için,görüşüm bulanıklaşıyor midem bulanmaya başlıyordu.

Volta atarken dönüş mesafemin,sınırının dışına çıkarsam güneşin pencereyi kestiği ışıkları yüzümü yıkıyor,kocaman ve yeşil gözlerimin aniden küçülmesini sağlıyordu.Bir zaman sonra doğuştan gelen refleksimin her kafaya esince yapılmasıyla,gözüm yalama oldu.Seğirmeye başlamıştım.Ağzımda gevelediklerim anlamsızlaşıyor,cümleleri boğazımdan çıkmadan yutuyordum.İçinde bulunduğum duruma çıkış yolu bulmak için baktım.Çok baktığımdan gerek olacak duvardaki yağlı boya tablosundaki adamın gözlerinin içine öyle kenetlenmiş ve odaklanmışımki aniden kendimi ucuz korku filmlerindeki kurban gibi hissettim.Ciyak ciyak kendimi kırmızı koltuğun arkasına siper ettim.Aylar öncesinden aradığım yılbaşında hediye aldığım uğurlu mavi çorapları bulmanın neşesiyle,böbrek üstü bezlerimdeki adrenalin durgun seviyelere gelmişti.Durulduktan sonra mavi çorabı yüzüme götürüp,yıllardır buluşmmayan sevgililer gibi bağarıma bastım.

Kanepeye giderken,beynimin duygu gelgitlerinin aşırı seviyeye gelmesiyle ağzım makinaya bağladı ve ''sevişelim mi ? '' dedim.Sözcüklerin ağzımdan dağılırken hiç olmadığım kadar mutlu oluyor,yarın gelicek dertlere ve sorumluluklara karşı koyun götüne rahvan gitsin felsefesini yaşıyordum.İki kelimeyi telaffuz edişimde içime huzur ve irfanın girdiğini hissediyordum.Aptalca olsada kırmızı koltuğumda bornozum ve sağ elimdeki viski bardağındaki vişne suyumla ''sevişelim mi  ? sevişelim mi ? '' diyordum.Hiç hissetmediğim hazı yaşıyordum.Uyandığımda televizyon açık uyuyup kalmışım.Açıkta olan kanal izdivaç programıydı.Uykudayken beyin neronlarıma adi saldırıyı yapan programa küfür ettim ve sırtımı dönerek uykuma devam ettim.

Huzur Ve İrfan

1

Yafta , , , , , , ,

Hani bazı zamanlar olur,beklenmedik anlarda bir soru gelir.Önceki sorularda seri hazır cevaplar veren beynimiz,gelen soru karşısında kitlenip kalır.Dumul oluruz.Ne yapacağımızı bilmeyiz.Gözlerimizi çevreyi didikler,çıkış yolu ararız.Bazen de baka kalırız.

Bir Conmech klasiği.

İlk Yasa Dışı Aktivitem

0

Yafta , , , , , , , , ,

Sırtımda çuval misali yüklediğim çantamla karşıdan karşıya geçiyorum.Haftanın beş günü amele gibi belirli bir rota izleyerek hedefe doğru ilerliyorum.Ders programını almamışım.Sırtım bu duruma çok üzülmüş.Birkaç ay geçtikten sonra uzaktan bakılınca sırtımın şeklinde gözde belirgin bir değişiklik oldu.Omuriliğimden başlayıp kuyruk sokumuma dümdüz bodoslama inen kemikler,yassı ve eğik şeklini almıştı.Güneş ve rüzgarın el birliğiyle,gömleğimin altındaki denizci yakalı boğazlı kazağım,onun üstünde ceketimle terliyordum.Alnımdan inci inci dökülen terler rüzgarın etkisiyle slalom yapıyor,saçlarımın arasından geçip dalgalandırıyordu.Rüzgarın yalamasından kurtulduktan sonra durağa geldim.Benden büyük birisi kafası önünde,sessiz sedasız yere bakıyordu.Birazdan arkamdan beliren teyze beni korkutmuş,bastonunu aniden ayaklarımda hissedince sıçramıştım.Verdiğim tepkiye aldırmayan,teyze geldiği halde yer vermemekte ısrar edip ölü takliti yapan adam devam etti.İflah olmadı.Uzaktan gelen dolmuşların önündeki yazıları kartal gözlerimle seçmeye çalışıyor,kafamı sağ ve sola yanaştırdıkça kurulu pilli bebekler gibi oluyordum.Takati kalmamış,bastondan aldığı güçle durabilen,rüzgarın kafasında bıraktığı bir tutam saçı da almasını esirgemeyen teyze bastonunu uzuvu gibi kullanıp sırtıma değdirdi.Önceden böyle bir atraksiyon yaşadığım için bağışıklık kazanmıştım.İlk verdiğim tepkiden uzaktım.Arkamı dönüp,hali kalmamış titreyen ellerindeki bozuk paralarla ses çıkartan teyzeye döndüm.Dolmuş gelince parasını benim vermemi istediğini söyledi.İyiliğe aç bedenler gibi avcumu uzattım.Parayı alıp avuçlarımda dans ettirdikten sonra kendimi amele gibi hissettim.

Görev taslaklarımdaki birincil ve önemli görevim olan,şoföre teyzenin paralarını verdikten sonra şoförü inandırmak için işaret parmağımı koltuklarda oturan yolcuları yararak arkada melüm,melüm bakan mazlum ihtiyarı hedef gösterdim.Başıyla onayladıktan sonra zelzele geçiren dolmuşun koridorunda sarhoşlar gibi yürüdükten sonra arka koltuğa oturdum.Teyzenin minnettarlık dileklerini,kalbime işledikten sonra içime huzur dolmaya başlamıştı.Kaynağını bilmediğim bir iyilik ve mutluluk bedenime işlemişti.Kendimi tüy gibi hafif hissediyordum.Dosta doğru yolculuk yapmaya başlamıştım.Durağımı geçtikten sonra,cazgır kadınlar gibi şoföre çemkirdim.Az önce ruhuma işleyen huzur ve irfandan bir gıdım bile kalmamıştı.Durağımı kaçırdıktan sonra,yürüyeceğim yolla aynı miktarda vakti varış süreme ekledim.Problemimde değişiklik olmuştu.Terleyen koltuk altlarım,kollarımı senkronize şekilde ileri-geri attığımda ''vıcık,vıcık'' seslerini çıkartıyor,palyaço ayakkabılarını andırıyordu.

Okul kapısından girişte,vaat edilen topraklara geldiğim için seviniyor,yolculuğumu düşündükçe tüylerim diken diken oluyordu.Kapıdan geçtikten sonra fişlenmiş sıralarımıza doğru hareket ettim.Yeni yağan yağmur,okulun az ve kötü olan çimenlerindeki topraklı nemlendirmiş,okul bahçesinde ferah bir hava esintisi bırakmıştı.Koyu ve şiddetli bir şekilde sohbete dalan,benimsedikleri hipotezleri uğruna canlarını ilim,irfan yolunda feda edecek sınıf arkadaşlarımın yanına geldim.Yeni gelen insanın,arkadaş grubu içerisinde konuya direk dahil olması ve ısınması için yaptığı fiks hareket olan kollarımı iki yana olabildiği kadar açtım ve kaplayacağı omuz kadar aşağıya indirdim.Beklemedikleri kolları,omuzlarında hisseden arkadaşlarım küfür edecek gibi ters bir hareket yaptılar.Güneşi yüzünde hisseden ve saçları yalama olmuş,terli çocuğu görünce gözleri güldü.Grubun içine ufak hareketimle dahil olmuştum.Mevzunun başını kaçırdığım için özetini dinliyordum.Kimin haklı olduğunu bilmediğim için,her fikte tebessüm edip,onaylama hareketi olan başımı aşağı-yukarı indirerek ''hı,hı '' diyerek anlamsız oyunuma devam ediyordum.

İçgüdüsel olarak kafamı arkaya çevirdim.Hunharca sohbet eden ve gerilimli dakikalar yaşayan grubun ateşinden yanmış ve negatif yükleri sinirlerime çekmiş biri olarak kurtulma yolu bulmuştum.İçgüdüsel hareket,genellikle öğretmen baskınları radarda öğrenci gruplarının sınırlarına yaklaşıp konuşmanın şiddetli akımına kapılan öğretmenleri çekince devreye giren sistemdi.Bu kez yanlış alarm vermiştim.Gelen Ahmet ve Ozan'dı.İkiside havanın durumuna göre ince giyinmiş,annelerinin nasihatlarına karşı gelerek baş kaldırmışlardı.Yanıma ilk gelen Ahmet oldu.Elini denizci yakalı boğazlı kazağıma doğru göstererek ''Terlemiyor musun ? bu havada bu giylir mi ? '' dedi.Kendimi savunarak ''Annem tembih etti o yüzden.Soğuk olur felan dedi yani.Hepsi bu.'' dedim.Etkileyici savunmamdan etkilenmeyen Ozan,salvo dümenini aldı ve ön safhalarda bayrağı taşımaya koyuldu.Kötü haberi söyleyenler gibi ortama üzücü ambiyans verip başını aşağıya indirdi.''Umut,biz bugün okula gelmicez.Kaçıcaz.Gezicez.Sıkıldık her gün memur gibi okula gelmekten.İstersen sen de gel '' dediler.Bir anda böğürümde hissettiğim bir bıçağın sivri ucuydu.Annemin tembihleri,tavsiyeleri gözümün önünde canlandı.Bedenim dayanılmaz teklife evet diyor ama zihnim buna izin vermiyordu.Vicdanımda ayrı telden çalıyordu.Gözüm kararınca kararımı verip ''evet ! '' dedim.Üç kişi okul istikametinin dışına çıkıyorduk.Yaşıtlarımızın gülerek oynadıkları,sohbet ettikleri güvenli yerden çıkıyor,hayatın ıssız ve yırtıcı sokaklarında birbirimizi kollayarak gidiyorduk.

İlk yasadışı aktivitem olduğu için heyecanlı ve tedirgindim.Çetin mücadelerle geçen dakikalardan sonra ihale mücadelesinde galip gelen yatırımcılar gibi,yorgunluğumu ifade eden gömlek yakamı elimle tutup,sol tarafa doğru çektim.Plan yapmamıştık.İlk cafeye girdik.Okul sınırları dışında olduğum için hayatı uç sınırlarda yaşadığımın mesajını vermek için gömleğimin eteklerini don sınırımdan dizlerimin üzerine doğru getirdim.Kravatımı gevşetikkten sonra eğlenceye hazırdım.Yolun sonunda ''Kardeşler Cafe '' adlı mekana girdik.Okulu astığımızı ve velilerimizden temiz bir dayak yiyeceğimizi anlayan cafe sahibi oralı olmuyor,menfaatini düşünüyordu.Masaya oturduktan sonra herkes günlük harçlıklarını ortaya koydu ve çay içtik.Belkide örümde içtiğim en güzel çaydı.Yakalanmanın verdiği korkuyla çayımı hızlı yudumlarla içiyor ve gözlerim her an kapıda beliricek birilerine karşı tetikte bekliyordu.Bir çayı iki saatte içtikten sonra cafe sahibi tarafından ''beleşçi'' olarak yaftalandık ve dışarı atıldık.

Tüm nakitini bitiren grup,evlerine doğru dağıldı.Eve giderken,köşe başındaki bir bankta oturdum.Yanıma iki tane sokak çocuğu geldi.Para istediler.Bir anda okulun sıcak ve güvenli bahçesini özlemiştim.Burnumda tütmüştü.Sesim kısılmıştı.Hızla koşarak eve doğru gittim.Sırtımdaki ağır yüklerle taviz veriyor,köşelerde dönerken patinaj çekiyordum.Apartmana gelince gözden kayboldular.Derin bir ''oh'' çekip,zile bastım.Eve gidince göreceğim muamele dışarıdan farksızdı.

Manowar Siktiri Çeker

0

Yafta , , , , , , ,

Taze biten Sonisphere Festivali'nden enstantaneler.İnönü Stadı'ndaki asi çarşı ruhundan kalma ambiyansı ciğerlerine kadar soluyan Joey Demaio abimiz,tüm metalcilere karşı ulusa sesleniş yapar.Hitabet sanatını kıvrak diliyle birleştirince final olarak dört büyük gruba(metallica,megadeth,anthrax,slayer) siktirini çekerek izleyiceye unutamayacakları gazı,jesti verir ve tozu dumana katar.

Bu festivalde dört büyük grup varmış.Siktir ordan !

Rammstein Ve Özen Kebap İşbirliği

0

Yafta , , , , , , , , , ,

Malum yeni biten,gidenlerin tadı damağında kalan bir festivali araladık.

Araba Almışsın

2

Yafta , , , , , , , , , , , ,

Bir aralar yoktun,göremedim seni
Geminin en matarak adamıydın kulakların ayrı bir hava katardı
Coyistiklerle kalkanları açtırdım,yanımda duran koca kulaklı asistanımı bulamadım
Boş uzay derinliklerinde telepatik gücümle beyin dalgalarına girmeye çalıştım
Turşunu kursun

Kompiter toz tuttu
Senden sonra kompitere altılı ganyan sonuçlarını soran olmadı
Burada hiç dişi yok biliyor musun ?
Kapılar daha hızlı ''şşşt'' sesiyle kapanıyor,gözlerim yollarda kaldı
Araba yapmışsın

Göktaşlarından geçerken silüetini gördüm dev aynada
Elinde araba anahtarı,diğer elinde kokoreç vardı
Arka manzarada sahil vardı,sen ne ayaksın ?
Midem guruldadı,burada ancak fitil var
Araba yapmışsın

Çok ayıp oldu kabakulak
Gözyaşlarım ışın şeyime düştü,üzülmekten yamuldu allahıma
Gel,herkes seni özledi
Ekipte derin bir yara,endişe,kaygı
Araba yapmışsın

Dip not:Resim hizmeti Sezyum

Zombieland

0

Yafta , , , , , , , ,


Tipik zombi filmlerinden farklı bir yapıt olduğunu bize girişinden belli ediyor zombieland.Filmin ilk dakikalarında interwiew tarzı,ana karakterimizin kendince belirlediği altın kuralları mizahsel sahnelerle açıklaması;aksiyonun,macerenanın,gerilimin ve iyi kurgulanmış komedinin bizi beklediğini gösteriyor.Genel kanı olarak virüse enfekte olan hayalet şehir standart, Amerika olarak seçilir.Seçim yönetmene de bağlıdır tabiki.Yasak Bölge adlı filmde çizgilerin dışına çıkılarak Afrika'nın başkenti Johannesburg şeçilmişti.Bazen değişiklik yapmak önemlidir.Filmimizin konusu,trajik durumlar vasıtasıyla  karşılaşan dört arkadaşın aynı yere gitmeleriyle başlar.Ama ilerleyen zamanlarda hepsi birer küçük çocuk gibi davranır grup dağılır.Colombus'un yüreğinin derinliklerinde saklı kalmış aşka inanarak grubun diğer üyelerini bulmaya gider.Yolculuğunda Tallahassee ve sevginin gücü en büyük yandaşları olur.Her film gibi ana karakter ile,zor kadını oynayan bayan karakterin öpüşmesi ve mutlu sonla film noktalanır.


Filmde Bill Murray'de görmekteyiz.Colombus'un heyecan yapmasıyla,Bill Murray'nin eşek şakası suya düşer ve Bill Murray'nin yaptığı zombi taklitini gerçek zanneden Colombus,silahını kaptığı gibi Bill Murray öldürür.Colombus'un numara yaptığını anlaması makyajına dokunduğu zaman anlaşılır.

Ana karakterimiz Colombus,obsesif kompulsif hastalığı olan takıntılı,kuralcı bir kişiliğe sahip bir insan.Korkak ve bir o kadar sempatik.Yaptığı hataları gülümsemesiyle bertaraf edebiliyor.Lepistes kadar yüreği yok.Yaşadığı kent zombi şehrine çevrilmeden önce son şanslarını denemiş ama hiçbir kızla birlikte ilişki kuramadığından yakınmaktadır.İlk kez gerilim filmlerinde ana karakterimizin yakışıklı değil ama sempatik vakasından etkilenmiş,abazaların bayrağını tüm dünyaya göstermiştir.Hayatını loser olarak yaşayan,daha önce hiç bir hemcinsiyle yakınlaşmamış,kız görünce androide bağlayan sap karakterimizdir.Herkes zombiye dönüştükten  sonra tek gayesi olan ailesini bulmak istemiş fakat heryer hayalet şehirlere dönüşüp,dünyada şuğuru yerinde dört insan kalınca bu kararından vazgeçmiştir.En büyük korkusu palyaçolardır.

Diğer karakterimiz Tallahassee,Zombi salgını başlamadan önce hayatında en sevdiği varlık olan oğlu ile neşeli zamanlar geçirirken,zombilerin gelip çatmasıyla zevk-i sefa günleri zindana döner.Acısını hafifletmek için küçük şeylerden mutluluk duymaya başlar.Twinkie adı verilen abur cuburları bulmayı kendisine görev edinir.Çılgın,av yapmaya bayılan,kovboy giysili ve bajo çalmayı seven bir insandır.Colombus'un aksine cesur ve yiğittir.Kahraman olmak ister.Fazla cesur olması ileride başını ağrıtacaktır.

Diğer karakterimiz Wichita,Aklı selim bayan karakterdir.Zor kadını oynar.Zeki ve bir o kadar vahşidir.Güven sorunu vardır.Dünya zombilerle dolmadan önce insanları oyuna getirip,paralarını ve değerli eşyalarını çalan soyguncudur.Bahane uydurması ve oyunculuğu çok iyidir.Karakterlerimiz Colombus ve Tallahassee,Wichita'nın oyununa çok kez kanacak ve saf durumuna düşeceklerdir.

Diğer karakterimiz Little Rock,Wichita'nın kardeşi.Ablası kadar zeki ve insanları oyuna getirip donlarına kadar almakta usta.

Zombieland'in içeriğinde korku,gerilim ve aksiyon gibi öğeleri barındırdığı söylesensede filmin ana teması komedi üzerinedir.Korkmaktan çok,anıra anıra güleceğinizi beklemekteyim.Beklenmedik sahnelerde,beklenmedik atraksiyonlar ve hareketlerle karşılaşıcaksınız.

Zombi Filmleri Haftası

0

Yafta , , , , , , , , , , ,


Bloğa yazmaya başladığımdan beri,kafamda okuyuculara karşı içerik problemi oluştu.Kendi anılarımı harmanlayıp,içine absürt malzemeler ekleyip anlatıyordum.Arada garnitür olarak sufle tadında ''haftanın şarkısı '' adlı bölümü yapıyordum.İnteraktif olarakta gazete manşetleri veya internet haberlerindeki saykodelik durumları göz önüne sermeyi planladım.Benimkisi otopsi raporuydu.Sınavlardaki hayatını anlatır gibi uzun paragraflardan sıkıldığınızın farkındayım.Okuyucuyu neşelendirecek ve bir o kadar da bilgilendirecek - zombi genel kültürü - bir bölüm hali hazırda duruyor.

İyi bir sinema eleştirmeni olduğum söylenemez.Imb'deki top 250 listesindeki 200 filmi izlemedim.Ama içlerinden en can alıcı,en civcivli filmleri sadık mısırımla soluk soluğa izledim.Türk entelektüelleri gibi üç-beş sanat filmi izledikten sonra,boğazıma fular ve koltuk altıma radikal türünden gazeteler alıp,sıcak yaz sabahlarında bir fincan çayımla köşe yazarlarını okumadım.Film festavallerini ara sıra takip ederim.O kadar cahil bir insan değilim.Yazma uslübümda da köklü bir değişikliğe imza atmak istiyorum.Söyleşi tadında,samimi bir hava katmak istiyorum.Bu kadar vırvırdan sonra gelelim sadete.

Piyasada olan birçok zombi filmini izlediğim diyemeyeceğim.Ama çoğunu izledim.Hem şimdiki zamanda yapılan uyduruk makyajlar,kötü senaryolar ve yeşilçam'ın kurgusuna dönen filmleri,seksenli-doksanlı yıllarda bir döneme damgasını vurmuş,siyah beyaz televizyonlarda daha insan kanını görmeden zombi filmi yapan büyük ustaların filmlerinide izledim.Birçok akımın filmini seyretme şansı buldum.Day of the dead,Night of livin dead ve Dawn of the dead gibi George Romero imzalı filmler...Eski zombi filmlerinde sanatsal unsurlar,politik eleştiriler,iktidar kavgası ve insanın sonu gelmeyen tüketim çılgınlığına konu alarak taşlama temalı filmlerdi.

Son zamanlarda ingiliz kara mizahı da zombi temalı filmlerde iyi işler başarıyor.Shaun of the dead ve Dog house gibi akımın mesajlarını taşıyan filmler,denizden babam çıksa yenir.Zombi konulu filmlere bir tutam mizah katan ustaları severim.Filmin konusunda ''aksiyon,korku,gerilim,mizah'' dörtlüsünü karıştıran ve harmanlayan ustaların filmleri unutulmaz.Tabiki bu kombinasyon da karıştırılan malzemeler kadar;kurgu,senaryo ve oyuncu kadrosu çok önemlidir.Unutmadan eski filmlerin ambiyanslarında,fon müziklerinde sıkça barok döneminden izlere rastlayabilirsiniz.

İyi zombi haftaları.

Mahmut Zübermühler Den Mektuplar İki

0

Yafta , , , , , , , ,

2.Gün

Gemide işler iyice kötüye gitmeye başladı.Mide gurultularıyla gezen tayfa,aç olduğu için düşünemiyor beyni olmayan zombilerin yapmayacağı şeyleri yapıyor.Umutsuz denizciler gibi denizlere bakıyorum.Dört bir yanımızı saran,masmavi ve uzun yolculuğumuzda bize arkadaşlık eden tek yoldaşımıza.Tayfalardan bazıları kara göründü nidalarıyla herkesi galeyana getiriyor ve asparagaz haberi kerizlere yutturuyordu.Deneme-yanılma yöntemiyle hazırlanan haberler,karayı görmek için hiçbir şeyi umursamayan tayfam,balon haberlere inanıyor,gerçeği öğrendiğinde şevki kırılıyordu.Tayfadan fedakar birkaç adamın çıkmasıyla,her şeyi devletten bekleme günleri sona erdi.Zeki arkadaşlar ellerine zıpkınları,giysilerini omuz hizasına çekerek bir nevi gövde gösterisi yaptılar.Sinema izler gibi izleyen tayfa,zıpkınla balık vuruluşunda alkışlıyor,arkadaşlarına destek oluyordu.Bazıları işi ilerleterek kumar ve bahis işine giriyor.Çaktırmadan kimin denizden ilk çıkacağına dair bahis yapıyordu.Parsellenmiş,uyuşmuş beyinler,denizden çıkan her balığı görünce mide gurultularına bir yenisi ekleniyor,aç olan zihinlerini doyurmakta güçleşiyordu.Tayfanın dişinin kavuğuna gitmeyecek balıklar denizden çıkarıldıktan sonra ayıklandı.Uzun süren işlemlerden geçirildikten sonra sterilir ortamdan geçirildi ve yemeye hazırlandı.Hamarat miço,el becerilerini göstererek geminin ortasına küçük bir yemekhane kurdu.Karavanalarını alan tayfa,çeşitli balık ürünlerini tabaklarına koyuyor,yemeğini alan sırasına devam ediyordu. Adeta herkesin gıybetle bakacağı,imreneceği bir servis kurmuştuk.Şimdilik ben buna açık büfe diyorum.Karınları doyunca,neşeleri yerine gelen tayfa akşam eğlencisine başladı.

Masaşutkes manastırlarında tiyatro eğitimi alan tayfa,kendi yazdıkları oyunu oynamak istediler.Sahnesiydi,dekoru derken çok yorulduk.Günler süren provolar ve yorucu antremanlardan sonra herkes rolünü öğrenmiş ve eksiksiz oynamıştı.Klasik gemilerie nazaran,benim gemim yenilikçi,ıslahatçı ve gelişmelere açıktı.Diğer kaptanlar gibi at gözlüklü değil,geniş bir vizyonum vardı.Çeşitli aktivitelere ev sahipliği yapan gemimiz tiyatro oyunundanda alnının akıyla üstesinden gelecekti.Bulutların arasında,izleyici olarak yerini ayırtan ay;oyunumuzun tek ışığı oldu.Daha önce hayatlarında tiyatro nedir bilmeyen cahil tabaka,ilk başlarda sızlansada sonraları merak etmeye ve heyecanlanmaya başladı.Önceki gece akdeniz akşamlarını çalarak yakışıklı değil ama sempatik tayfayı inceden sinirlendirerek hır çıkartan zat-ı muhterem kapalı olduğu ininden tekrar çıktı.Sarı saçlarını ordan oraya sallandırarak,şampuan reklamlarındaki yıldızları andıran arkadaş,tiyatro oyununa katıldı.Yaman arkadaşın elinden herşey geliyordu.Yaralarını daha yeni saran yakışıklı değil ama sempatik kitle sahnede seksi arkadaşı görünce ıslıklar çalıp,slogan atmaya başladı.Tayfada yaşça büyük olan,herkese sözü geçen amigo geldikten sonra kızgın taraftarı susturdu.Bu seferde sahneye balık artıkları atanları kenara çekip,bir güzel patakladı.

Tiyatro oyunumuz güzeldi.Önündeki en büyük dertlerini bir kalemde atan tayfa oyuna dalarak neşelendi.Hepsi keriz gibi yedi oyunu.Aralarda entelektüel olan birkaç arkadaş homurdanarak herkesin toplandığı yeri terk etti.Hazır fırsat bulmuşken değerlendirmek isteyen ahali,balık fazlalarıyla tatlılar yapmış,oyun oynanırken satıp para kazanıyordu.Bilinç altının ''yemek ye ! '' mesajına yenik düşen tayfa,nefsi de araya girence engel olamadı ve körü körüne kabul etti.Oyun bitince alkış yağmuruna tutulan arkadaşlar,herkesten bir daha sözünü aldı ama yorulmuşlardı.Tezgah toparlandıktan sonra herkes işinin başına döndü.Birkaç saat sonra herkes rahat ve konforlu yataklarına çekildi.Kamaramda olta atarak son durumun analizini yapıyor.Olası durumların resmini çiziyordum.Kamaramdaki çemberimsi pencereden dışarıya baktım.Tek ışık kaynağımız olan ay,biletinin süresi dolmasıyla ayırtılan yerini,maçı izlemek için gelen heyecanlı taraftar güneşe yerini bırakıyordu.

Masamın başına geçip,mumu yaktıktan sonra ortama mürekkepli kalemimi alarak yazmak için ambiyans verdim.İlk giriş cümlesinden sonra tıkandım.Saatler süren dolanmalarımdan sonra nihayet aklıma bir şey geldi.Gelen şey ise tuvalete gitmekti.Londra sokaklarında avuç avuç satılmasını hedeflediğim şiir kitabına ''tuvaletim geldi '' yazarsam şiir açısından güzel olmazdı.İlham gelmesi için yatağıma uzandım ve loş ışıklar eşliğinde şarkı söyledim.

Fil Çıkmadı

2

Yafta , , , , , , ,

Büyük markaların satış pazarlamasında uluslar arası piyasaya ve tüm olan bitenlerden habersiz,beyinleri peynir kıvamına gelene kadar reklam kancalarına takılan, reklamların ellerini ceblerine sokan ütopik zamanlardı.Bize sadece tüketmeyi öğreten,sorgulamadan yaşamayı gösteren en büyük örnekler.Çocuktum.Çocukken tek eğlencem gizemli dünyasına kapılıp,içinde bulunan binbir çeşit çizgi film diyarlarında,soluk soluğa izlediğim ''devamı haftaya '' adlı yazı çıkınca iç çektiğim bir evrendi televizyon.Çizgi filmlerin bitişinde,amacı sadece bize satın aldırmak için bilinç altımıza gönderdiği uyarı mesajlarına kapılmıştım.Arkamda babam,kendisine ayrılan rezerve edilen koltuğunda,büyük keyfi olan pazar sabahı gazetesini okurken,başını gazeteden çevirip reklamlar gelince zaplayarak başka kanalları açardı.Babam bağışıklık kazanmıştı.Sağlam kişiydi.Enfeksiyona daha tanışmamış,beynini buna alıştırmamış ben,on dakikalık zaman diliminde araya sokulan reklam karnavallarında geziyor,ağzımın suyu aka aka bir hoş oluyordum.

Pazarların memur ailelerinde ayrı bir anlamı vardı.Sucuklu yumurta,sosis ve pazar postası kombinasyonunda geçen kutsal bir gündü.Pazartesinin omuz dayadığı bir sonraki güne aldırmadan,son derece neşeli geçen pazar günü aile üyelerinin de birbirleriyle ateşkes zamanıydı.Temizlik,alışveriş ve son dakikaya bırakılan ev ödevlerinin daimi,vazgeçilemeyen günüydü.Evdeki yiyecek stoğumuzun belirli bir standartın altında kalmasıyla babamın suratı ekşimiş,çekirge sürüsü gibi önüne çıkan şeyi kemiren ev ahalisini doyurmak gibi dramatik görevi vardı.Siyah not defteri çıkarılıp,hasar tespit kontrölleri yapıldıktan sonra alternatif alınacaklar listesi oluşturuldu.Alınacaklar listesinin altında garnitür olarak avin assolistleri abur cuburlar vardı.Şehirde yeni açılan,ihtişamlı alışveriş merkezine gidecektik.Hazırlıklarımızı yaptıktan sonra yola koyulduk.

Yolda giderken,yeni açılan alışveriş merkezinin sınırlarına geldikçe,heybetli görüntüsü bizi uzaklardan selamlıyor,mıknatıs etkisindeki çekiciliği ceplerimizi uyandırıyordu.Herkesin akım ettiği yeni açılan alışveriş merkezinde park edicek alan bulmak çok zordu.Binbir uğraşlarla bulduğumuz yere park ettikten sonra gösterinin başladığı yere doğru ağır adımlarla ilerledik.Mahalle süpermarketlerinden farkı,alışveriş arabalarının aparatlarında olan köklü değişiklikti.Küçük bir araba gibi yapılan,çocukları yanında gezdirip sünepe durumuna geitmekten kaçınılan,içinde her türlü düğmesi bulunan küçük arabaydı.Arabanın arka bölümüne sepet eklenmiş,içine binen çocuğun kendi kendine araba sürdüğüne dair şevkinin kırılmaması için yapılan güzel bir uygulamaydı.

Abur cubur reyonuna geldiğimizde,raflarda yeni alıcılarını bekleyen bisküvülerle karşılaştık.Bütçeye göre pahalı olmayan bisküvüler alındı.Alınan bisküvüler arasında,bantla yapıştırılmış petibör bisküvü takviye kuvvetleri birinci sıradaydı.Alışveriş arabasının abur cubur reyonundan çıkması,belirlenen programın dışına çıkmasıyla ulaşıldı.Uzakta dev çokella maketi vardı.Sıraya geçen insanlar,alışveriş merkezinin teknolojik nimetlerinden yararlanıyor,içi boş çokella kaplarını makinanın ağzına getirip,düğmeye bastıklarında ince uzun çokellanın akmasını hayretle,ağızları açık izliyordu.Babamdan gizli çokella makinasının yanına gittim.Teknolojik alet olarak hayatında daha önceden prototip çokella makinası görmeyen insanda farklı hissiyatlar oluşuyor.Bilinç altı daha önceleri böyle bir kayıt yapmadığı için,davranış problemleri ortaya çıkıyor.İlk başta boş çokella kabını makinanın ağzına götürdüm.Düğmeye basmamla erimiş çokella,ihtişamıyla akmaya başladı.Sonra etrafı kolaçan edip kimsenin varlığınn olmadığını onaylayıp ağzımı,çokellanın çıkış noktasına dayadım.Yaklaşık yarım saat çokella makinasından erimiş çikolota yemiştim.Ağzımın kenarları büyük ziyafetin izlerini taşımı,kana kana yediğim çokellaların izleri giysilerime dökülüp,leke yapmıştı.

Labirent reyonlardan sonra babamın alışveriş sepetini buldum.Temizlik malzemeleri reyonunda geldiğimizde aklıma bir kıvılcım uyandı.Günler öncesinden izlediğim selpak reklamında,çocuk evlerinin lavabosunda selpağın üzerine su döküyor ve neşeli filleri lavaboda gezidiriyordu.Babama yalvar yakar selpağı aldım.Eve geldiğimizde sırtımızı ve ellerimizi ağrıtan poşetleri bire bir yokladım.Tüm poşetleri yırtıp,heyecanlı ve sabırsız doğum günü çocukları gibi kendi eşyamı aradım.Selpağımı koltuğumun altına sıkıştırıp mutfağa gittim.Birazdan çıkacak fillere zemin hazırlıyor,rahatlıkları ve konforları için tesisimizin imkanlarının hepsini kullanıyordum.Selpaktan bir rulo alıp boylu boyunca tezgaha serdim.Suyu,selpakla birleştirdiğimde deneyim gerçekleşek,soyut filler somut olarak canlanacaklardı.Suyu atıp bekledim.Uzun bekleyişlerden sonra filler çıkmadı.Reklamdaki gibi hortumlarıyla ıslanan selpağı tüm güçleriyle emmiyorlardı.Neredeyse tüm selpağı kullanmam ve israf etmem dahilinde filler çımamak için ısrar ediyordu.Yenilen savaşçılar gibi er meydanından boynum bükük,mağlup ayrıldım.

O günden sonra hiçbir selpak reklamına inanmadım.

Mahmut Zübermühler Den Mektuplar

1

Yafta , , , , , , , ,



1.Gün

Bugün ekiple tanıştım.Saatler öncesinden rıhtımda bekledim.Beni keriz niyetine koydular köftehorlar.Ekip çok neşeli.Grubun içerisinde yediden yetmiş yediye insanlar var.Sarışını,zencisi,beyazı çeşit çeşit her telden adam var.Rıhtıma geç gelen bir miço vardı.Ayağındaki sandaletlerle koşuyor,cebindeki eriklerin dökülmesine aldırmadan nidalar atarak yanımıza geldi.Yeni miçoya tüm ekip alıştı.Uzun süren ısınma turları ve yoğun çalışma şartlarından sonra miço;ekibimizle uyum problemini kaldırdı.Bukalemen gibi kerata.Matrak bir insan.Ekibi fıçı fıçı biralar gelmeden önce esprileri ve şakarıyla negatif enerjilerini aldı.Sağduyulu yaklaşımları ve hayatı pratik yaşamak için tavsiyeleri var.Gemi için gerekli olan teçhizatlardan sonra yola koyulduk.Sahadaki taktiklerini öğrenmeyen ekibim benden fırça yedi.İlk günün fırçasını atmanın şerefine,geminin sığ bölümlerine geçerek yeni sardığım,vefakar sigaramla bütünleştim.Mahzendeki bayrağı çıkarttım.Beyaz bir bayrağın üstüne sulu boyayla çocuklar gibi kuru kafa çizmişler.Kendilerini korsancılık oynuyor zannediyorlar herhalde.Burada yaptığımız ciddi bir iş.

Dümenin başına geçip eksik olmayan ufka bakma sahnesinin verdiği hazı sonunda tattım.Ufuklarda sadece deniz olmasına rağmen,karayı görmek pahasına yarışan denizciler gibiydim.Güneş batarken denizin üzerinde bıraktığı yakamoz,yolculuğumuzu şölene çevirdi.Geminin ortasında ateş yakan aklı selim tayfa,biraları ve etleriyle ziyafet çekti.Grubun arasında kaybolmuş olan müzisyen çocuk,ses seda vererek gitarını çıkardı.Başladı  akdeniz akşamlarını çalmaya.Tayfadaki yakışıklı değil ama sempatik kitle homurtu ve mırıltılarıyla yaralarına tuz basan gitar çalan çocuğu linç etmeye kalktılar.Kızdıklarında kıllı kaşlarının bükülmesi,suratlarının ekşimesi ve yumruklarını sıkmanın verdiği güçle on kaplan kudreti kesildiler.Damarlarında dolaşan asabiyet,yumruklarına gidip harekete dönüşmek için fıırsat kolluyor,engellenemez sinirini kimse yatıştıramıyordu.Gitar çalan çocuk istemeyerek gitarını kaldırdıktan sonra ortam yatıştı.Eğlenceye kaldığı yerden devam edildi.İçmesini bilmeyen tayfa geminin orasına burasına kusarak,real sürrealizmin akımlarını temsil eden resimlerin fırça darbelerini anımsattılar.Eğlenceden uzak ıssız kitle geminin kolonlarının olduğu tarafta sigaralarını tüttürüyor,ben gelince mahmut hocayı görmüş gibi söndürüyorlardı.Biraların dibinin görülmesi ve yiyeyecek erzağının bitmesiyle,eğlencede doğru orantıyla son buldu.Birkaç kişi sitem ederek yatmadılar.Bütün ekip sarhoş ve midesi bulanık bir şekilde yatakların yolunu tuttu.Sallanan gemide ne kadar rahat edicekleri tartışılan bir konuydu.

Sabah güneşinin kamaramdaki yuvarlak çemberimsi camdan girmesiyle uyandım.Güneş ışıkları camı boyuyor,kalkmam için bana şans tanıyordu.Dün gecenin verdiği sarhoşlukla apor tapor giyindim.Saçlarımı yadigar tarağımla soldan sağa taradım.Miço kapıyı çalarak haritayı getirdi.Cehaletin son noktalarında gezinen tayfam,küçük çocukların bile yapmayacağı şeyi yapmıştı.Haritayı kendi kafalarına göre düzeltmiş,rotamızı şaşırtmışlardı.Kürsüme çıkarak brifing verdim.Herkes iş başı yaptıktan sonra dümene geçtim.Kaybolan rotamızı bulmak samanlıkta iğne aramak gibiydi.Dört yanımız deniz olduğu için yoldaşlarımız balıklardı.Tayfadan her iki dakikada bir kişi geliyor,beni soru bombardımanına tutuyordu.Kerizlere rotayı bulacağıma dair söz verdim.Hayatlarında tatmadıkları mutluluğu dudaklarımdan dökülen iki cümleyle yaşadılar.

Yiyeyecek erzağımızı bitiren tayfa,tahta kurularını kemirme düzeyine gelmişti.Tüm gruptan çıkan mide gurultusu sesleri senfoni orkestrasını hatırlatıyordu.Cüssesi büyük olanlardan daha bas bir ses,cüssesi küçük olanlardan pes ses geliyordu.Yanyana dizildikleri için,mide orkestlarındaki çalgılarını senkronize şekilde çalıyor,notaları atlamadan,aksatmadan çalıyorlardı.Kara gün dostu miço,guruldayan mideleri soyut olarak doldurabilecek bir çözüm yolu buldu.Miçoya eğitim durumunu sorduğumda ''isviçre bilim adamları enstitüsünden '' olduğunu söyledi.Kendisi ayaklı ansiklopedi gibiydi.Şakalarıyla guruldayan midelere derman olmuş,açlık hissini az da olsa yatıştırmıştı.Gece olunca günün verdiği yorgunluğa dayanamayan tayfa,bebekler gibi uyumuş,açlık sorunlarını dert etmeden yeni bir güne başlamak için enerji topluyorlardı.

Lazanya'nın Günlüğünden Mim

2

Yafta , , , , , , , ,

Blog dünyasında enfeksiyon gibi hızla yayılan,durdurulamayan eğlenci bir oyun.Başlarda bu oyuna fransız kalsamda birkaç örnekten sonra kavrayabildim.Kelimelerin kafanızdaki çağrışımlarının bıraktığı imgelerden yola çıkarak size verilen soru veya duruma göre değişen cümlelere cevap veriyorsunuz.Mim,halkaları uzun bir zincir gibi yoluna emin ama küçük adımlarla devam ediyor.Blog yazarlarının kişisel ve iç dünyasıyla ilgili sorularla onları biraz daha yakından tanıma fırsatımız oluyor.Yayılan bu uygulama söyleşi tadında,hoş bir aparat.Mimlenmek ya da mimlenmemek işte tüm mesele bu.

Mimlendikten sonra size mim kaynağını gönderen kişinin bir isteği oluyor.Mim akımını başka blog yazarlarına aktarmanız ve kendi sorularınızı hazırlamız.Mim akımı bana ''iyilik yap,iyilik bul '' adlı filmdeki iyilik zincirini hatırlattı.Kıyısında,köşesinde bu işte küçücükte tuzu olsa da zincir kaldığı yerden artmaya devam ediyor.Mim,bunaltıcı yaz sıcaklarında oturup ne yazıcam derdinden biraz da olsa beni arındırarak,zihnimin karanlık odalarında cesurca dolaşmamı sağlayacak.

Mimlenmek için sevilen bir blog yazarı olmanız gerekir.Mimlendikten sonra başka kişilere önerme evresinde tıkanıp,kalabilir hiçte samimi olmadığınız kişilere davet yollayarak zor durumlara düşebilirsiniz.

1. Hangi işleri yarım bırakırsın yada bıraktığın neler var? Dağınık bir insanım.Söz konusu giysilerime geldiğinde savaştan çıkmış gibi odamın her yerinde bir yaralıya rastlarsınız.Zamanında annemde çok sitem işittim.Ama her zaman ''toplarım '' diyip geçiştirdim.

2. Yakın zamanda kaybettiğin biri var mı? Yakın zamanda kaybettiğim biri yok.

3. En ağır bulduğun, sana dokunan bir yemek var mı?  Brokoliyi hiç sevmem.Akşam yemeklerinde sağlıklı beslenme adına annem,yeşilliklerle dolu bir sofra hazırlar bize.Bu hissiyat sağlık programlarını izleyince veya ailede birinin tansiyon,şeker vb insanı süründüren hastalıklar başına gelince,annem ibret alır.Günde üç öğün yeşil yapraklı sebzeler yeriz.

4. Cinsellik ve aşk anlamında unutamadığın biri var mı? Yazılarımda bahsetmiştim.Sıcak bir yaz günü sevgilimi bir cafede beklemiştim.İki saat onu bekledim.Kadınların hazırlanırken çok yavaş olduklarına dair böyle bir kanı var bizzat yaşadım.Geç geldi.Yanında da benden daha yakışıklı,orangutan bir adamla geldi.Sonra ben çemkirince orangutan ağzımın payını verdi tabiki.

5. Çocukken sevdiğin çizgi filmler? Şirinler,voltran,power rangers,tom ve jerry...

6. Blogger'a ne zaman kayıt oldun? Kim vesile oldu? Nereden duydun? Kasım ayında kayıt oldum.O zamanlar aktif biri değildim.Haftadan,haftaya yazı yazıyordum.Beklentilerimi karşılamayınca bıraktım.Onun öncesinde '' blogcu'' adlı interaktif blog sitesinde uzun zamandan beri yazdığım bir blog vardı.İnternette araştırırken gördüm.

7. Çok paran oldu neler yaparsın? Arkadaşlarla bir araya geldiğimizde bazı zamanlar bu konunun makarası geçiyor.dar alanda kısa paslaşmalardan sonra cevap veriyoruz.Ben,yüzlük banknotlarla tuvalet kağıdı yaptırırdım,ihtiyacımı giderirdim.Tüm şehri çağırır kötü adam gülüşü yaparak paraları dağıtırdım.ellilik banknotları sapanıma koyarak insanların yüzüne zevk için atardım.

Mimlendiniz :

Pippi Haşmet

Kabakulak

Çok İyi Sevişirim Bilirsin

2

Yafta , , , , , , , , ,

On yaşındaydım.On yaşındayken ilginizi çeken tek şey oyun + yemek + x(sizin çocukluğunuza göre değişir ) ten oluşan üçlü kombinasyondu.Oyun oynarken bile gruplaşma yapardık.Kimin,kimle oynayacağı belliydi.Neredeyse kendimize göre hiyerarşi geliştirmiştik.Örneğin oyun grubuna yeni katılan mürit,kurultayda bugün hangi oyun oynanıcak sorusuna en son cevap veren kişiydi.Öyle olmak zorundaydı.Bazen bazıları baş kaldırır,isyan çıkartıp kendi kolonilerini oluştururdu.Sonra bu koloniler derebeyliklere(oyun grupları) saldırırdı.Oyun grubu içinde herkesin kendisine göre saygısı vardı.Saygınlık ise şu maddeler içerisinde toplanıyordu:

1. Kaç tane kızın saçını çektin ? En az 5 kız saçı (20 Points)
2. Duvara işedin mi ? (15 Points)
3. Düzenli olarak evlerin zillerine basıp kaçıyor musun ? (20 Points)
4. En uzun kim tükürür ? Birinci (25 Points)
5. Saklambaçta en çok ebenin alanına giren (20 Points)

Yazılı fermanda okuduğunuz bu kuralları harfi yen yerine getirirseniz büyük şefin saygısını kazanıyordunuz.Yok,siz 3-4 tane kuralı yerine getirebildiniz.Sorun değil.Ayak işlerine yardım edersiniz.Her oyun grubunda gürbüz çocuklar bulunur.Bunlar kilolarının 5 katı kadar halter kaldırabilecek güce sahiptirler.Sinirleri zıpladığı zaman 10 kaplan gücü yaparlar.Onlara bulaşmayın.

Oyun grubunda da bazı akıllı arkadaşlar vardır.Kuralları yerine getirirmiş gibi yaparlar.Erkekli oyun gruplarının en büyük düşmanları kızlardır.Çünkü o yaşlarda hemcinslerine karşı ne yapsalar yaranamazlar.Aynı kendisini otomoda bağlayan sevgili gibi hiçbir şeyden zevk almazlar.Akıllı arkadaşlar gruptaki diğer arkadaşlardan farklı kimya yapasına sahip oldukları için iki yüzlü davranırlar.Oyun grubu dağıldığında pusuya yatıp sinsice kız grubuna girerler.Bunlar anfoter oldukları için çift pasaportludurlar.Her ortama ayak uydururlar.

Oyun grubu dağıldıktan sonra arkadaşla yürüyorduk.Akşam ezanı okunuyordu.Vakit eve gitme vaktiydi.Yoksa oklava powersın gücüne bakmak zorunda kalıyorduk.Yolda yürürken bir elimle terimi siliyor,diğer yandan yerdeki küçük çakıl taşlarına vururak eve gitmeden önce stres atıyordum.Yanımdaki arkadaş kolumdan tuttu.Ona doğru döndüm.Çok heyecanlıydı.Sanki gizli bir iş yapıyormuş gibi beni tenha bir yere çekti.
''Oğlum,bugün kız grubuna girdim.'' dedi.
''Şef duymasın yoksa gruptan çıkarır seni.Unutuyor musun ? Onlar bizim düşmanlarımız.Onlarla asla dost olamazsın.''
Arkadaşımdan ufka doğru bir bakış ve bana arkasını doğru dönüp acıklı konuşma sahnesi.
''Oğlum ne zamana kadar grupta kalıcaz.Kızlar bizim yaptıklarımızdan daha iyisini yapıyor.Hem onlar evden pasta,kurabiye felan getiriyor.Birkaç günden beri pantolonum kirli gitmedim eve.Annemin gözüne girdim.''
dedi.
Sonra elini omzuma koyup gülümsedi.
''Hadi Umut ! Sende gel.Bak yemezler.Onlar keriz gibi akşama kadar atçılık oynar.Biz arada bir yanlarına geliriz.'' dedi.
Bir anda hissiyatım değişmişti.Sanki derinlerden iç sesim konuşuyordu.''Hadi Umut ! '' dediğini duydum.
Bağırarak ''Tamam lan.Yarın ilk iş kızların grubuna katılcaz '' dedim.
Dostluğumuzun zirveye ulaştığı bu noktada ellerimizi birbirmizin omuzlarına koyduk,bir yandan da ıslık çalarak eve doğru gittik.


Kız grubu 1.Gün l Chapter One
O güne kadar hiç sabırsızlanarak uyandığımı hatırlamıyorum.Çalar saat kalkmadan uyanmıştım.Annem kalkmadan kahvaltımı hazırlayıp,yemiştim.Anneme bir öpücük kondurup gizlice evden çıktım.Apartmanın kapısında arkadaşımı gördüm.Benden daha erken gelmişti.Ve konuşurken sabırsızlığını fark ediyordum.


Bir gün öncesinden sözleşilip ayarlanan yere geldik.Burası yemyeşil çimenlik tam piknik yapılası bir yerdi.Bayanlar o yaştada gecikiyordu.Koyu sohbetimizden sonra kız grubu gelmişti.Onlardan bir elçi öne çıktı ve arkadaşımla tenha bir yere gidip fiskos yaptılar.Dönüşünde gruba dahil edildiğimi söyledi.


O gün atçılık,tükürme,yuvarlanma vb faaliyetlerin dışında evcilik,pasta-kurabiye limonota durumlarına girmiştim.Eve neşeyle döndüm.Pantolonum ilk kez kirlenmemişti.




Kızlar Grubu 2.Gün l Chapter Two


İkinci gün sözleştiğimiz yeri arkadaşımın yardımı olmadan buldum.Ben geldiğimde arkadaşım çimlere uzanmış beni bekliyordu.Yaklaşık iki saat bekledikten sonra kız grubunda bir elçi geldi.Bu sefer arkadaşımla gizlice konuşmadılar.Direk bodoslama geldi ve yüzüme konuştu.Elçi çok dobraydı.Gruba kabul edilmediğimi dünün bir test sürüşü olduğunu söyledi.Neden sorusunu sorduğumda yanımdaki arkadaş kadar yakışıklı olmadığım belirtildi.


Bunu duyunca rahat ve yemyeşil çimlerden hışımla kalktım.Yolda yürürken arkama baktım.Arkadaşım kız grubunun içinde padişahlar gibi sefa sürüyordu.Bir eli yağda bir eli baldaydı.Pasta,kurabiyeleri nefes almadan yiyordu.Arkasından söverek erkek grubuna gittim.Sonuna kadar içinde bulunacağım gruba.Beni hiçbir kriter istemeyek alan kerizlerin grubuna gittim.

Beni Sevin

0

Yafta , , , , , , , ,

'''Mısır koçanının yanındayım.Seni bekliyorum '' dedim.Yaklaşık iki saatten beri sevgilimi bekliyor,yazın kavurucu sıcağını aldırmadan giydiğim kalın ve koyu oduncu gömleğim iki saatlik bir süreden sonra koltuk altları sarı rengine çalmaya başlıyordu.Yanında durduğum mısır koçanı maketinin içindeki mısır taneleriyle,koltuk altlarım aynı renk cümbüşüne bürünmüş,renklerin kardeşliğini yaparak terden sırıl sıklam olan saçlarımı bir nebze de olsa kamufle ediyordu.Telefonum avucumun içinde su altında kalmış sıçana dönmüş,her iki dakikada bir çıkan ''avea'' yazısı kaybolmuştu.İnceden tırsmış ve korkmuştum.Takoz telefonum bana ikinci darbeyi indirmiş.Geç gelerek beni ağaç eden sevgilime omuzdaş olmuştu.Elimin tersiyle alnımda inci inci dökülen terleri sildim ve yadigar gömleğime sürdüm.Planlanılan şekilde buluşulmadığı için,güneşin devreye girmesiyle yanıma ve çevremdekilere huzursuz edicek kokular salgılıyor,koltuk altımı reaksiyona sokuyordum.Çay bahçesindeki sandalyelere oturduğumda kot pantolonumun kıç tarafının terlediğini anladım.Terler kot pantolonuma öyle nüfuz etmiştiki,içinde bulunan renk kimyalarını bozarak beyaza çevirmişti.Moda olduğundan çok endişelenmedim.Sıcağın altında kurulu çalar saatler gibi gelip geçen,sahte gülümsemesinin altında kendi çıkar ve menfaatlerini koruyan garson gelerek ''bir şey ister misiniz ? '' sorusunu yönelterek bir saatten beri verdiğim cevapla yetinmeyerek,kendisini avutuyordu.

Çay bahçesinin karşı tarafındaki otobüs duraklarına baktım.Umutsuz denizcilerin karayı görmek adına ufka baktığı gibi baktım.Karayı göremesemde bir an için kendimi ümitlendirdim.Arada da hala yandan kombolarına devam eden,beni soru bombardımanına tutan garson,yenilmeye doymayan pehlivanlar gibi sıkıcı sorusunu yineliyordu.En sonunda köpeğini mutlu eden sahipler gibi önüne kemiğini attım.Bir çay istediğimi söyledim.Teklifimi duyunca yüzü güldü ve uzun süren yıpratıcı ve nefsi çeldirici hamlelerinden sonra galip gelmişti.Cebimdeki terli telefonum bir kez daha çaldı.Sinirlenerek telefonu açmadım.Garson çayımı getirdikten sonra savaşı kazandığının resmi belgesi olan fişi masaya bıraktı.Şekerleri atıp,birleşmiş dudaklarımı çay bardağıyla birleştiriyordumki slow motion sahneye sevgilimin görünmesiyle son buldu.Aheste aheste geliyor,geç kalmasına rağmen gülüyordu.Karşımdaki sandalyeye oturdu.Çay bahçesinin girişinde soğuk davranışları uzaktan belli oluyor,negatif yüklerler dolu zihni dokununca insanı çarpacak düzeyde hissettiriyordu.Birkaç dakika ikimizinde motorumuzun soğuması ve havada hakim olan tehlike çanlarının susması için sakince bekledik.İlk atağı o yaptı.Her zamanki gibi benden hızlıydı.

''Umut,ben ayrılmak istiyorum.''
Olumsuz geçen bir sürü olaydan sonra rahatlatıcı çayı içerken,yudumlarım boğazımda düğümlendi.
''Ne ? Kafan güzel mi ? ''
''Bir aydan beri ilişkimizden tat alamıyorum.Yeni atraksiyonlara ihtiyacım var.''
''Beni burada iki saatten beri beklettin.Benim için atraksiyon oldu zaten.Sayende pazar ezikleri gibi kokuyorum'' dedim.
''İşim vardı geç kaldım.İnsanlık hali.Olamaz mı ? ''
''İnsanlık halinin karşısındaki insanı bekletebileceği belirli bir zaman miktarı var.Kusura bakma ama sen onu fazlasıyla aştın.''
''Zaten beni son görüşün olacak.'' dedi kendinden emin tavırla.Cümlelerini ağzından dökerken kafasını sallayarak ortama ayar vermeye çalışıyordu.
Ahu Tuğba'nın petro fiyatlarına verdiği etkinin daha fazlasına bütün bedenimde hissediyordum.Üst üste gelen olumsuz olaylar silselesi son yandaşınıda yanına almıştı.
''Ayrılmak mı istiyorsun ? '' dedim emin tavırlarla.Özgüvenimi bozmak istemiyordum.
''Evet.''
Son cümlesini söylemesiyle adete ışınlanan erkek güzeli uzan saçlı bir homo sapiens yanına geldi.
''Bu Can.Senden kat kat daha iyi.''
''Sen benim ne marifetimi gördün ki ? '' dedim.
Erkek güzeli orangutan,sinir katsayısını yükselterek,asabiyetiyle doğru orantılı on kaplan gücünü doldurmak için kendisini sıkıyordu.Tasması sevgilimin elinde olduğu için her an azad edebilir,üstüme salabilirdi.
''Sana orangutanla iyi şanslar '' dedim.
Cümlemi bitirmeden on kaplan gücünün sınırlarına ulaşan orangutan arkadaş sevgilimin tekbiriyle zincirini kopardı ve güçlü yumruğuyla sağ yanağıma darbe indirdi.Rodos rüzgarlarının tekneleri yaladığı gibi,ince bir sesle yumruğun kemikli ve sert tarafını dişlerimde hissettim.Böbrek üstü bezlerim hiç oldığı kadar hızlı çalışıyor,beynim yem olmamam için ayaklarıma mesaj gönderiyordu.

Ayağa kalkmamla bir sol kroşe daha yedim.Bu gibi durumlarda insanların çocuklukları akıllarına gelirdi ama ilk kez kabız olduğum zamanı hatırladım.Fitlin götüme girerken verdiği acıdan daha büyüktü.Sonbahar rüzgarlarının ikinci baharını yaşayan yaprakları dökmesi gibi yere doğru hafifçe savruldum.Yer çekimi ve potansiyel enerjinin düşenede bir tekme misali kombinasyonlarıya hafifçe düşüşüm ağırlaştı.Çay bahçesindeki duyarlı kalabalık yanıma üşüştü.Gözlerim açıkken son gördüğüm eski sevgilimin,ahtapot kollu orangutan tarafından sarmaş dolaş görüntüsüydü.Daha sonrasında kabız olarak tuvaletimi yapmaya çalışıyordum.

Şeker Savaşları Bölüm Üç:Büyüdük Artık

1

Yafta , , , , , , , , ,

Nasırlı ellerimi son bir kez zorlayarak pencerenin olduğu yerdeki boşluğa elimi atarak çıkmaya zorladım.Vücudumdaki bütün kaslarımla yüklendiğimde ortaya belirgin bir acı çıkıyor,acıyı hissetsemde taviz vermeden içime atarak sıkmaktan titreyen dişlerime son bir defa diyerek yalvarıyordum.Nasırlaşmış ellerimdeki çizgilerin açılarak kanamasına aldırmadan,er meydanında galip gelen büyük savaşçılar gibi mutluluk yaşıyor,evin en büyük zirvesi olan pencere boşluğuna çıkmam zorlu bir yolculuğu geride bırakan dağcılar gibi iliklerimde soğuğu hissetsemde bana heyecan veriyordu.Boşluktaki çıkıntıya oturarak terimi elimin tersiyle sildim ve yorulduğumu beden diliyle dudaklarımı birleştirip ''huf ! '' sesisini çıkartarak ifade ettim.Sırtımı çift katlı,dayanıklı cama vererek yorgun savaşçılar gibi sessizce harcadığım eforu,vücudumda dinlenerek şarj ediyordum.Benlenmedik bir anda cama sert bir cisim çarptı.Başlarda ne olduğuna anlam veremesemde kafamı arkaya doğru çevirişimde yaramazlık yapan çocukları gördüm.El kol hareketleri yaparak onları korkutup,kaçırmaya çalışıyordum.Korkuluk gibi durmamdan da etkilenmeyen hınzır çocuklar,pencereyi açıp düşme tehlikesini göze almamla kaçıp gitti.Kaçarken bahçeden topladıkları ganimetlerini düşürdüler.

Güneş ışıkları hiç olmadığı kadar keskin ve çarpıcıydı.Zayıf ve narin göz kapaklarımı tetikleyerek uyanmam için beni kaldırmaya çalışıyor,iki kolumu yüzüme tutarak siper etsem de yine de bertaraf edip uzun ve ince parmaklarımın arasındaki boşluklardan sıvışıyordu.Mağlup olduğumu anlayarak pinti adamlar gibi sitem ederek uyandım.Eve neşe havası hakimdi.Saatler öncesinden uyanan babam,daha uyanmadığım için bana laf yetiştirerek bugünün kutsal bir gün olduğunu hatırlatıyordu.Mutfağa gittim.Viski bardağından,damacana pompasını kas gücümle zorlayarak aşağı-yukarı hareket ettirmemle sistem hareket etti ve her basışımda yukarıya çekilen sıvı en sonunda bardağa döküldü.Viski bardağından kana kana suyumu içtikten sonra dökülen su damlacıklarına aldırmadan devam ettim.Mutfağın bir köşesinde mazlumca duran poşeti gözlerim görmeden duramadı.Son birkaç yılda şeker avlarında en büyük yardımcım olan vefakar poşetim,şimdi izbe,tozlu ve mutfağın en gereksiz eşyalarının konulduğu yerde durarak eski heyecanını tatmak isteyen bağımlılar gibi dil çıkartıyordu.Poşetle olan geçmişime rağmen,çetin yüzleşmeden galip çıkabilmek için aynanın karşısına geçtim.Artık yaşım şeker toplamak için büyüktü.Küçük çocukların yanında şeker isteyen büyük bir çocuk olayın estetiğini bozan,kutsal bir güne çomak sokan ve etik olarak kabul edilmeyen bir sınırı aşan ihmalkar biri olurdu.Üzülerek kendisini görmemem için bir köşeye atılmış sünepe gibi hisseden poşete baktım,artık kutsal görevler için vaat edilen topraklarda benim cebimde koşturamayacak,ikinci sınıf pazarlarda umutsuz ev kadınlarının biricik poşeti olacaktı.Terli elleriyle pazarda gezerken,kollarından inci inci dökülen terlerin son durağı olacaktı.Üzülerek mutfaktan ayrıldım.

Zor geçen yüzleşme dakikalarından sonra kapının zili çaldı.Çıplak ayaklarımla,soğuk betonlarda ayaklarımı özensizce havadan bodoslama indirerek yürüdüm ve kapıyı açtım.İlk şeker hasatını ümitle bekleyen,heyecandan dört dönen ve ilk şeker siftahını yapmak isteyen birkaç çocukla karşılaştım.Şeker istemekte nefsi çeldirici olan,nezaketen ''iyi bayramlar '' dedikten sonra,tüm nezaket havasını bozarak avuç avuç şeker alarak kaçan ibneler gibi kaçtılar.Arkalarına bakmadan,hırsızlık yapmış soyguncular gibi şekerlerini ceplerine ve teçhizatları olan poşetlerine koyarak tabanları yağladılar.Bir daha kapımızın önüne gelmeyecek ancak şekerleri bitince geleceklerdi.Alışverişimizi duygusal değil tamamen menfaat üzerineydi.Kapıyı kapatmamdan sonra telefonum çaldı.Arayan kişi,eski şeker hasatlarının lideri olan,yeni yetmelerin bilmediği gizli bir dergahın beyni niteliğindeki kişiydi.Şimdiki şeker avcılarından söze başlayarak,yeni kuşağın ne kadar aceleci ve plansız olduğundan yakındı.Eski günleri yad ederek nostalji sarhoşluğu yaşattı.Buluşucağımız mekanı söylerek telefonu kapattı.Üstümü dikey desenli bir kazak ve götü yazın sürekli giymekten terleyerek eskiden mavi olan kıç tarafını beyaza bırakan pantolonumu giydim.Buluşucağımız yere gittiğimde eski avcıların hepsi büyümüş ve bazıları bilinç altında eski günleri unutamayarak poşet getirmişti.Eskiden şeker avcılarının bir numaralı adamı olan,dergah liderinin sağ kolu olan arkadaş bir adım öne çıkarak gezeceğimiz yerlerin brifingini verdi.Herkes kol kola,omuz omuza aheste aheste yürüyerek iki lafın belini kırdılar.

Vaat edilen mekana geldiğimizde küçük tabulerde çavlarını içen ve nargilelerini tüttürerek bayram keyfi yapan elit tabakanın olduğu yerdi.Mekanınımız ambiyans olarak vasat olsada fiyat ve kalite olarak yüzümüzü güldürmüştü.Çaylarımızı ve nargilelerimizi söyledikten sonra masaları bileştirerek hiç buluşmayan ve muhabbetin ebesini zikecek olan arkadaşlar havasını vermiştik.İki lafın arasında çaya giden dudaklar ve bir yandan da garnitür olarak nargile içen bireyler saatler sonra terli götleri,ağrıyan sırtları ve anı havuzundaki tüm suyu boşaltıktan sonra kucaklaşarak istikametlerine doğru yol aldılar.Belkide bir daha karşılaşmayacaklar,böylesine kutsal bir günün değerini bir daha anlayamacaklardı.

Gidiş rotalarının üzerinden geçen dolmuşlara binen sıkı dostlar,kafedeki kucaklaşmalarının yetmemesinden kaynaklacanak,uğurlama merasimine öpüşmeyide ekleyerek ayrıldılar.

Şeker Savaşları Bölüm İki:Davetsiz Misafir

1

Yafta , , , , , , , ,

Güneş ışıkları pencereyi yıkıyordu.Güneşten gelen diklemesine ışıklar,pencereyi adete yarıp geçiyor,ağırlaşmış göz kapaklarımın altında saklı olan gözlerimi hedef alıyordu.Bir süre sonra güneşin pencereye iş birliğiyle yaptığı büyüteç yöntemi canımı acıtıp uyanmam için yüzüme tokat atıyordu.Nasırlaşmış ellerimi ne olduğundan habersiz,pusuya düşmüş sakin gözlerimden korumak için siper ettim.Daha sonra yataktan kalkmamla güneşin bana düzenlediği küçük operasyon tatlı şekilde sona ermişti.Ayaklarımı beton parkelere bıraktığımda ne kadar soğuk olduklarını anladım.Penceremden güneş ışıkları geliyor ama evin zemininde kutup soğuğunu yaşıyordum.Üşüyüp,titremekten Azer Bülbül moduna giren ayaklarıma söz geçirmek için daha konforlu ve sıcak bir yer olan halıya doğru yöneldim.Halıdaki tüyler,tozlar ve küçük oyuncaklar ayağımı birkez daha memnun etmemiş,duyu almaçlarıyla hizmetimden memnun kalmadığını sinirli bir şekilde belirtiyordu.Her zaman müşreti memnuniyetini savunan müessesesi kötü olan göz boyayan süpermarketler gibi ayağıma hak vermek zorunda kaldım.

Müzelerde sergilenen,meraklı kalabalık ve okul gezilerindeki hınzır çocukların el izi yapmaması için heybetlice cam bir kavanozda sergilenen eserler gibi bayramlığımda asaletini koruyor,gelen güneş ışıklarıyla üzerindeki tozları deterjan reklamlarındaki gibi kovuyordu.Bayramlığımı son derece yürütülen titiz çalışmalar sonucunda dikkatlice giydim.Çünkü annemin saatlerce kendi laboratuarında aylarca isviçreli bilim adamlarıyla kafa patlatığı bayramlığım,arife gecesi yoğun çalışmalardan sonra ütülenmişti.Ütüyü bozmak ve akranlarım arasındaki dengeyi bozmamak için nerdeyse jelatinle yürüyecektim.Bayramlığımı giydikten sonra kendime bir poşet seçtim.Poşet seçimi böylesine kutsal bir gün için çok önemliydi.O günün anlam ve önemini belirten,her türlü doğa engeline göğüs gerebilen ''atıl kurt !'' dediğim zaman tüm şekerleri abanarak bünyesinde taşıyabilen süpersonik aparattı.Elimi poşetlerin arasında gezdirdikten sonra adı ''NBB'' olan siyah bir poşet gördüm.Poşetin sadeliği ve ''NBB'' harflerindeki gizem dikkatimi çekmiş,diğer poşetlere göz atmadan benden tam puan almıştı.

Yaptığımız seferlerde diğer bir önemli yardımcım olan ayakkabımı giydikten sonra kardeşlikteki diğer yoldaşları çağırmaya gittim.Birkaç kişi sabahın erken saatlerinde evlerinden çıkıp atlarıyla ısınma turlarına çıkmış,bugün yapılacak olan şeker hasatında ne kadar ganimet toplayacaklarını diğer üyelerle konuşup,tahmini havalarını atıyorlardı.Geç kalan kardeşlik üyelerinden sonra günün anlamını ve önemini bildiren konuşma,altın madeni değerindeki inler ve izleyeceğimiz rota bize yuvarlak masa kardeşlik lideri tarafından brifing verilerek anlatıldı.Bu sefer geçen yılkine göre kardeşlik,kasalarında bulunan paralardan harcamış bonkörlük yaparak haritalarda köklü değişikliğe gitmiş,kabartma yönetimini uygulayarak zamandan ve şekerden tasarruf etmemizi sağlamıştı.

Gruplar halinde dağılarak şeker avına çıktık.Taktiksel gruplar halinde ilerliyor,herkes hareketini lazerlerle çevrili bir odanın içindeymiş gibi yapıyordu.İlk hedefte beklenilenin altında ganimet topladıktan sonra yolumuza devam ettik.Birkaç diyar kat ettikten sonra nihayet fosforlu kalemle işaretlenmiş,şeker merkezi niteliğinde olan gidenin avuç avuç ganimetle döndüğü,uğruna savaşlar verilen yere doğru ilerledik.Grubumuz ağır ama emin adımlarla ilerliyor arkadaki avcu gruplara fark açmanında verdiği hazla kırkırdıyordu.Er meydanına geldiğimizde beklenmedik şekilde bizden önce gelen bir cengaverle karşılaştık.Hasat alanına bizden önce ulaşmış ve cebine doldurduğu şekerleri bizi çatlatmak için göstererek rakibini aşağılama,küçümseme hareketi olan nanik hareketini yaptı.Kardeşlik üyeleri bu hareketle sinir kat sayılarının beşle çarpılmasıyla zıplayan sinirlerine söz geçiremiyor,cebinden düşen şekerler pahasına kardeşliğin demir yumruğunu gizemli ziyaretçiye atmak istiyordu.

Tatsız olay önlendikten sonra yolumuza dört nala devam ettik.Bu sefer daha hızlı gidiyor,arkada kalanlara bakmadan ilerliyorduk.Bu yılki hasat zamanın en verimli hedeflerinden olan eve geldiğimizde soluklanmak için topladığımız gözümüz gibi baktığımız ganimetlerden yedik.Enerjimizi aldıktan sonra ava devam ettik.Taktiğimizi elden bırakmıyor,her yeri kolaçan ediyor olası saldırılara karşı ev girişine gözcü dikiyorduk.Poşetlerimizde delik açacak nitelikte ganimetleri aldıktan sonra nidalar eşliğinde kardeşliğimizin uzun uğraşlar sonucunda bestelenen marşını söyledik.Ev çıkışında davetsiz misafiri görünce herkesin tüyleri diken diken olmuş,herkes combo yapma pozisyonuna gelmişti.Davetsiz misafir karşı bir gruptan elçi olduğunu bizi izlediğini ve başarılı birer avcı olduğumuzu söylererek gerginleşen ortamda gönüllere su serpmişti.Niyetinin kötü olmadığını,isviçreli bilim adamlarına çalıştığını söyleyince kutsal görevinden zamanını çalmayarak yolcu ettik.

Dergaha geldiğimizde herkes bu yılki bol atraksiyonlu geçen şeker avında topladığı ganimetleri sayıyor,poşetinden ve ağırlaşan ceplerinden düşen şekerlere ağıtlar yakarak göz yaşları döküyordu.Bu yılın en çok şeker toplayan kardeşlik üyesi ilan edildikten sonra,yuvarlak masa kardeşlik liderinin gelecek seneki vaatleri dinlendi ve av sona erdi.

Memur Çocuğunun Babalar Günü Hediyesi

0

Yafta , , , , , , ,


Kurulu çalar saatten önce uyandım.Güneş ışıkları odama daha yeni yeni giriyor,tepenin arkasında kombinesini aldığı yerin sahibi olarak yerleşiyordu.Penceremde beliren birkaç kuş,ayak seslerimi duyunca aniden kanat çırparak kaçtı.Bir nevi benim bankam olan kumbaramın yanı başına geldim.Benim bankamın çalışanı yoktu.Veznedarı,güvenlik görevlisi,müdürü veya ona benzer makamdaki kişiler çalışmıyordu.Yedi gün yirmi dört saat hizmet verebiliyorduk ama.Güvenlik işini kartal gibi gözlerime,çitanın hızına sahip ayaklarıma bırakmıştım.Vefakar kumbaramı salladım.İçindeki paralar karnavallardaki dansçılar gibi sallanıyor ve kumbaranın içindeki metal yüzeylere her çarpışlarında sesler çıkartıyorlardı.Kumbaramı sallayışımda büyük hissettiğimi anladım.Kutsal bir histi.Yemeden,içmeden para biriktirmiştim.Sınıftaki zengin arkadaşların muhasebelerini yapan çocuklardan daha iyi hesap yapmaya başlamıştım.Olası harcamalarımı düzenliyor,ay sonu olunca kumbaramdan para çıkışlarını içeren belge alıyor ve inceliyordum.O güne kadar kumbaramı açmamıştım.Kumbara,benim için gizli bir dünyaydı.Paralarımın huzur içinde yaşadığı,insanların cebinde değilde başka bir ortamda kaldığı ve arkadaşlarıyla muhabbet edip günün stresini üzerinden atabileceği bir ortam.Kısacası lüks bir otel gibiydi.Kumbaramı ters çevirip altındaki kapağı açmaya çalıştım.Kapağa her yüklenişimde kollarımdaki damarlar açığa çıkıyordu.Bir süre sonra yorulan kaslarımın sözünü dinleyerek başka planlar yapma kararı aldım.Mutfaktan bıçak alıp,teçhizatla geldim.Bu sefer yanımda benim kas gücümden daha iyi bir yancım vardı.Ustaca hamlelerden sonra kapağı açtım.Uzun karanlık ve sessiz günlerden sonra paralar yeniden cebime girmek için sabırsızlanıyorlardı.

Kumbaramı açtığımda şevkim kırılmıştı.Salladığımda çıkan sesin değeri küçük ama boyutu büyük paralardan kaynaklandığını gördüm.Kumbaramdaki paraların transferine baktığımda büyük bir açık buldum.Bazı günlerde kumbaramdaki sermayemden yemiştim.İlk gün çokomel,sakız derken git gide büyümüş ve soğuk yiyecekler katagorisine kadar gelmiştim.Bankama dış güçlerden yardım yapmam gerekiyordu.Bu durumda devreye annem giriyordu.Önceki yıllarda bankamla yıldızları barışmamış,geçmişinde temiz bir olay bırakmamıştı.Saatler süren ısrar ve geri adım atmama politikası üzerinde yoğunlaşıldığında anneme ikna etme kıvamına getirmiştim.Takviye güçlerde devreye girince bozuk paralarıma yeni neferler çıkmıştı.Şortumu,pokemonlu tişörtümü ve bir zamanlara damgasını vurmuş,her Türk gencinin vazgeçilmez şapkası olan önünde NY yazan şapkamı giyerek çarşının yolunu tuttum.

Sahte mallarda bire birini yapan,ithalatta ödün vermeyen ve fenomen olmuş esnafların barınağıydı burası.Girişte ufak zorluklar yaşasamda kısa sürede ortama ayak uydurdum.Vitrinlere bakma mesafesine yaklaştığımda pusuda bekleyen dükkan sahipleri hemen çıkıp,nefsinizi harekete geçiren yıldırıcı cümleyi dudaklarından serbest bırakıyorlardı. Birkaç dükkan gezdikten sonra  yorulmuştum.Merdivenlerin ortasına oturarak gelen kişilere bakıyor ve analizlerini yapıyordum.Şapkamı çıkarıp,başımı öne eğdim.Saatler boyu tüm çarşıyı dolaşmış ama uygun bir hediye bulamamış çocukların mazlum edebiyatı yapması böyle oluyordu.Ellerimi saçlarımın arasında gezdirirken köşede,unuttuğum bir dükkanı gördüm.Birbirinden güzel saatler satıyorladı.Koşarak vitrinin yanına geldim.Vitrinin yanına gelince uzaktaki görüntüsünün beni ne kadar yanıltabileceğini anladım.Güzel saatin yanında bir o kadar güzel fiyatı vardı.Tüm eğlencem kaçmış,bu yılı da pas geçerek çiçek alıcam derken kasvetli güne kahraman gibi yetişen hızır esnaf kapının önünde belirdi.

''Hangi saate baktın ? '' dedi bakışarıyla vitrini göstererek.
''Çok pahalıymış onlar '' dedim.Cebimdede Medine dilencisi gibi bozukluklar taşıyordum.
''Senin ne kadar paran var ? ''
''Kumbaramki tüm paraları aldım.Sayamadım çoktu '' dedim.Aslında saymıştım.Sayamadım demem paranın çokluğundan söz edip dikkatini çekmekti.
''Tamam gel sen sana uygun bir saatim var '' diyerek sırtımdan iki koluyla tutarak klimasıyla püfür püfür esen dükkanın içine sokuldum.

Tüm cafcaflı saatlerin arasında,pazardaki ezik mallar gibi duran siyah bir saat vardı.Başlarda onu beğenmemiştim ama günü kurtarabilmem için gerekli hediyenin o olacağına kanaat getirmiştim.Hissiyat olarakta saate ısınınca fiyatını sordum.Cebimdeki bozuk paralardan birkaç fiyat üzerindeydi.Yüzümü ekşittim.İyilerin dostu,kötülerin düşmanı esnaf,dünyaya pollyana gibi pembe gözlükle bakan çocuğun şevkini kırmamak için zararına bir saat sattı.Cebimdeki tüm bozuk parayı tezgahın üzerine koydum.Bazıları yuvarlanıp,tezgahın alt taraflarına düşmüştü.Hediye paketi yaptırdıktan sonra az olan parama bakmadan,büyük bir fedakarlığa kollarını sıvamış olan esnafa teşekkür ederek şen şakrak yoluma devam ettim.

Akşam olup sofra hazırlandıktan sonra herkes hediye tanıtım brifingini yaptı.Sıra bana geldiğinde babama ''benim roleksim '' dedim.Gerçekten benim roleksimdi.Terimin son damlasına kadar biriktirdiğim paramla,uzun uğraşlar sonucu esnafı yola getirmemle imanım gevremişti.Ama değmişti.Babam saati görünce mutlu oldu.Kolundaki saat kadar olmasada o güne mahsus benim saatimle evimizin semalarında dolaştı.

At Poposu Aşkına

1

Yafta , , , , , , , ,

Bazen böyle haberler çıkıyor.Arama motorlarında boş zamanını gülerek geçirmek isteyen insanların ihtiyacını karşılayan kaynak site etiketlerindeki ''komik,fotoğraf,çok gomig '' gibi içeriklerde böyle hazineler saklı.Beyni peynir kıvaman gelenler için bire bir.Montla sıçamayanlarda içinde.Biri bana gelip ''at poposu yüzünden uzay mekiği uçamadı '' dese ona kıçımla gülerdim.Teknolojinin ön safhalarda bayrakla koşturduğu şu zamanlarda böylesine bir olayın yaşanması trajikomik.Yetkililer ne diyecek ? ''Efendim,malum bir hayvanın götü yüzünden uçamadık.Neyseki osurmadı yoksa uzay gemimiz dağılırdı mazallah.'' NASA'da dirsek çürüten,insanlığın bir adım ilerlemesi için canla başla çalışan insanların aylak,uyuşuk,üstüne sinek konmaktan ve doğal ihtiyacını gidermekten başka bir işe yaramayan at poposu yüzünden mağlup edilmeleri acı.




Olaydan sonra çıkabilecek gazetelerin sürmanşetleri:
-Atın poposu uzay mekiğini yendi
-İyiki osurmamış
-Ya başka bir organı olsa facia olacak mıydı ?
-Popolarıyla uzay mekiğini devirdiler.

Bari Topa Vuramadım Fotoğraf Çektiriyim

2

Yafta , , , , , , ,

Önceki günden anlaşmıştık.Grubun lideri niteliğini benimseyen bir arkadaş kendini ön safhalara atmış,pratik beynini zorlu labirentlerden geçirerek zaman öldürme günümüzü boş bir planla süslemişti.Çeşitli açılardan plana bakıldıktan sonra çoğunluk sağlandı ve herkesin kafasına yattı.Planın içine zamanı iyi değerlendiricek birkaç atraksiyon eklenmiş,mırıltı yapan bir arkadaş tarafından veto edilmişti.Demokrasiye başvurduk.Ezici üstünlük bizdeydi ve veto eden arkadaş kolları bağlı çaresiz plana uymak zorunda kaldı.Gruba yeni eklenen arkadaşlar telefon zincirine katıldıktan sonra herkes buluşacağı mekanı seçti.Para konusunda da ortak nokta sağlandıktan sonra gönül rahatlığıyla evlerimize dağıldık.Bazılarımız iple çektiği planın hayalini kuruyor,gerçekleşmeyecek düşlere kapılarak büyük umutlar besliyordu.Zamanın ne getireceği belirsizdi.Belirsizlikler içerisinde bataklıkta batan beyinler gibi şevkimizi birer birer kıracaktık.

Buluşma vakti geldiğinde,grubun lideri herkesi esas duruşa almış iştimayı alıyordu.Gecikenlere fırça atarak sorguya çekiyordu.Kaybettiğimiz vakti hatırlatmak için elini saatine götürüyor,bir yandan da sitem ediyordu.Dahiyane hazırlanmış planının suya düşüceğinden korkuyor,araya sıkıştırdığı zaman öldürücü eylemlerin aparatif olmasından endişeleniyordu.Çünkü araya sıkıştırdığı zaman öldürücü eylemler ara sıcaktı.Onlar olmadan planın anlamı ve güzelliği olmazdı.Sadece beş sap adamın sırf gezmek amaçlı emsali olmadan katları dolaşarak vitrinlerde salyalarını akıtması gibi son derece ütopik bir akvite olurdu.Günün bonkörünü seçmek için filtre sistemine başvuruldu.Belirlenen standar para mevduatından yüksek para getirenler liste halinde grubun bonkörleri seçildi.Bu bonkörlere ileride omurgasızlar gibi yapışıp koloni kurmak isteyen aklı selim arkadaşlar eklenecekti.Ne de olsa para sıcaktı.Kanları kaynıyor fıkır fıkır oluyordu.Gözleri dönmüştü.Hemen harcamak istiyorlardı.Hangi yolla olursa olsun.

Uzun yürüyüşten sonra avm ufukta gözüktü.Tüm grup karayı gören umutsuz denizciler gibi sevindi.Grubun yürüyüş mesafesi,grup içindeki saygınlığı gösteriyordu.Ön cephelerde başı çeken arkadaşlar,organizetörler ve yancıları.Arka cephelerde arkadaş ortamına yeni girmiş,çoğunluğa uyan,güdülmek istemeyen ve sürü psikolojisin benimsemiş bireyler vardı.Bu iki grup avmnin önüne gelince ters ördek sürüsü gibi durdu.Grup lideri tarafından verilen brifingde oyalanmamız gereken yerleri,öncelikleri ve sona bırakacağımız etkinlikler teker teker söylendikten sonra avmnin kutsal kapısından girerek cebindeki parayı özgür bırakmak için yanıp tutuaşan arkadaşlar laf kalabalığı yaparak baş kaldırdı.Grup bozulmuştu.Voltran'ı oluşturduk derken,voltrandan daha hızlı parçalanıyorduk.İleri safhalarda grup içerisinde iletişim bozukluğu ortaya çıkacak,öncelikler değişince eğlence anlayışıda değişekecekti.İki grubun sözcüsü gelerek orta noktayı bulmaya çalıştılar.Uzun süren fiskoslardan sonra mutlu sona erişilmişti.İki grubu bağlayan etkinlik olan ''bilardo '' da birleşilicekti.Onun dışında o saate kadar herkes istediğini yapmakta özgürdü.Grup parçalanırken bonkör arkadaş dağılımı çok önemliydi.Bonkör arkadaşlar grubun isketilini oluşturur,o olmadan dışardan gelecek emperyalist güçlerin etkisine kalan bireyleri parasıyla döven tek cengaverdi.Grup içerisindeki dengeleri tetikleyen şey o arkadaştı.Kısacası kıymetlimizdi.Biriciğimizdi.Herkes ondan otlanacaktı ama kokusu sonradan çıkacaktı.

Guruldayan midelerimiz,avmnin ikinci katında adeta insanın nefsini kırbaçlayan fast-food türü yiyecek satan yerleri ip gibi çekiyor,sınırlarına girdiğinizde ''buyrun '' demeleri iyiden iyiye kopan nefsinizi adeta ele geçiriyordu.Yemek seçme işi grubumuz içinde canla,başla geçen tartışmalarla sonlandı.Herkes parasını birleştirdikten sonra dükkanı satın alamasakta gurultudan senfoni yapacak bireylerin gözlerini ve midelerini doyuracak süper bir menüye yetti.Yemekler yedildikten sonra,aksayan programımızı telafi ettik.Yemek yeyince aniden herkes akıllanmış birkaç aktiviteyi es geçmelerine rağmen,eğlence ibarelerini ilk dakikadan yüze vurdurmayı başarmışlardı bile.İki grubun birleşeceği er meydanında toplanık.Seçilen ortak alanın dışında tuvaletlerde karşılaşıyorduk.Bilardo oyununu bilmeyenler için grup lideri uygulamalı olarak oyunu tanıttı.Dünyada bir ilke imza atarak göstermeli eğitimi bilardo salonlarına indirmişti.Gördüklerinden tatmin olmayan kalabalık,daha önce oynamadığı oyuna kanları aniden ısınmıştı.Istakaları alırken dans ediyor,yıllardır karşılaşmayan sevgililer gibi ıstakaları hunharca davranmıyor onlara saygı gösteriyorlardı.Topa vurunca ıstakaların uçlarını bileyliyor,ıstakalarına ad takıyor ve topu deliğe sokanca öperek onurlandırıyorlardı.

Bilardo oynarken,sizi izleyen meraklı gözlere tanık kalmak zorundasınızdır.Yaptığınız hamleleri bir bir izler,notlar alır,kendi alarında dedikodunuzu yaparak ters ters size bakardı.Bazı meraklı gözler gevrek gevrek gülerek,dalga geçerler.Grubumuzda doğuştan gelen yetenekleriyle salonu kendilerine hayran bırakan,tedbil-i kıyafet giymiş yetenek avcılarını peşine takan,kızları ıstaka hareketleriyle hasta eden,her hamlesi bilardo literatürüne giren hareketleri tabiki yoktu.Topu ıskalayan,zıplatma evresini geçerek uçuran ve ıstakayı ilk kez eline alanlar gibi sallayarak çevresindekilere zarar veren insanlar vardı.Hatta bazıları sınırları zorlayarak çuhayı yırtma evresine geçti.Burada salon görevlisi çuha yırtma madalyasını gruptaki arkadaşa taktı.Üstün bir başarı göstermişti.Bende bu insanların içerisindeydim.Neyseki çevremdekilere zarar vermiyor,grup arkadaşlarımı güldürerek vasat geçen oyunlarına tuz,biber oluyordum.Kendimi komedyenler gibi hissetmiştim.Topa vurmasam bile gülen adamlar vardı.Salonun soytarısı durumuna düşmüştüm.Arkama dönüp köpüren sinirlerime söz geçiremedim.Kızgınlıktan ağzımdan ''Rebilöciks,rebilöciks'' çıktı.

Hareketlerimden dolayı maruz kaldığım muameleye daha fazla razı kalamayan hayır sever bir arkadaş telefonunu alarak ''Umut,hadi vurur gibi yap bende seni çekeyim.Çok pis havan olur  '' dedi.Bari topa vuramadım,rezil oldum fotoğraf çektiriyimde anım olsun diyerek örnek poz hareketini yaptım.

Ayrı parantez olarak bilardo da siyah bir top var.İşi katakulli.O kadar topun imanını bozuyor.Oyunda herhangibir topla siyah topa isabet ettirirseniz oyun boyu cenabet şansı yakanızı bırakmıyor.Oyunun adeta kilit topu.Onu vurursanız babayı alıyorsunuz.Cazibesi sizi etkliyebilir.

Haftanın Şarkısı:Pink Floyd-Another Brick İn The Wall

0

Yafta , , , , , , , ,

Dönemin eğitim sistemine kafa tutan,çivisi çıkmış anlayışları eleştirel bir tavır takınan,sistemi eleştirerek ''Fuck the system'' restine çeken bir şarkı the wall.Klipte gördüğünüz çocukları parayla ikna edip oynatmışlar.Ama klip bittikten sonra çocuklar paralarını istemedikleri için değişik bir olay ortaya çıkmış.Şarkıda, ''alay edilmek istemiyoruz '' ''hepsi duvarda bir tuğla '' ve ''eğitime ihtiyacımız yok '' gibi mottolar önümüze seriliyor.Şarkının yazıldığı dönem ve şimdiki döneme bakarsak pek de bir değişiklik göremiyoruz.Eğitim sisteminin çöküşü,öss de sıfır çeken on binler hatta yüz binler var.

Şarkının klibinde öğrencilerin bir mezbahada tek sıra halinde yüyüyerek kıyma makinalarına gidip,kıyma olmasını herkesin salt bir düşünceyi kabul etmesi olarak algılyabiliriz.Pink Floyd, ''The Wall'' şarkısıyla zihinlerimize farklı algılanabilecek imgeler bırakıyor.Bir başka sahnede öğrencilerin makinadan geçtikten sonra hepsinin yüzünde bir maske ve sıraya tutkalla yapıştırılmış tarzı oturuşu dikkatimizi çekiyor.Eskimeyen ve eskitilmeyen bir şarkı.Hala şimdi bile anlamını yitirmemiş.Klibi izleyince insanı gaza veriyor ve çevresinde gördüklerini yıkmak istiyor.

Klipte,öğretmenin öğrencinin elinden zorla aldığı şiirin Money - Pink Floyd'un başka bir şarkısı - adlı şarkıda da geçtiğini ayrı bir parantez olarak belirtelim.


We don't need no education
We don't need no thought control
No dark sarcasm in the classroom
Teachers leave them kids alone
Hey teacher leave them kids alone
All in all it's just another brick in the wall
All in all you're just another brick in the wall


We don't need no education
We don't need no thought control
No dark sarcasm in the classroom
Teachers leave them kids alone
Hey teacher leave us kids alone
All in all you're just another brick in the wall
All in all you're just another brick in the wall

Bihter Silahı Geldi

1

Yafta , , , , , , , , ,

Dün akşam saatlerinde memleketinin güzel insanları ağzı ellerinde kah heyecanlanarak kah ağlayarak televizyon başına kilitlendiler.Adnan Bey'in dizinin başından beri yengesini avuçlayan,fortlayan,hacılayan vb betimlemelerle süsleyeceğimiz,kırmızı taytıla headbang yapan Behlül'ün kirli işlerini sonunda anladı.Depresyona giren ve ölümcül paradoksa yakalanan Bihter'in,kanal yedinin sırlar odası ve stv nin sayko ermişler programının yapamayacağı ibretlik sonla bitirdiler.İhtiraslı aşk üçgeninin akımına kapılan mazlum Beşir,gariban bu kadar acıyı kaldıramadı ve felç oldu.Yamulmuyorsam.Herhalde.Behlül üstü başı kir içinde,sokak serserilerinden farksız,mağarasından yeni çıkmış ilk insanlar misali pis sakalıyla kuulluğunu bozmayarak ''behlül kaçar '' dedi ve finali yaptı.Tabiki halkımız durmayacak.

Köpüklü ve üstünde çilek olan helvayı daha yiyemedim.Kaynak gözlükleriyle gitmek nasip olmadı.

Bihter'in kendini öldürdüğü tüfek gelmiş.Bobiler'den mavi_ayva yapmış.
--Ahanda Burada--

Kim,Nerede,Nasıl,Ne zaman,Ne Yapmış ?

1

Yafta , , , , , , , ,

Horozlu saat alarmım çaldı.İlk çalışında önemsemeden kapattım.Deneyim ve tecrübelerim sayesinde gözlerim kapalı kapatıyordum.Adeta saati hissediyor,düğmesini aramadan elimi atmış gibi buluyordum.Alarm tekrar çaldı.Bu sefer alarmın sürekli çalmasından canına tak eden annem geldi.Alarmın çalmasıyla annemin gelmesi doğru orantılıydı.Ne zaman alarm çalsa birkaç dakika sona annem kapıda beliriyordu.Çalmaktan bir hal alan,istediği ilgiyi toplayamayan çalar saat annem tarafından kapatıldı.Çalar saatte beni uyandırmada başarılı olamayınca annem kendisinin icat ettiği kaldırma kuvvetine başvurdu.Mutfaktan aldığı bir bardak suyu havaya kaldırdı ve elini bükerek suyun gidiş noktasını yüzüme hedefledi.Tatlı uykumdan aniden uyanmıştım.Annemin kaldırma kuvveti,çalar saatten etkili gelmişti.Annemi kapatamadığım için bu reaksiyonu engelliyemedim.Yüzümdeki su damlacıklarını sildikten sonra gözlerimi ovuşturdum.Neredeyse okula gitme saatim geliyordum.Ütülenmiş olan gömleğimi ve pantolonumu giydim.Sabahları vefakar içeceğim,can yoldaşım,zihnimi açan yadigar içecek olan sütü bir çırpıda içtim.Sütün dudaklarımda verdiği haz anlatılamazdı.Hanlarda,bira içen ayyaş adamların birayı hunharca içmelerinden sonra ağızlarından damlayan bira damlacıklarını siler gibi dudaklarımda iz kalan sütü sildim.Birkaç ısınma hareketi yaptıktan sonra güne hazırdım.

Okula geliş yolunda bizim sınıftan birkaç arkadaşa rastladım.Sabahın köründe okula gitmemize rağmen hiç birisi sitem etmiyor ya da sızlanmıyordu.Yanlarına sinsice yaklaşarak bu durumun neyden kaynaklandığını sordum.Öğretmene tır çarpmamış,okul yanmamış ya da yeni sevgilileri olmamıştı.Hepsi hep bir ağızdan,yurttan sesler korosu gibi ''Kim,nerede,ne yapmış,nasıl '' oynacağız dediler.Hafızamdaki oyun arşivini yokladığımda böyle bir oyuna denk gelmedim.Hafızamda bu oyunu önceden oynamadığım için bağışıklık kazanmamıştı.Bir yandan heyecanlanıyor bir yandan da sohbetimizin koyulaşmasıyla ayaklarımıza söz geçiremiyorduk.Aheste aheste yürüyerek sadece oyunu düşünüyorduk.

Sınıfa geldiğimizde herkes yerlerine yerleşti.Birkaç kıkır kıkır konuşmadan sonra öğretmen sınıfa girdi ve derse başladı.Zihinlerini oyunların etkisinde bırakan bireyler birbirleriyle mesajlaşmak için kağıtlara ileti yazıyor,sonra avuçlarında kulak memesi kıvamına getirdikten sonra hedefin olduğu sıraya yavaşça atıyorlardı.Bu işlem öğretmen arkasını döndüğünde hızlanıyordu.Sınıfın zemini devlet dairelerindeki buruşturulmuş,yırtılmış kağıtlarla doluydu.Birkaç kişi bu atraksiyonu yeni yaptığı için deneyimsizliğinden yakalanmış,daha tecrübeleri kişiler deneyimleriyle yakalanan kişinin paçasını kurtarmıştı.

Zil çaldıktan sonra özveriyle yapılan kağıt alışverişi sona ermiş,tüm sınıf bir ''oh'' çekerek arkasına yaslanmıştı.Gelecek ders boş ders olduğu için herkes planını,hazırlıklarını yapıyordu.Boş ders,öğrenci kitabında kutsaldı.Normalde hayatınızda bir sürü boş dakikalarınız olacak ama sınıfta geçirilen boş dersin tadı öğrencilere kırk dakikanın ne denli bir zaman olduğunu,nasıl geçireceklerini,ne yapacaklarını tartışmalarıyla geçer.Kırk dakika öğrencilerin gözünde öyle uzun bir zaman dilimidir ki,oyun oynadıkları sırada onlara bir asır gibi gelir.Daha önce anlaşmış olan arkadaşlar arka tarafta oyunun atmosferini oluşturdu.Seçilen kişileri yazılı fermanda okuduktan sonra oyuna başladılar.Herkesin merakla beklediği oyun sadece bir kağıt ve kalemle oynanıyordu.Her sütuna kim,nerede,nasıl,ne yapmış yazılarak görev dağılımı yapıldı.Herkes sırasına göre istediklerini yazıyor,bir sonraki kişiye sayfayı katlayarak veriyordu.Bu oyunun önemli bir tehlikesi ise meraklı kalabalıktı.Bir zaman sonra meraklı kalabalığa sınıfın inek kızı ekleniyordu.Sınıfın inek kızı,muhafazakar bir aileden geldiği için bunu kaka,cıs olarak zihnine mesajlar gönderiyor,ispiyonlama mekanizmasındaki çarklar çalışıyordu.Bu yüzden bu tür oyunlar sıfın inek kızlarından uzak yerlerde,ulaşamayacağı ve göremeyeceği yerlerde yapılması gerekir.

Kült '' isim şehir '' oyununa benzeyen ama içersinde yaratıcılık ve erotizm gibi unsurları bunludur.Oyunun başlarında hayatlarında erotizm nedir bilmeyen bireyler tanıdıklarını çimenlerde,kırlarda pikniğe gittiğinin senaryosunu yazar.Oyunun ilerleyen evrelerinde bireyler erotizm den hafif hafif tat almaya başlar ve hısım akraba,öğretmen ve sevmediği kişilerin adlarını yazarlar.Hayatlarında daha önce erotizm bilmeyen bünyeler bir birlerinin kulaklarına fısıldayarak ''zikiştiler '' gibi küçük kaçamakları söyleyerek gevrek gevrek gülerler.İlerleyen evrelerde değişen zihinlerin ürünleri kağıda da yansır.Örneğin,öncelerde Ahmet pikaçuyla piknik yaparken,şimdi Ahmet pikaçuyla tuvalette pika pi yapmaktadır.Pika pi sansürlendiğini ne yaptığını oynayan bireylerin zihinlerinde canlandırması anlamına gelmektedir.Artık bireyler arasında hızla gelişen erotizm pikaçuyla sınırlı kalmayarak tüm pokemon familyasına hatta çevresindeki insanlara geçer.Oyundan sonra,oyunun etkisinde kalan bireyler bilinç altına magazin gündemi oluşturacak mesajlar yollar.Bunlar Ahmet'in pikaçuyla tuvalette pika pi yapmasından başlayarak tüm okulda yayılır.Asparagaz haber,hayatlarını monoton yaşayan bireyler tarafından gerçek kabul edilir ve mezun olana kadar pikaçu,Ahmet'in korkulu rüyası olur.

Oyunun önemli kriterlerinden biride;Oyun bittikten sonra suç mahalindeki kanıtları en aza indirgemektir.Herkesin içini döktüğü,buram buram erotizm kokan kutsal kağıt bireyler tarafından yok edilmelidir.Aksi taktirde sınıfın inek kızı tarafından yapılan arkeoloji kazılarında bulunacak ve ispiyonlama mekanizması harekete geçecektir.Elinde delil olduğu için ispiyon girdisi kuvvetli olacak,oyunu oynayan herkes sorguya çekilecektir.Önemli kriterlere uyulduğunda kim,nerede,nasıl,ne yapmış oyunu son derece zevkli ve asparagaz haber yapmanın verdiği haz paha biçilemezdir.

Uzmanlara göre, '' kim,nerede,nasıl,ne yapmış ? '' oyunu geleceğin magazin muhaberleri,magazin editörü vb makamda çalışan kişileri eğiten,geliştiren ve magazinle ilgili işlerde çalışmak isteyen kişilere zemin hazırlayan bir oyundur.

Dansa Davet

1

Yafta , , , , , ,

Hayatada dair hiçbir şeyi bilmeden,bilmiş tavırlarla,diktatörlerin yapamadığı ayrımcılıkla oynadığımız egomuzu tatmin eden en büyük oyun olan dansa davet.Oyunu oynamak için çelik gibi sinirlere,egodan ölen bir bünyeye ve yakışıklı/güzel olmanız gerekir.Oyunun anahtar koşulu güzel veya yakışıklı olmak ve garnitür olarakda arkadaş grubunuz içerisinde popüler olmanız gerekir.Popülerliğiniz,sizi arkadaşlarınız arasında ilah gibi görmelerine,söylediğiniz cümleleri hayat felsefesi olarak benimsemelerine ve üşüyoruz reyis yardım et gibi yardım cümlelerinde bulunmaları gerekir.En önemlisi herhangi bir fikriniz grup içerisinde beyin patlatmadan saçma da olsa hemen kabul edilmelidir.Eğer sözü edilen bu davranışları,akranlarınız arasında yapabiliyorsanız siz sürünün başı olursunuz ve dansa davet oyununun altın harflerle yazılan efsaneleri hanesine adınızı yazdırırsınız.

Oyunun amacı ayrımcılığı tavana vurdurarak,hiç kimse tarafından istenmeyen kobay bularak,birbiriyle anlaşan çiftlerin yol boyunca ellerini havada birleştirip siz geçerken gavura vurur gibi vurmasıdır.Oyunun en büyük atraksiyonu budur.Oyundan önce arkadaşlarınıza rüşvet verip,kaderinizi değiştirebilir,akşam eve sırt,bel ağrısıyla dönmekten kurtulabilirsiniz.Yok,ben kara kaşıma,kara gözüme güveniyorum derseniz her türlü sonuca karşı zihninizi ve sırtınızı açık tutmanız gerekir.Oyunda karşıdaki kız grubunda hısım akraba veya daha öncedende elektrik aldığınız veya verdiğiniz,sizi seven ve saygı duyan hemcinsiniz bulunursa sırtınız yere gelmez.Oyun bitene kadar dayak yemezsiniz.Bazı zamanlar elektrik verdiğiniz,aldığınız kişi geçmişte kötü şeyler yaşadığınız biriyse Türkiye'nin AB'ye girmesini zorlaştıran Sarkozy gibi keçi inadı olan birine denk gelirsiniz ve ömür billah sırt ağrası çekersiniz.Oyun nasıl oynanır ?

  1. Sıkıntıdan bunalan ve yeni heyecanlara yelken açan birkaç küçük çocuk(ergenliğe adam atmış da olabilir) toplanır ve dansa davet oynamayı hep bir ağızdan söylerler.Grup içerisinde oylama yapıldıktan sonra karar kabul edilir.
  2. Evcilik oyununda yalama olmuş kız grubu seçilir.Seçilen kız grubu tutarcı ya da baskıcı olmamalıdır.Daha önce oyunu oynamış ve bu oyun hakkında bilgi,tecrübe deneyimleri olmalıdır.
  3. Oynadığınız ortam,yumruğu sırtınıza yediğinizde yer çekimi kuvveti tarafından da düşenede bir tekme ben atıyım hesabı yere göt üstü düşeceğiniz için yumuşak bir yer olmalıdır.Çimenlik ve bol yeşillik olan ortam seçilebilir.Eğer,herkesin kendini şanslı hissettiği kortlar varsa,ona göre oylama yapılır.
  4. Oyunda kazanmak=Popülerlik + Yakışıklılık/Güzellik adı altında iki altın ilkeden geçer.
 Oyun atmosferi oluşturulduktan sonra kız ve erkek grupları karşı,karşıya geçer.Erkek grubundakiler daha önceden planlarını yapmış,hangi kızı dansa davet edeceğine karar vermiş ve hedefi tam onikiden vurmak için ısınma turlarına başlarlar.Önceden planını yapmamış,hazırlıksız gelmiş bireyler,pazarlarda hangi meyveden kaç kilo alacağına karar veremeyen teyzeler gibi dört dönerler.Bazı aklı selim arkadaşlar önceden hazırlıklarını yapmış,aralarında uzlaşmıştır.Oyundaki sıranızda çok önemlidir.Örneğin,sizi gözünüze kestirdiğiniz bir dişiyi grubunuzdan bir erkek önceden davranarak dansa davet eder ve sizde avucunuzu yalarsınız.Dansa davet oyunun kendi içinde toplanan terimleri vardır.Uzun yıllar oynanan oyunda çeşitli söylemler gelişmiş,nesilden nesile aktarılarak bugünkü halini almıştır.

Avucunu yalarsın:Muhtemel dayak yiyecek kişiler arasında yerinizi sağlamlaştırdığınız anlamına gelir.Kız grubundaki bir dişiye teklif göndermişsinizdir ve o da kabul etmez.Şimdiden geçmiş olsun.
Düşünürüm:Bu cevap,kabul ederim ama sırtına yumruk yeme ihtimalinde yüksek anlamına gelir.
Herkes seçtiği kişiye teklif gönderdikten sonra,egoları yüksek olan kız grubu kader kararını verir ve son hazırlıkları yapar.Kader kararı verilirken,sizin oyun içindeki tutum ve davranışınız,yakışıklılığınız,popüleriteniz ve erkek grubunda ne kadar sözünüzün geçtiği de çok önemlidir.Kız grubu aralarında fiskos fiskos yaptıktan sonra kurultaya son kararlarını bildirirler.Karar bildirme anında rivayete göre bazı erkekler heyecandan havaya uçar,bazıları babayı alır.

Kararlar belirtildikten sonra kız ve erkek grubu,yol boyunca ip gibi dizilir ve herkes seçtiği eşinin ellerini tutar,havaya kaldırır.Babayı alan kişi son dualarını yaptıktan sonra birkaç kişiye yalvarır.Egosu tavan yapan kişiler talihsiz kişiye vurmak için sabırsızlanır.Talihsiz kişi,vurucu takımdaki kişinin hasmı,belalısı ise kan çıkar.Yumruklar daha sert ve isabetli iner.Talihsiz kişi,kendi kafasında ürettiği hipotezle hızlı koşarak yumruklardan süpermen misali sıyrılabileceğini düşünür ama yanılır.İsviçreli Bilim adamlarının yaptığı araştırmaya göre dansa davet oyununda vurucu grubun arasından geçen talihsiz kişi,hızlı koşarsa yumruk yeme ihtimali artar.Dolayısıyla bir süre sonra tökezler ve yere kapaklanır.

Yere düşen talihsiz kişi,bunun bir oyun olduğunu unutarak gavura vurur gibi vuran kitleye dönerek bir bakış atar.Bu bakış,bir gün gelecek bende size vuracağım bakışıdır.Bakışın altında ihtiras rüzgarı eser ve gruptan birkaç kişi yüksek egosuna yenik düşerek,üzülmeye akabinde ve detayında ağlayıp yere düşen kişinin yanına gelerek onu teselli eder.Tabiki teselli eden kişi,grubun en popüleri ve en yakışıklısıdır.Mazlum,felekten tokat yiyerek ağır darbe alan talihsiz kişi,vurucu gruptaki kişinin timsah göz yaşlarına kanarak gücünü yeniden toplar.

Verilere göre,dansa davet oyununda bozulan arkadaşlık,yere düşüp çanağını kıran,ağlayan kişi oranının yüksek olduğu belirtilmektedir.

Panter

0

Yafta , , , , , ,

Sıcak ve bunaltıcı bir yaz akşamıydı.Mahalledeki birkaç arkadaş toplanmış,bunultacı sıcağın beyinlerimize işlmesiyle girilmesi yasak olan ve her çocuğun korkulu rüyası kiraz bahçesine girdik.Herkes adımlarında temkinli davranıyordu.Parmak ucunda yürüyor,doğuştan gelen bir bale yeteneğini konuşturuyordu.En zayıf ve en hızlı arkadaş seçildikten sonra ağaca tırmandı.Ağaçtan kirazları bize atıyor,gülerek hasatın tadını çıkıyor bir de sermayeden yiyordu.Daha fazla zevke,sefaya dalmadan bahçeden ayrıldık.Toprakta sandaletlerimizin çamur üstündeki bıraktığı izleri saymassak başarılı bir görev yapmıştık.Toplantı yerimiz olan kamelyalara gittik.Herkes tişörtüne doldurduğu kirazları çıkarıyor,kiraz lekesi olan tişörtlerini düşünmeden,kirazları avuç avuç ağzına atıyordu.Gecenin sonunda herkes doymuştu.Annelerimizin eve gidince bizi azarlamasından,oklavayla hesap sormasından korkmuyor gerilerek yürüyorduk.Bir arkadaş mahalle maçlarının başlayacağını gidip ne olduğunu bakmamızı söyledi.Arkadaş komitesindeki diğer üyelerin bu öneriye sıcak bakmasıyla herkes yarınki mahalle maçlarına gitmeye hem fikirdi.

Dolapta diğer ayakkabılarla akraba olma vaziyetine gelmiş,üst üste binmiş ayakkabı kulesinden kendi kramponlarımı çekene kadar jenga ustası olmuştum.Altıma giydiğim şort ve üstümdeki sıfır kollu tişört maçlar için ne kadar hazırlandığımı gösteriyordu.O zamanlar mahalleler arası turnuvalar olurdu.Çok rekabetli ve çetin müsabakalar gerçekleşirdi.Mahalle takımına seçilen kişi,sonu gelmeyen şöhret,ün,para,kızlar combosunu hayatının sonuna kadar hissederdi.Bunun yanında mahalle bakkalıda ona sponsor olur,herhangi bir futbolcu kartı isteği olursa seve seve verir,mahallenin gururu için tüm imkanlarını seferber ederdi.Olayın ne olduğundan habersiz meraklı kalabalık kendisini mahalle maçlarının hocası ilan etmiş kişinin yanından daire oluşturmuştu.Hoca daha önceden gördüğü,tanıdığı kişilere kıyak geçerek agaya beleş politikasını uyguluyordu.Gelecek yıllarda bu politika bir başkaldırış sonucunda yıkılacak ve adalet gelecekti.Seçilen oyuncular mahallenin en elit futbolcularıydı.Zor bir antreman döneminden geçmiş,her gününü kiraz ağaçlarına dadanmasının verdiği tehlike olan bahçe sahibinin verdiği korkuyla tabanları yağlayarak ayak kaslarını geliştirmiş,futbolcu kartı oynarak el kaslarını ve iç güdülerini en son seviyeye kadar ulaştırmıştı.Bizi amele pazarındaki gibi bir duvara çektiler.Herkesi deneme şutundan sonra değerlendirdiler.Eğer ''biz seni sonra ararız '' cevabıyla karşılaşırsanız şan,şöhret dolu yolculuğunuzun başında eleniyor,evcilik oyunlarının müdavimi oluyordunuz.Herkese denem sürüşü yapıldıktan sonra mahalle takımının hocası geldi ve takıma giren aday kadroyu açıkladı.Ben ve iki arkadaşım aday kadrodaydık.Daha şimdiden sevinmiş etrafımızdakilere hava atmaya başlamıştık.Artık bizde birer tsubasaydık.
Mahalle maçları terimleri:
Senin adamın devam etti:Eğer herhangi bir pozisyonda keriz adamınız gol atma duygusuyla yanıp tutuşuyorsa bu hadiseyle çok karşılaşılır
Üç korner bir penaltı:Mahalle maçlarının efsane kurallarından olan,yılların eskitemediği durum.
Kaleci oyuncu.Bu tür oyuncular anfoter oyuncu olup,içinde bulunduğu duruma göre bağışıklık gösterebilen tek oyuncudur.
Kaleciyede gol attıralım:Takımın öne geçtiği durumlarda,karşı takımı golleriyle kumbaraya çeviren forvetin,vefalı kalecisine jestidir.
Antremanlarımız el verişsiz doğa koşullarında kum sahalarda yaptık.Kramponun yere vurunca çıkarttığı toz gözlerime geliyor,her defasında gözümün acımasına ve yeşermesine neden oluyordu.Kaleci olduğum için benim için büyük bir sorundu.Benim başarısız olmam demek takımın yenilmesi demekti.Dolayısıyla adamın mahallenin en beceriksiz kaleciler listesine sokmam ve aforoz edilmem için yeterde artardı bile.Uzaktan çekilen birkaç şutu yılların verdiği deneyim,tecrübeyle çok temkinli ve sakin kurtarmıştım.Çevremdekilere kalecilik pozisyonu için en uygun adayın ben olduğumu gösteriyordum.Son şutta panter kesilerek uçtum ve topu tuttum.Ne yazıkki mahalle kalecilerine yer çekimi kuvveti kıyak geçmiyordu.Topu tuttuğumda içinde bulunduğum sahnenin birden biteceğini anladığım için bağırarak yere düştüm.Yanıma gelen heyecanlı topluluk kırık,çıkık var mı diye oramı,buramı kurcalıyor,yedek kaleciler ben sakatlandım diye sevinip adilik yapıyordu.Yenilmiş savaşçı gibi yüzümdeki tozları savurup slow motion tekniğiyle ''bir şeyim yok iyiyim.'' dedim.Yedek kalecilerin hevesi kursağında kalmıştı.

Aylar süren hazırlık kampından sonra nihayet er meydanına çıkmıştık.Herkes heyecanlıydı.Bazıları dünden totemini yapmış,uğurlu bildiği donlarını,çoraplarını,bandanalarını takmıştı.İki takımda birbirine dostça selam verdikten sonra hocalarının yanında son taktikleri almak için yuvarlak oluşturdular.Hocamız,bize güvendiğini,günlerce bizi sütle,balla beslediğini kimsenin hata yapmamasını yoksa çükünü koparacağını söyledi.İlk birkaç dakika maç benim için sıkıcıydı.Her atak karşı takımın kalesine yapılıyor,banada osurmam için şans veriyordu.Osurduktan kısa bir süre sonra topun bizim yarı sahaya geldiğini gördüm,karşı takımın hızlı forveti topu taşıyor ve defanstaki ayıları birer birer geçiyordu.Kalemden son sürat çıktım ve topu ilk hamlede aldım.Arkamdaki şakşakçı tabaka beni alkışlıyor,maç bitmeden bile omuzlarda taşınacak seviyeye getiriyordu.Karşı takımın kalecesinin hatalı goller yedikten sonra kendi mahallesi tarafından küfürlü tezahurata uğradı ve hocası ona üç numaralı bakışı yaptığını gördüm.Maçın bitmesine az bir süre kala kendimi ferah ve sakin tuttum.Artık yapılacak atakların benim için bir önemi yoktu.Rahat rahat osuruluğum mısır patlatıyor,tellerin arkasındaki ahaliyle konuşuyor ve uzaktan maçı seyrediyordum.Son atakta karşı takımdan bir oyuncu çita misali koşarak geldi.Tüm sahaya yararak aşıyor hızlanınca dünyanın yörüngesine giren meteorlar gibi alev almaya başlıyordu.Gözlerim blurlaştığından adamın alev aldığını görmeye başlamıştım.Kalemden çıkarak koştum.Tam topun olduğu tarafa yöneliyordumki isviçreli bilim adamlarının hesab bile edemeyeceği hareketle topu üstümden aşırdı ve golünü attı.Maçtaki tek golü olmasına rağmen sahanın içinde havasını atıyor,bana nanik yaparak dalgasını geçiyordu.

Maç akşam ezanının okunmasıyla bitti.Her şeyin sonunda dostluk ve barışın kol kola,omuz omuza olmasını savunuyorduk ama saha çıkışı eli çivili sopalarla bekleyen kitleyi gördükten sonra kaplerimizdeki sevgi ve barışın yusuf yusuf duygusu yer değiştirmişti.Hayranlarım beni tebrik ediyor,hepsi imzamı almak için kuyruğa giriyordu.O zaman kadar hiç fark edilmeyen vahşi cazibem birden ortaya çıkmış ve mıktanıs gibi kızları bana çekiyordu.Takımla vedalaştıktan sonra evin yolunu tuttum.Yediğim golü düşünüyor ve küfrediyordum.